Sparks Fly | bölüm 13 ♣

1.2K 74 14
                                    

Bölüm parçası var ama hikayede "açın" dediğim yer var. O sırada açın. Bu bölüm herşey açığa çıkıyorrrr. Yazarken bayağı duygulandım bende, hele ki o bölümü önerdiğim şarkıyla okuyunca...

NOT: George Shelley'in anlattıklarımla uzaktan yakından alakası yoktur. Bu sadece hayal gücümün ürünü :D

■■■■■■■■■■■■■■■■■■■

Taylor, yemeğini yedikten sonra babamla televizyon karşısına geçip biraz beyzbol maçı izlediler. Sonunda Taylor, gitmek istedi. Onu yolcu etmek için peşinden gittim. Kapıyı açmamla, çığlık atmam bir oldu. Babam içeriden "Em, iyimisin?" ona "Evet!" diye seslendim ve karşımda elinde 20den fazla alışveriş torbasıyla duran Lindsay'e sarıldım."Nerdeydin sen? Sen... Sen beni deli ediceksin! Çok merak ettim."

Benden kurtuldu ve "Sakin ol." dedi. "Bir kaç gün kafamı dinlemek istedim ve iyi bir otelde kalıp, her dakika alışveriş ettim. Yarından sonra gidiyorum zaten." arkasına döndü ve "Alex!" diye seslendi. "Tüm torbaları getir buraya!"

Limuzinden bir şöför indi ve torbalarla birlikte çok az gördüğüm yüzü kayboldu. "Sen bu kadar alışverisi ne yapacaksın?" Omuz silkti ve "Kullanacağım." dedi. Onun bu huyunu çok seviyordum işte. Her zaman deli doluydu. Taylor "Demek Lindsay, sensin." dedi ve elini ona uzattı. Lindsay, torbaları yere fırlatıp, onun elini memnuniyetle sıktı. "Sanırım gitmen gerekiyor Taylor." diye ona mini bir hatırlatma yaptım. Çünkü cidden ondan hoşlanmıyordum. "Pekala. Görüşürüz Roseberg." dedi, Lindsay'in elini dudağına götürdü ve öpüp gitti....

"Kim bu taş? Herşeyi bana anlatıyorsun."

■Bölüm parçasını açın bnc :D■

1 saatin sonunda Lindsay, herşeyi öğrenmişti. Telefonuma gelen mesajla doğruldum ve mesajı okudum.

Seni bekliyorum. Bizim evde. ×× George

Ah. Tamamen unutmuşum. Lindsay"e kısa bir açıklama yaptıktan sona kalbimin çarpıntısı eşliğinde aynada kendime baktım. Üzerimdekiler fazla 'Basitti' ama oraya onunla yatmaya gitmiyordum ya? Sadece konuşacaktık. O yüzden dar jean ve beyaz arkası dekolteli bluzümü değiştirmedim ve aşağı bizimkilere görünmeden evden çıktım.

George, beni kapıda bekliyordu. "Hoşgeldin, Roseberg." içeri girerken "Bana 'Roseberg' demeyi kes lütfen." dedim. "Ya ne deme mi tercih ederdin? Mesela 'Aşkım..'?" Gözlerimi devirip ona baktım. Her yerde mum yanıyordu. Romantikliğimi tutmuştu. "Hayır. Elektirikler kesik. Romantik falan değilim." nerden anlamıştı bunu düşündügümü? "Hey bunu nasıl anladın?" gülümsedi. "Seni iyi tanıyorum diyelim."

"Ee. Anlat hadi. Seni dinliyorum." Eliyle oturmamı işaret etti. Fazla tahrik edici duruyordu. Bilirsiniz. Saçları, yüzü, bileklikleri..

"Bunu nasıl anlatacağımı bilemiyorum. O yüzden sadece bir kez anlatacağım. O yüzden beni iyi dinle. Bir kaç ay öncesine kadar bağımlıydım. Uyuşturucuya. İçkiye. Param yoktu. İhtiyacım vardı. Sonra karşıma Deaton çıktı. Bana istediğim kadar para vereceğimi söyledi." yutkundu. Kalbim her sözünde fazlaca çarpıyordu. Sonunda ağlayacağımı, fazlaca ağlayacağımı bilsem bile dinliyordum. "Sonra?" dedim merakla. "Onun bir çok pis işini yaptım ama verdiği para yetmiyorfu bana. Daha fazla para vermesi için ne isterse yapacağını söyledim. Oda seni anlattı bana." işte konu bana doğru geliyordu. Yutkundum.

"Babanın seni buraya getireceğinden bahsetti."

"Evet..." diye mırıldandım. "Martina yüzünden." babamın sevgili yeni eşi.

"Senden bir intikam istiyordu. Daha doğrusu senden intikam isteyen biri varmış, oda onun emrindeymiş zaten." dedi elini sallayarak. Ağlıyormu diye merakla gözlerinin içine baktım.

"Bana nedenini anlatmadı. Zaten para tutkusu o kadarda beni sarmıştı ki sormadım bile. Ama yemin ederim ki seni... Seni tanıyınca binlerce defa bunu neden istediğini sordum ama söylemedi, piç."

"Senden ne yapmanı istedi?" dedim. Bunu cidden merak ediyordum. Yoksaa beni öldürmesinimi istemişti?

