Sparks Fly | Bölüm 20 ♥

653 45 12
                                    

Sevgililer Günü.

Ne boktan bir gün bu. Sanki herkes mutlu olmak zorundaymış gibi. Kim buldu ki bu günü.

Penceremin kenarına tüneyip, dışarıda ki çiftlere bakıyordum.

Bir çift, el ele köpek gezdirip aşk tazeliyordu.

Bir oğlan kızı omzuna almış bir yere götürüyordu.

Onları izlerken, çalan telefonum ve ondan önce gelen mesaj sesi tüm konsantremi bozmuştu.

Taylor arıyordu. "Efendim?" dedim. Öpüşmemizden sonra, düzeltiyorum o sarhoşken beni sevdiği kız sanıp öptüğünden sonra benimle hiç konuşmamıştı. "Bugün görünüşe bakılırsa ikimizde yalnınız, Roseberg. Ha?"

"Kendi adına konuş. Soyadını hatırlayamıyorum ama söylemişim say." kahkaha attı. "Ne yani biri mi var yanında?" yoktu ama o bilmiyordu, değil mi? Benim konuşmama izin vermeden devam etti. "Bak ne diyorum. Ufak bir sürprizim var. Sana adresi mesaj atarım. Oraya gel." dedi ve telefonu kapattı.

Uyuz, diye geçirdim içimden. Daha sonra gelen mesajı kontrol ettim. George yollamıştı.

BİZE GEL. HEMEN.

Siyah tayt ve bol kırmızı mini etek giydim. Üzerime siyah atlet ve spor bir ceket giydim.

Büyükannem, Gossip Girl izliyordu. Tuhaf... "Ben çıkıyorum." diye seslendim ama o, diziye öyle dalmıştı ki heyecanla kafasını salladı.

George'un kapısı çaldıktan sonra derin bir nefes aldım.

"İçeri gel." içeri geçtim ve kollarımı göğsümde birleştirip, beklemeye başladım. "Seni dinliyorum." şaşkınca bana baktı. "Senin derdin ne? Bir anda ne olduda saçma tavırlara büründün?"

"Saçmamı? Seninle birlikte olduğum günün hemen ardından Hanna'nın yanına gidiyorsun. Asıl senin derdin ne be?" sinirle gülümsedi ve etrafta dönmeye başladı. "Bir bok bilmeden beni suçlamaya başladın. Yine! Söylesene seninle nasıl bir ilişki içinde olabilirim ben?"

Gözümün dolmasını engellemek için gözümü bir kaç kez kırptım. "İlişkimiz bitti George. Olmak zorunda değilsin." tam gitmeye hazırlanırken kolumdan tuttu ve gitmemi engelledi.

"Ya bıraksana!"

"Bırakmazsam ne olur?" yine o dalgacı tavrına bürünmüştü. "Bu olur." dedikten sonra bacağına tekme atmaya çalıştım ama onun geri çekilmesiyle ufak bir düşme tehlikesi yaşadım. Yani eğer o beni bileğimden tutmasaydı düşebilirdim. "Pekala. Madem bunu sen istedin öyle yada böyle beni dinleyeceksin." dedi ve bileğimden tutup salona götürdü. Evde kimse yoktu galiba.

Çekmeceyi karıştırdıktan sonra elinde kelepçe (?) sallayıp kelepçenin bir ucunu bana diğerini kendide bağladı. "İşte şimdi beni dinlemek zorundasın." dedi kahkahası bastırmak için dudağın birbirine bastırırken. "Çabuk çöz şunu." dedim. "İşte bunu yapamam." dedi yine az önce ki haliyle. "Will'in arkadaşı polis ve bunu bizde unuttu ama ne yazık ki anahtarı onda."

Bu şaşkınlığımın arasında telefonumun mesaj sesine lanet okudum ve cebimden çıkarıp mesaja baktım.

Ah! Kahretsin. Kahretsin. Kahretsin. Taylor, adres atmıştı. "Ne istersen konuşuruz ama gitmem gerek. Lütfen anahtarın sahibini ara." dedim yalvarır gibi. Tanrı aşkına, ben Taylor'la buluşmayı neden istiyordum ki sanki. "İşte bunu yapamam" sinirle gözlerimi devirdim. "'İşte' demeyi kes artık. Hem neden yapamıyorsun?"

"Çünkü Edgar şehir dışında. Ama iyi haber yarın sabah geliyor." Ne? Yarın sabah mı? Yarına kadar George'a nasıl katlanırdım ben!

"Gideceğin yer çok önemliyse gidelim bence. Gerçi ben başbaşa kalıp, sana çığlık attırmayı tercih ederdim ama" çümlenin sonunu mırıldanır gibi söylemişti ama gayet net duymuştum. "Seninle gitmek mi? Ah... Seninle başbaşa kalmaktan iyidir."

Sparks FlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin