Anılara dalmış pencereden dışarı izlerken William'ın sesiyle kendime geldim.
"Lydia iyi misin?"
Gözlerimden gelen yaşı fark ettiğim de elimin tersiyle silip kafamla iyiyim işareti yaptım. Düşüncelerden uzaklaşmak için Will'e dönüp
"Will, Ashley Wyatt'a haber vermiştin dimi?" Will her zaman ki o sevimli gülümsemesiyle
"Evet, uzaktan akrabalarıyız. Sahte kız kardeşinin çocuklarıyız."
İşte bu iyiydi gittiğimiz yere kendimizi ne kadar genç tanıtırsak o kadar uzun kalabiliyorduk. Ashley benim soyumdan gelen bir Wyatt cadısıydı. Benim hiç çocuğum olmadığından neslimizi devam ettiren annemin kız kardeşlerinin birer çocuğu olmuştu. O kadar seneden beri Wyatt soyadı devam ediyordu. Hiç adımı ve soyadımı değiştirmemiştim. Ailem beni her zaman hoş görüyle karşılarlar hatta William'ı da bir Wyatt olarak görüp onu da aileden kabul ederler. Wyatt ailesi köklü bir cadı ailesi olarak bilinir. Başlıca başlarında ölümsüz bir cadıları var. Adımın çevrede çok duyulmaması için fazla ortalara çıkmamaya çalışıyorum. Ama bu olayın şiddetinden dolayı o mahsur kalan cadılara yardım etmem gerekiyor. Uçağımızın inişi için yapılan anonsu duyduğumuzda William elimi tutup ben buradayım dercesine sıkmıştı. Alaska'ya sonunda inmiştik yorucu bir yolculuktu. Ben çıkış kapısına doğru yürürken William da bavullarımızla uğraşıyordu. Uçakta yeteri kadar milletin dikkatini çekmiştik. Dışarıya çıktığımda soğuk hava titrememe neden olmuştu. William elindeki bavulları tek eline yöneltirken diğer elini ise omzuma atmıştı. Bu durum bazılarının dikkatini çekmiş olmalı ki
"Will düzgün davran millet bize bakıyor."
"Aa haklısın dur o zaman."
Deyip elinde bana ait olan çantaları tek tek üzerime yerleştirmeye başlamıştı. Aman tanrım çok ağırdılar sanki bana acırmış gibi küçük makyaj çantamı vermemişti. Elinde tek bavul birde benim çantamla kalınca tekrar elini omzuma atıp
"Şimdi fazla dikkat çekmeyiz."
Yaptığı şeye kızdığımı anlamış olsa bile umursamaz bir şekilde beni izliyordu. Elimde orta boy 2 valiz birde yandan bağlamalı bir çantayla çırpınıyordum.
"Hadi Lydia sabırsız bir akrabamız var."
Konuşması üzerine kafamı kaldırıp yolun karşısına baktığımda gözlerime inanamamıştım. Kızıl saçları aynı anneminki gibi yandan örülmüş bir şekilde annemin kopyası gibi duran kadın bize doğru geliyordu. Bu Ashley olmalıydı. Ama bir terslik vardı. Onun güçlerini hissedemiyordum. Annemin kopyası bize doğru yürürken ne derece dalmış olmalıyım ki William tarafından dürtülünce kendime gelmiştim. Ashley hemen karşımızda bize bakıyordu. Will benden önce davranıp
"Merhaba ben William, Bu da Lydia sizde Ashley Wyatt olmalısınız?"
Anneme benzeyen kadın sevimli bir yüz ifadesiyle bize gülümsemişti.
"Evet, bende sizi bekliyordum. Tahmin ettiğim gibi gayet genç duruyorsunuz."
Bunu söylerken kıkırdamıştı. Kıkırdarken annemin mutlu zamanlarda ki hali gibiydi. Gözlerimin dolmasını engelleyerek konuşmaya başlamıştım.
"Burada bulunmak çok farklı hissettiriyor. 60 yıl önce Olivia Wyatt bizi burada annesi Rose'la aynı bu şekilde karşılamıştı. Jane nerde?"
"Jane'nin okulu olduğu için gelemedi. Annem o zamanlar Jane'nin yaşlarındaydı dimi?"
"Evet, Olivia ile aynı yaştaydık. Birlikte okula gitmiştik. Ama fazla kalamadığımızdan okuldan ayrılmak zorunda kalmıştık. Olivia çok sıcakkanlı biriydi. Kendisini çok severim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP BEKÇİSİ
FantasyEjder kalbi sonsuz yaşamı getirir. Peki sonsuz yaşam aşkı alevlendirir mi? Her şey bu hikayede cevap buluyor. Lydia ile William'ın aşkı ne kadar kuvvetli.