Sıkıcı olacağını düşündüğüm için kısa tuttuğum bir bölüm. Yeni bölümü de hemen ekleyeceğim.
İyi okumalar.
Kitapları verdiğimden beri kimseyle konuşmamıştım. Aradan çok uzun bir zaman geçmişti ve her şey oldukça normal görünüyordu. Quidditch maçı oynanmış, Harry çok başarılı olmuş, Harry, Ron ve Hermione, Felsefe Taşı'nın ne olduğunu kavramış, yeniden Snape'den şüphelenmeye başlamışlardı.
Neden bilmiyordum, bu süreçte onlarla konuşmamıştım. Daha doğrusu Merope'u delice izlemekten fırsat bulamamıştım.
Ona hiç güvenmiyordum, her hareketini takip etmeye çalışıyordum. Şimdi karşımda oturmuş yemeğini yiyor, Draco, Crabbe ve Goyle ile sohbet ediyordu. Soğuk bakışlarını ne zaman üzerimde hissetsem tüylerimin ürpermesini önleyemiyordum. Onda öyle bir şey vardı ki, bir türlü açıklayamadığım, beni tiksindiren, tuhaf hissettiren bir şey...
"Juliet?"
Kulaklarıma dolan tanıdık ses ile gözlerimi Merope'dan çekipi başımı kaldırdım. Harry'nin yeşil gözleri arkadaşça bana bakıyordu.
Masadan telaşla kalktım.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum.
Harry gülümsedi. "Yemeğini yediysen biraz bizimle oturmak ister misin?"
Ben de gülümseyip Gryffindor masasına ilerledim. Hermione'nin yanına, Ron'un karşısına yerleştim. Harry de Ron'un yanına oturmuştu.
"Nasılsınız?" dedim olabildiğince içten bir tonla.
"Nerelerdeydin?" dedi Ron. "Gerçek bir Slytherinli olup bizimle konuşmak istemediğini düşündük."
Güldüm. "Ben zaten Slytherinliyim, yine de bu sizinle arkadaş olamayacağım anlamına gelmez."
Hermione başını salladı. "Doğru söylüyor. Hufflepuff ya da Ravenclaw gibi Slytherinden de arkadaşın olabilir, Ron."
"Evet ama onlar çok," Ron gözlerini Slytherin masasına çevirdi, "yani arkadaş canlısı sayılmazlar."
Başımı sallayarak ona onay verdim. "Hem de hiç arkadaş canlısı değiller. Slytherin'i biliyorsunuz, bireysel başarı daha önemli gözüküyor orada."
"Evet," dedi Harry. "Ama bizim sana söylemek istediğimiz başka bir şey var."
Hepsi bir anda öne eğilince ben de eğildim. Başka kimsenin duymasını istemiyor gibilerdi.
"Salı günü," Harry etrafına baktı. "Birisi Felsefe Taşı'nı çalmaya çalışacak."
Ron "Ve bu kişi Snape," diye atladı.
Harry, yüksek sesle konuştuğu için eliyle aniden onun ağzına sarılmıştı.
"Hayır," dedim kendimden emin bir biçimde.
Hepsi bana sorar gözlerle baktı.
"Snape, Harry'ye oldukça kötü davranıyor," dedi Hermione.
Harry başını salladı. "Ayrıca Yasak Ormana gittiğinde ve Quirrell'ı tehdit ettiğinde, üstelik hatırlıyor musun bacağındaki o yara-"
Yeniden "Hayır," diyerek kestim sözünü.
"Snape kötü biri değil.""İyi ama-" Hermione'yi durdurdum bu sefer de.
"Salı günü biz de orada olacağız. Hepimiz. Taşı koruruz."
"Snape'e karşı ne kadar şansımız olabilir," diye mırıldandı, Ron.
"Çok. Fakat kendinizi Snape'e şartlandırmayın."
Başlarını salladılar. İçten içe Snape'in yaptığını düşündüklerini biliyordum. Başkası olamazdı onlara göre. Hele ki zavallı, kekeme Profesör Quirrell hiç olamazdı.
İç çektim. Salı günü ne olacağını tam olarak kestiremiyor, bana ne düşeceğini bilemiyordum. Voldemort ile karşı karşıya gelme düşüncesi tüylerimin ürpermesine neden oluyordu.
Yemek sona erdikten sonra herkes Ortak Salon'a geçti. Merope sakince uyumaya çıkmıştı, o çıkına kadar gözlerimi kısarak onu izlemiştim. Sonra içinde türlü türlü renkleri barındıran tılsımımla oynamaya başladım. Draco bunu fark etmiş, hızlıca yanıma gelmişti. Crabbe ve Goyle benimle konuşmazdı. O yüzden onlar gelmedi.
"Nasılsın?" dedi Malfoy.
Tılsımı bırakıp ona yöneldim. Omuz silktim. "İyiyim."
"Babam bana tılsımın renklerini ve anlamlarını anlatmaya başladı," diyerek boynumdaki kolyeye dokundu. Çekinerek oturduğum yerde kıpırdandım. Aklıma, Harry'nin tılsımıma dokunduğu zaman gelmişti. Neredeyse yanaklarım kızaracaktı. Onunla konuşmayı özlemiştim.
Sonunda Draco'ya cevap vermeyi akıl ederek "Öyle mi?" dedim.
"Evet," dedi bilmiş bilmiş. "Mesela korktuğunda mor oluyor. Henüz çok şey öğrenemedim. Birçok özelliği var. Sadece hislerine göre değil, karakterine, geleceğine ya da geçmişine göre de şekillenebiliyor. Bu yüzden çok fazla şey içeriyor. Yani renklerden başka şeyler de; yıldızlar gibi."
"Çok güzel bir tılsım," diye mırıldandım.
Harry'yi düşündüğüm için neredeyse onu duymuyordum bile. Salı günü olacaklara takılmıştı kafam.
"Gerçekten beğendin mi?"
Gözlerimi Draco'nun gözlerine çevirdiğimde beklenti dolu bakışlarıyla karşılaştım. Cevap vermemi beklerken, sanki göz bebekleri büyüdükçe büyüyordu. Onu bir iyi, bir kötü görmeye alışmaya başlamıştım. Ruh hali çok değişkendi, hem de çok.
"Gerçekten," deyip gülümsedim.
Birkaç saniyeliğine tebessüm ettikten sonra ayağa kalktı. Arkasında Crabbe ve Goyle ile yatakhaneye çıktı.
Bir süre oturdum. Olabilecekleri, yapabileceklerimi düşündüm. Dumbledore'un dediği gibi kurtarılabilecek kişiler vardı ve belki de onlardan birisi Malfoy'du. Yine de hala emin olamıyordum. Çünkü bazen gerçekten çok zalim oluyordu. Esneyerek ayağa kalktım. Salı günü Harry'ye yardım edebilirdim. En azından yanında bulunup ona destek olurdum.
Yorgunlukla, ayaklarımı sürte sürte yatakhaneye yürüdüğümde yatağımda oturan Merope ile karşılaştım. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
"Ne yapıyorsun?" dedim sertçe.
Her zamanki gibi pis pis sırıttı.
"Salı günkü hesaplaşmamızı planlıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eğer Harry Potter'da Olsaydım
FanfictionKitabın içinde kaybolmak gibiydi, Harry Potter'ı okumak. "Devam hikayesi değildir. Geçmiş hikayesi de değildir. Hikaye aynen alınmış, küçük değişikliklerle bir karakterin ağzından aktarılmıştır." TÜRÜNÜN İLKİ VE TEKİDİR.