Günümüz...
Saçımda gezinen elle kendime geldim. Ellerimde çok hafif sayılacak bir sızı hissediyordum. Bir kara büyücü beni nasılda gafil avlamıştı. Ölümsüz bir cadı olarak ölümden dönmüş olmak acayip bir duyguydu. William uyandığımı anlamış olmalı ki saçımı oynamayı kesmişti. Gözlerimi açmadan
"Ne zamandır böyle yatıyorum."
Diye soru yönelttim William tekrar saçımla oynamaya başlamıştı.
"İki gündür melek."
"Ne iki gündür mü?"
Telaşla yerimden doğrulmuştum. Benim bu halimle ayaklanmamamı isteyen tek kişi William değildi anlaşılan.
"Hemen o yatağa yeniden yatıyorsun küçük hanım."
Ashley kapının önünde eli belinde dikiliyordu. Biran annemin geldiğini düşünmeye başlamadan edememiştim. Fakat Jane'nin Ashley'nin arkasından çıkıp bana sarılmasıyla o hayallere dalmamı engellemişti.
"Ah Jane"
Dedim. Beni fazlasıyla sıktığını düşünmeye başlamıştım. William hemen bana elini uzatıp bu yakınlığımızın nedenini bana sunmaya çalışıyordu. Önce emin misin der gibi yüzüne baktım. Beni aydınlatmak da kararlı olduğunu görünce uzatılan eli tutup anılara doğru yolculuk yapmaya başladım. Anılar önce bulanıktı. William 2 gün boyunca yanımdan hiç ayrılmamıştı. Yemekleri bile geri çevirmişti. Ardından başka bir anıda durup anı netleşmeye başlamıştı. Arkadan Jane'nin sesi geliyordu.
"Lydia ile nasıl tanıştınız?"
Görüntü netleşmeye başlamıştı. Ben yatakta hareketsiz yatıyordum. William hiç kalkmadığı gibi hemen yatağımın başucundaydı. Jane ise yeşil koltuğa oturmuş William'ın sorusuna cevap vermesini bekliyordu.
"Bizi kader tanıştırdı. Aramızdaki bağ çok farklıdır."
"Onu çok seviyorsun değil mi?"
Will eliyle saçımı okşarken
"Biz ikimizde kayıplarımızın olduğu bir zamanda tanıştık. Ben abimi kaybetmiştim. Bunun üzerine bunu yapan köyü yok etmek için gittiğimde hesap etmediğim şey güçlü bir cadı tarafından esir alınmaktı. Ölümüm çok yakındı. Buna da razıydım. Ama hiç beklemediğim şey ise bir gün önce gölde tanıdığım kızın annesi benden yardım istiyordu. Lydia o zamanda böyleydi. Kırılgan ve narin, o zaman annesinin teklifini hiç düşünmeden kabul ettim. O güzelliğin benim yüzümden solmasına asla izin veremezdim."
William burada duraksayıp yüzümü okşamıştı. Ardından derin bir nefes alıp
"İşte böyle Jane o gün o anlaşmayı kabul edip Lydia'nın hayatını kurtardım. O günden beride ayrılamaz bir bütün olduk."
Jane yerinde kıpırdanmaya başlamıştı soracağı soruyu tartıyor olmalıydı.
"Peki, Lydia'nın kaybı neydi?"
"Lydia'nın kaybı çok büyük, başlıca köyünü yuvasını kaybetti. Ardından en sevdiği asla ayrılamam diye düşündüğü annesini..."
Jane bu noktada durmuş ve yerinden kalkıp yanıma gelmişti. Ellerini ellerimin içine alıp gözyaşlarını ellerime damlatarak dua okumaya başlamıştı. Ama bu söyledikleri Nelly teyzenin elimi iyileştirmek için söylediği duanın aynısıydı. William'da şaşırmış olmalıydı. Jane duasını bitirdikten sonra William
"Nasıl?" diye atlamıştı.
"Dün gece rüyamda yaşlı bir kadın hep bu sözleri söylüyordu. Nedenini anlamadığım bir dürtüyle bu sözleri şimdi söylemem gerektiğine inandım."
William anlayışla başını sallamıştı. Nede olsa Jane Nelly'nin soyundan geliyordu. Onunla bağlantı kurması gayet normaldi. Elimdeki yaralar o duadan sonra düzelmeye başlamıştı. Nelly'nin gözleri hala üzerimizde bizimleydi. Elimi Will'in elinden çektiğimde Jane ile Ashley pür dikkat bana bakıyorlardı. İster istemez utanmıştım. Jane cırlamaya benzeyen sesiyle
"Bunu öğrenmek istiyorum. Lütfen Lydia!"
