Ormanın derinliklerine gözümü dikmiştim. Güneş gökyüzüne yeni yeni tırmanmaya çalışıyordu. Ağaçların sıklaştığı rotamda yürümeye devam ettim. Hemen başımın üstündeki çam ağacında minik yavrularının karnını doyurmaya çalışan kuşun sesini duyuyordum. Ama benim gözüm sadece bir noktaya dikilmişti. Yıllanmış taştan yapılma baya eski olan konut, ayaklarım günlerdir hep bu konuta doğru yürüyordu. Ağaçların sıklığı bir anda kesilip konut hemen karşımda beliriveriyordu. Kapısı sanki buralardan kaçmak ister gibi yana yatmış yarısı yanıp çürümüştü. Etrafa göz gezdirdim evin sade bir yapısı vardı. Pencerelerin bir kısmına tahtalar çakılmıştı. Onlarda yangından son kurtulan tahta parçaları gibi bütün görkemleriyle gelenleri karşılıyordu. Temkinli adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Ön verandanın basamaklarını çıkarken çatırdayan tahtaların sesini duyabiliyordum. Aslında etraf o derece sessizdi ki kendi düzensiz nefesimi bile duyabiliyordum. Birkaç temkinli adımlarla o yıllanmış kapıya hiçbir zarar görmeden varabilmiştim. Her ne kadar kolay açılacakmış gibi dursa da bütün gücümle ittiğim halde o yıpranmış güçsüz kapıyı açamamıştım. Tam pes edip arkamı dönmüştüm ki kapı iğrenç bir gıcırtıyla sonuna kadar açılmıştı. Evin içine göz attığımda içeride hiç bir yaşam belirtisi yoktu. Kolonların arasından güneş ışığı inatkâr bir şekilde içeri süzülüyordu. Kapının eşiğinden geçip evin içine girdiğimde sanki huzur bulmuşum gibi oldum. Ta ki 100 kişinin aynı andan benim adımı seslenmesini duyana kadar. Yeni gelen misafirlerini hep bir ağızdan karşılıyorlardı. Küçük bir çığlıkla yerimden sıçradım. Hemen yanı başımda oturan William elimi tuttu. Sessizce kulağıma eğilip
"Geçti. Bir rüya gördün buradasın benim yanımdasın" diye fısıldadı.
Gözlerimle etrafı taradığımda yolculuk da bulunduğumuz uçakta olduğumuzu hatırlayınca utanmıştım. Çoğu insan bizden tarafa bakıyorlardı bu garip çifti süzüyorlardı. Koltuğumda biraz kıpırdandım. Ellerimi terlemiş yapış yapış olan enseme götürdüm. Pencereden dışarıya baktığımda bulutların arkasında ki pasifik okyanusunu görebiliyordum. William melodi gibi olan o sesiyle hostesten benim için bir bardak su isterken bende saçlarımı sıkı bir topuz yapıp rahatlamaya çalışıyordum. Berbat göründüğümü biliyordum. Bu aralar pek uykumda rahat uyuduğum söylenemezdi. Haftalardır aynı rüyayı görüyordum. Zaten bu yolculumuzun sebebi de buydu. William'la o evi bulmamız şart haline gelmişti. İlk defa bir ev beni bu derece rahatsız ediyordu. Araştırmamıza göre bundan 200 yıl önce orada bazı akrabalarımın da bulunduğu bir cadı topluluğu infaz edilmişti. 60 yıl önce Alaska'ya akraba ziyaretine gittiğimizde cadılar tarafından fark edilip çağırılmaya başlamıştım. Önce çok önemsiz bir rüya ile başladı 60 yılda şiddetiyle birlikte ürkünçlüğü de artmaya başladı. Bir cadı olarak cadıların huzura kavuşması benim için çok değerli bir mevzuydu. William hostesten aldığı suyu bana uzattı. Hostes ise William'a çarpılmış bir şekilde bakıyordu. Beni de aşağılarcasına süzüp yanımızdan ayrılmıştı. Bardağımdaki suyu bir dikişte bitirmiştim. William elimdeki bardağı alırken
"Rüyaların Alaska'ya yaklaşınca daha çok sıklaşmaya başladı."
Başımla onu onaylarcasına aşağı yukarı salladım.
"Lydia, bunun üstesinden geleceğiz onların ruhunu huzura kavuşturacağız."
Elleri, ellerimi bütün sevgisiyle okşuyordu. Yıllardır Will'le bu işlerin peşinde koşup duruyorduk. Aslında bu duruma asır bile diyebiliriz. 2500 yıldır cadı kardeşlerimin ruhlarının huzura kavuşması ve güçlerinin benim hizmetime geçmesi için elimden geleni yapıyordum. Evet, ben bir cadıyım. 2500 yıldır ölümsüz bir şekilde yaşama tutunuyorum. Yıllar önce Will olmasa çoktan o kasvetli gecede ölmüş olacaktım. O gün gözümün önünden hiç gitmiyor diye bilirim. William'ı tanımadan önce güçlerinden habersiz bir kızdım. Annem köyümüzde bir şifacıydı. Tabi ben öyle olduğunu sanıyordum. Cermania zamanından Cermen halkından gelmekteydim. Yaşadığımız köye hiçbir saldırı olmamıştı. Herkes huzurlu ve mutluydu. Ta ki aramıza bir yabancı katıla kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP BEKÇİSİ
FantasyEjder kalbi sonsuz yaşamı getirir. Peki sonsuz yaşam aşkı alevlendirir mi? Her şey bu hikayede cevap buluyor. Lydia ile William'ın aşkı ne kadar kuvvetli.