Rüyamda eski bir anıyı görüyordum. William ile yeni bir mağara bulmuştuk. Ben mağaranın içini yaşayabilecek bir hale getirirken William'da avlanmaya çıkmıştı. Ateş yakmak için odun aramaya çıktığımda güneşin batmakta olduğunu fark etmiştim. William geç kalmıştı. Bunun üzerine patikadan aşağıya doğru yürümeye başladım. Ben aşağıya inene kadar güneş tamamen gözden kaybolmuştu. Etrafın kararması fazla sürmemişti. Çevreye kulak kabarttığımda hiçbir şey duyamamıştım. Temkinli hareketlerle yürümeme devam ettim. Biraz ileride eğlendikleri her hallerinden belli olan göçebe bir kabileye denk gelmiştim. Beni fark etmemelerini sağlayarak büyük bir kayanın arkasına saklanarak eğlencelerini izlemeye başladım. Ne kutladıklarını anlamak için göz gezdirdiğimde tek görebildiğim kabile şefinin tahta oturmuş huysuz bir ifadeyle etrafı süzdüğüydü. Ateşin etrafında 10 a yakın kız dans ediyordu. Biraz ileride nefis yemeklerle ziyafet çekenleri görünce acıktığım aklıma gelmişti. Karnımın gurultusu da buna bir işaretti. Burada fazla oyalanmayıp William'ı aramak için tam kayanın arkasından çıkacakken müzik durmuş bir anda bütün gözler bir tarafa doğru dönmüştü. Soprano sesli bir kadın konuşmaya başlamıştı.
"Efendimiz! Bugün ölümlü oluşunuzun son günü sonunda Tanrılar yalvarışlarımızı kabul edip sizin için bir şifa gönderdiler!"
Kabilenin başındaki yaşlı adam ayağa kalkmıştı. Biraz tökezliyor gibiydi. Sonradan fark ettiğim gibi bacağından rahatsızdı. Bacağının tamamı boydan boya iltihaplanmıştı. Acılar içinde yatması gerekirken kendisi burada oturmuş eğlenceyi destekliyordu. Kayanın arkasına gizlenerek konuşmalarına daha çok dikkat kesildim. Adam ortada onun için sunulan tahta oturdu. Üstündekileri çıkartmaya başlamıştı. Üstünü çıkartınca aslında adamın o kadarda yaşlı olmadığını düşünmeye başlamıştım. Adam oldukça dinç ve kaslı duruyordu. Biraz önce konuşan zenci kadın tekrar bağırmaya başlamıştı.
"Ejderi getirin!"
Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.
"William"
Küçük bir fısıltı şeklinde ağzımdan çıkmıştı. Elleri kolları bağlı bir şekilde William'ı getirmişlerdi. Hemen yanı başındaki kadın William'ı etkisiz hale getirmek için büyü yapıyordu. William ise hiç debelenmiyor ve hareket etmiyordu. Sanki bunlar ona komik geliyormuş gibi yüzünde eğreti bir gülümseme vardı. Zenci kadın tekrar konuşmaya başlayınca kalbim tekrar teklemişti.
"Ey! Odin! Burada senin adına toplanmış bulunuyoruz. Sen bu evrende bizim soyumuzu kurdun. Sana ibadet edenleri ödüllendirip, karşı çıkanları ise en büyük cezalarınla reddettin. Huzurunda bu ejderin efendimizi ömür boyu koruması adına göreve çağırıyorum. Ey ejder şimdi ban..."
William'ın kahkahası konuşan kadını bile susturmuştu. Bütün kabile susmuş William'ın neden güldüğünü anlamaya çalışıyordu. Tırnaklarımı yemeğe başlamıştım William'ı şimdi oracıkta öldüreceklerdi. O olmadan ben ne yapardım. Onu oradan nasıl kurtarabilirdim ki. Ben bu düşüncelere ile boğuşurken kabilenin şefi bağırmıştı.
"Bu ne saygısızlık! Sen kim oluyorsun da böyle bir ritüeli gülerek bozuyorsun!"
William bu boşluktan faydalanarak ellerindeki ipi alev topuna çevirip onu etkisiz hale getirmeye çalışan cadının suratına fırlattı. Cadı iğrenç bir çığlık atarak saçlarına sıçrayan alevlerle koşturup duruyordu.
"Asıl sen kim oluyorsun da benim gibi yüce bir varlığı ellerini bir kurban gibi bağlıyorsun!"
Zenci kadın tam öne çıkıp tam büyü yapmaya çalışacakken William
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP BEKÇİSİ
FantasyEjder kalbi sonsuz yaşamı getirir. Peki sonsuz yaşam aşkı alevlendirir mi? Her şey bu hikayede cevap buluyor. Lydia ile William'ın aşkı ne kadar kuvvetli.