Ashley bu duruma sessizce sitemini gösterip odadan çıkmıştı. Jane tekrar sormadan onu onaylayıp kurtulmayı planlıyordum ama hata yapmış olmalıyım ki evin içinde sevinç çığlıkları atarak odasına doğru koşmuştu. William'la sonunda yalnız olmayı başarmıştık. Onun yanımda olması beni her zaman mutlu ediyordu.
"Ee yarın yeni okul gününde ne giyineceksin?"
"Ne? Doğru ya birkaç gündür uyku yüzünden bütün bir hafta sonunu kaçırdım."
Yatakta düz yatıp tavanı izlemeye başlayınca William'da bana katılmıştı. Sessizce bana bakınca ondan tarafa döndüm
"Ne? Şimdi ne oldu?"
"Sen bir süre boyunca uyurken Ashley'le bazı konuşmalarımız oldu. Şu vampir çocuk Phillip güneşte yürüye biliyormuş. Bunu sadece saf vampirlere verilen yüzükler gerçekleştirebiliyor."
"Ama saf vampirler arasında Phillip diye biri yoktu."
"Bu da demek oluyor ki saf vampirlerimiz gittikçe ölüme yeniliyorlar."
9 tane saf vampir vardı. Vincent ailesi başlarında Hereton'un yönetimiyle ilerliyordu. İçlerinde benim yaşımda olan ve eskiden köyümüzde tek arkadaşım olan Jeanna, en sevdiklerimdendi. Hiçbir olaya bulaşmayıp senelerdir ailesinden nefret ederek yaşamıştı. Victoria ise oldukça iğrenç ve alçak bir vampirdi. Onunla tanışmamız kısa sürmüştü. Geriye kalan ortanca 3 kardeşin zamanında öldüğünü biliyorum Hereton'a karşı gelmekten dolayı öldürülmüşlerdi. Belki kullanılan onların yüzükleriydi. Birde hiç ayrılmayan 3 kardeş daha vardı. Lova, kovit, Argus bildiğim kadarıyla Hereton'un en sevdiği çocukları yanından hiç ayrılmalarına müsaade etmemişti. Saf vampirlerle ilgili eski anıları deşip dururken William kolumun üstünde dikkatimi dağıtmak için parmaklarını gezdiriyordu. Belli bir süre sonra işe yaramıştı ve dikkatim dağılmıştı. William'a baktığımda bir çift mavi korla karşılaşmıştım.
"Yarın bütün gün kardeş gibi davranacaksak yaptı..."
Daha sözlerini tamamlayamadan dudaklarımız kenetlenmişti. Sanki bir asırdır bir birimizi öpmüyormuşuz gibiydik. William'ı üstüme çekerken bacaklarımı beline dolamıştım. Elleriyle ellerimi açıp başımın üstünde yatağa bastırmaya başlamıştı. Nefesimiz düzensizleşmeye, kalp atışlarımın hızlanması onu biraz tedirgin etse de doğal olduğunu bildiğinden artık fazla üstüne düşmüyordu. Vücudum onun dokunuşlarıyla yay şeklini almıştı. Şu an yan odada Jane ile Ashley olmasa kendimizi çoktan şehvetin kollarına bırakmış olurduk. O an zamanın durmuş olması inanılmazdı. William'ın dudakları sanki beni ilk defa keşfedercesine boynumda geziniyordu. Kardeşlik unvanımızı çoktan geride bırakmış bulunuyorduk. Tam kendimden geçmiş Will'i isterken ani bir hareketle William ayağa fırlamıştı. Daha ben ne oldu dememe kalmadan odadan öyle bir hızla çıkmıştı ki arkasından baka kalmıştım. Üstümü düzeltecek vakit bulamadan bende peşi sıra yataktan kalktım. Kapının önüne daha gelmemiştim ki aşağıdan Jane'nin çığlığını duymuştum. Benimle aynı anda Ashley'de merdivenlere yönelmişti. Merdivenleri hızla inip hole vardığımızda kapının önünde Jane yere oturmuş ağlıyordu. William ise hiçbir yerde gözükmüyordu. Önce Jane'nin yanına gitmiş olsam da William'a bakındığımda çevrede hiç gözükmüyor oluşu beni korkutmaya başlamıştı.
"Jane William nerede?"
Jane sadece yüzüme aptal aptal bakıp ağlamaya devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP BEKÇİSİ
FantasyEjder kalbi sonsuz yaşamı getirir. Peki sonsuz yaşam aşkı alevlendirir mi? Her şey bu hikayede cevap buluyor. Lydia ile William'ın aşkı ne kadar kuvvetli.