"İlk başlarda tamamen hedefimi gözüm görüyordu. Hani okulda, kendimizi müzik odasına kilitlemiştik. Hatırlıyormusun? İşte o zaman bu işi bitirecektim. Ama sen.. Lanet olsun ki fazla masum ve iyiydin. O gün baban geldikten sonra bu hedefe daha çok sarılmıştım ama baban..." o nerden girdi şimdi bu işin içine.

"Babam?"

"Baban, benimle konuştu. Seni anlattı bana. Sevgiye ne kadar ihtiyaç duyduğunu. Çektiklerini. Bir şey sakladığımı / Planladığımı anlamış olacaktı ki bana para teklif etti. Seninle bir daha görüşmememi." çeki elinde salladı. Orada 100 bin dolar yazıyordu galiba.

"Bende sözümü tuttum. Senden ayrıldım. Ama sürekli seni düşündüm. Sen. Sen. Sen. Her yerdeydin. Seni öptüğüm gün kendime binlerce kez lanet okudum..."

"Senden ne yapmanı istediler, George?" diye tekrarladım. Sinirimi bastırmam gerekti

"O gece. Sarhoş olduğum gece çok fazla üzgündüm. Sonunda bunları sana anlatmaya karar verdim. Belki benden soğuyacaksın. Belki de yüzümü bile görmek istemeyeceksin."

Bende ondan sır saklamıştım. Biliyorsunuz. Sky'la anlaşmam. İlk başka bende George'dan zerre hoşlanmamıştım ama sonra. Herşey değişmişti işte.

"Senden ne yapmanı istediler George?" Dedim sesimi biraz daha yükselterek.

"Benden..." yutkundu. Sonra yeni fark ettiğim yanında duran bardaktan -galiba içki- bir yudum aldı.

"Benden seninle yatıp, seni hamile bırakmamı istediler. Bunu neden istediklerini hala anlamıyorum. Ama bunu istiyorlar işte."

Yutkundum. Yutkundum. Yutkundum. Burnumun ucu titredi. Sonra gözümde yaşlar birikti. Yani o hep ol yapmıştı. Onunla öpüştüğümüzde, o hep oynamıştı. Beni kullanmıştı. Lanet olası para için! Ne yapacağımı bilmiyordum. Onunla yalnızdık. Onun evinde. Mum ışığında. Baş başa. Birden göz yaşlarımı tutamayıp, ağlamaya başladım. Yüzümü ellerimin arasına aldım ve bir süre öyle bekledim. Biraz daha sakinleşince yüzümü kaldırdım. George hala karşımdaydı. Sesimin emin çıktığına emin olarak "Peki ya sen... hala kullanıyormusun hap?" kafasını hayır" anlamında salladı. "Bıraktım. Seninle ayrıldığım gün bu yüzden çok sinirliydim."

Ne diyeceğimi hala bilemiyordum. Gitmek istiyordum ama bunu yapamıyordum. Onu öpmek bile istiyordum. Ama yapamazdım. Şu an Taylor bile daha iyi geliyordu bana. İçimde bir nefret uyanmıştı sadece. Gitmek için ayağa kalktım ve yürümeye başladım. Onun yanından geçerken beni kolumdan tutup kendine çekti. Ani bir hareketle, onun kucağına düştüm. Yüzümü sert bir hareketle çekip, kendi yüzüne bakmamı sağladı.

"Bitti mi?"

"Seninle şu an konuşm-" sözümü tamamlayamadan dudaklarıma yapıştı. Daha sonra tek hamlede kucağına tamamen yerleşmemi sağladı. Vücudum ona dönüktü yani. Beni kendine bastırırken, kendimi çekemiyordum. "Bırak." diye inledim sadece. "Seni seviyorum." dedi. "İnkar etme, sende seviyorsun. Hemde çok." diyede ekledi. Belki haklıydı ama şu an cidden çok üzgündüm. Benden sakladığı şey hiç masum değildi. Aksine Lindsay'in dediği gibi gece kadar karanlıktı. O, Deaton denen adamın dediklerini kabul edecek kadar vicdansız biriydi. Ben bunları düşünürken, o bluzümü yere fırlatmıştı bile. Benim tek yaptığım ona karşılık vermekti. Elimi t-shirt'ünün içinden soktum ve hep yapmayı hayal ettiğim şeyi yapıp, elimi vücudunda gezdirdim. Bunu daha rahat yapabileyim diye t-shirt'ünü çıkarttı ve koltukta yatar pozisyona geçti. Bende onun üzerindeydim. Kendimi durdurmalıydım. Kendimi. Durdur. Malıydım. Ama nasıl?

■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■

HİKAYEM 10 BİN OKUCUYA ULAŞTIĞI İÇİN YENİ BÖLÜMÜ ÇABUK YAYINLADIM. BU BÖLÜM HER ŞEYİ ÖĞRENDİNİZ VE İSTEDİĞİNİZ GİBİ BOL GEORGE'LUYDU. GELECEK BÖLÜMÜN GELMESİ İÇİN BU BÖLÜME 200 OKUYUCU SINIRI KOYMAK İSTİYORUM. NE ZAMAN ULAŞIRSA, ANINDA YB GELİR. TABİ BİRDE YAZMAMDA TEK DESTEĞİM YORUMLARDA BOL VE UZUN OLURSA İNANIN ÇOK SEVİNİRİM. SİZİ ÇOK SEVİYORUM BEN YA ♥♥♥

Sparks FlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin