Sparks Fly

11K 117 13
                                    

George Shelley hikayesi ile karşınızdayım, merabaaa!! Eğer bu hikayem tutarsa -ki umarım tutar- çok mutlu olurum, lütfen okuduktan sonra görüşlerinizi bildirirmisiniz? Sizi seviyorum :D bu arada multimedya; esas kızımız ve bölüm parçası var ♥

----------------------------------------------------------------------------------------

Hayatımda duyduğum ilk çalan zil sesi ile etrafıma bakındım. Tanrım, hala bu odaya alışamamıştım. Yorganı tekrar başıma çekip yan dönmüştüm ki kapı gıcırtısı tüm uykumu götürdü!

"Paris, günaydın tatlım." Yorganı başımdan hızla atıp, ona döndüm ve "Büyükanne, lütfen Emily de bana." diye ona bininci sızlanmamı yaptım ama bu ismi annem koyduğu için çok seviyordu. Bense babamın koyduğu ismi daha çok severdim. Gülümseyip "Okul için geç kalmak istemezsin, değil mi Pari- Ah, Emily?" Kalkıp ona sarıldım ve "Giyinip, geliyorum" dedim. Bugün okulun ilk günüydü. Benim için ilk günü. Senenin ortasında bu saçma okula gitmek hiç istemiyordum ama babamın kesin talimatı vardı. Ondan nefret ediyordum... Pencereyi açıp, içerisini güneşle doldurdum ve külotlu çorap, mini siyah şort ve t-shirt'ümü giydim. Herzaman ki gibi.

Üzerime t-shirt'ümü geçirirken dikkatim karşı pencereye kaydı. Karşı pencerede kıvırcık saçlı sayılabilecek bir çocuk burayamı bakıyordu yoksa ben mi yanlış görüyordum? Ah! Burada sapıklardamı vardı!? Pencereyi hızla kapatıp, tekrar açtım o hala bana bakıyordu. Cool sayılabilecek parmak işaretimi ona yaptım ve sonrada perdeyi hızla kapatıp her zaman ki sinirimle aşağı indim.

Kahvaltıyı hazırlamakta olan büyük annem sinirimi fark etmiş olacak ki "Neyin var, tatlım?" diye sormayı ihmal etmedi. "Karşıda ki evde kim oturuyor?" masaya oturup, bir lokma peynirden ağzına atıp biraz düşündü ve "Shelley ailesi. Neden ki?" Oğulları koca bir sapıkta ondan. "Hiç. Merak ettim sadece." masaya oturup mısır gevreği döktüğüm tabağıma bir kaç kaşık sapladıktan sonra saatime baktım ve servisin gelmek üzere olduğunu fark ettim. Büyükannemin yanağına öpücük kondurduktan sonra dışarı çıktım ah! Lanet olsun! Lanet olsun! Okulun ilk gününde servisi kaçırmıştım. "Kel kafalı ucube! Dursana be!!" Servisin arkasından biraz koştuktan sonra elimi dizlerime koyup biraz soluklandım. Lanet olası bronşitim koşmama izin vermiyordu.

"Güzel parmak işaretiydi." arkamı döndüğümde o aptal röntgenciyi gördüm. Çantamdan çıkarttığım nefes spreyini ağzıma sıktıktan sonra "Senden hoşlanmadım" diye ona meydan okudum. Elini saçlarının arasına daldırıp, saçma şekilde gülümseyerek "Ben George." dedi. Birde elini uzatıyordu. Elimi ona uzatmadım sadece salladım ve "Emily Paris Roseberg" dedim. "Fazla ukalasın." dedi, yüzünü buruşturarak ve sonra tekrar gülümseyip "bunu sevdim" dedi. Dengesiz. "Neyin peşinden koşuyordun sen?" Gözlerimi hüzünle devirip "okul servisi" dedim. Yavru köpekten farkım yoktu. George'unda üzülmüş gibi bi hali vardı. "Hadi be. Yinemi" Kaldırıma oturmuş, mesaj atıyordu birine. Acaba servis şöförü onun tanıdığımı diye düşünürken telefonu cebine koydu ve "Otobüsle gidelim o zaman, durak yakında" dedi, ayağa kalkıp yürürken. Onun hızına yetişmeye çalışırken "Bir dakika yani sen taksi falan çağırmadın mı? Yada servis şöförü tanıdığın değil mi? Ah! Ucube." Hızla bana döndüğünde burun buruna geldik ve neredeyse düşecektim. Eğer o beni belimden tutmasaydı. "Bak, her nereden geliyorsun bilmiyorum ama milyoner gibi bi halim yok değil mi? Otobüs varken taksiyle gidecek kadarda aptal değilim. Şimdi geliyormusun?" Kafamı kaldırdığımda ilk kez bu kadar yakındık ve gözlerinin bu kadar güzel olduğunu yeni fark etmiştim. Ona 'geliyorum' anlamında kafamı salladım ve beni bırakmasıyla yere yapışmam bir oldu. George, düştüğümü fark edince kahkahalara boğuldu. "Rezil olmam çokmu hoşuna gitti? Off. Üstümde çamur oldu, lanet olsun." George, elini uzatıp beni kaldırdı ve insanların bana aptal bakışları üzerinde sonunda otobüsten inip okula geldim.

Okulda ki ilk günüm pekte iyi geçeceğe benzemiyordu, anlaşılan....

Sparks FlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin