Şimdi eee, bu bölüm böyle olsun. Çünkü heyecanlı kısımlara geçiyoruz artık ve ben o kısmı bu bölüme katmak istemedim. Neyse iyi okumalar!
Şatodan çıktığımızda saat üçü beş geçiyordu. Hagrid, Yasak Orman'ın hemen kenarındaki küçük ahşap evde oturuyordu. Kapının önüne bir arbalet ile bir çift çizme konulmuştu. Bana tuhaf tuhaf bakan Ron'a aldırış etmemeye çalışarak kapıyı çalan Harry'yi izledim. İçeriden tırmalama ve havlama sesleri geliyordu.
Hagrid'in gür sesini duyduğumda içimdeki heyecan filizlenmişti.
"Bir dakika," dedi Hagrid. "Çekil, Fang."
Simsiyah dev bir zağarı tasmasından tutmaya çabalayarak bizi içeriye aldı. Evde sadece tek bir oda vardı. Tavandan jambonlar, sülünler sarkıyordu. Ocakta bakır bir ibrik kaynıyordu. Köşedeki kocaman yatak, yamalardan oluşturulmuş bir yorganla örtülüydü.
"Öyle yabancı durmayın," dedi Hagrid.
Fang, koşup Ron'un suratını yalamaya başlamıştı, Ron da suratını buruşturuyordu. Kıkırdamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Hagrid, koca bir çaydanlığa su boşaltıp bir tabağa kurabiye koyuyordu.
"Bu, Ron," dedi Harry Ron'u göstererek.
Hagrid, dönüp Ron'un çillerine baktı. "Bir Weasley daha," dedi. "Ömrümün yarısını ikizleri Yasak Orman'dan kovalamakla geçirdim. "
Hagrid oturdu.
"Bu... bu da Juliet," dedi Harry beni işaret ederek.
"Merhaba, Juliet," dedi Hagrid. "Peki, sen kimlerin kızısın?"
Taş gibi sert kurabiyenin boğazıma dizildiğini hissettim. Söyleyecek bir şey aradım ama kitapta nasıl bir karakter olduğuma dair en ufak fikrim yoktu. Belki de Harry'ye daha yakın hissetmek için onun gibi olmalıydım.
"Bilmiyorum," diye mırıldandım. "Ailemi hiç tanımadım."
Bir sessizlik oluştu. Harry gözlerini bana dikmişti.
"Sen Slytherin'desin, ha?" dedi Hagrid.
Başımı cüppemdeki Slytherin sembolüne çevirdim. Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada Ron atıldı.
"Evet! Ve bunu o istedi."
"Belki de birilerinin Slytherin'de olması iyi olacaktır," dedim ona sakince. Söylediklerimi anladığını pek sanmıyordum ama sanki Hagrid anlıyordu.
"Kardeşin Charlie nasıl?" diye sordu Hagrid, Ron'a. "Onu pek severdim, hayvanlarla arası bayağı iyiydi."
Ron, Charlie'nin ejderhalarla serüvenlerini anlatırken, Harry masada çaydanlık tutacağının altında gördüğü bir kâğıdı çekip aldı. Gelecek Postası'ndan kesilmiş bir gazete parçasıydı bu.
Bu kısımları adım gibi biliyordum. Harry şu anda Gringotts soygununu okuyordu. 31 temmuzda gerçekleşmişti soygun, ki bu da Harry'nin doğum günüydü. Yani o gün Hagrid ve Harry de oraya gitmişlerdi.
"Hagrid!" dedi Harry. "Gringotts soygunu benim doğum günümde yapılmış! Belki de biz tam oradayken soymuşlardır!"
Hagrid gözlerini Harry'den kaçırıp homurdandı ve kurabiye uzattı.
Hırsızlar, tabii ki Hagrid'in o gün oradan, 713 numaralı kasadan aldıkları paketi arıyorlardı. Bu paketin içinde ne olduğunu ise Harry henüz bilmiyordu.
Ron birkaç hikâye daha anlatırken Harry sessizleşip düşünmeye başladı. Biliyordum ki, kafası karmakarışıktı. Benimki de öyleydi. Onunla daha iyi bir arkadaş olmak istedim. Her ne kadar Slytherin'de olsam da –ki bunun kötü bir şey olmadığını anlayacaklardı- ona yakınlaşmak istedim. Böylece belki her şey daha iyi olurdu. Bu yüzden hayatımı onunkine yakın hale getirmeye karar verdim. Ona ailemin öldüğünü beni çok kötü iki muggle'ın yetiştirdiğini söyleyebilirdim. Onunla daha iyi anlaşabilirdim. Onlara yardımım dokunabilirdi. Ah, tabii ki dokunurdu. Bu uzun yolculukta neler olacağını adı gibi bilen başka kim vardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eğer Harry Potter'da Olsaydım
FanfictionKitabın içinde kaybolmak gibiydi, Harry Potter'ı okumak. "Devam hikayesi değildir. Geçmiş hikayesi de değildir. Hikaye aynen alınmış, küçük değişikliklerle bir karakterin ağzından aktarılmıştır." TÜRÜNÜN İLKİ VE TEKİDİR.