Günler geçti, artık hoşlanma duygum ileri dereceye doğru gidiyordu. Nasıl desem, biraz hoşlanmadan da fazlası oluyor gibiydi. Sevgi gibi. Ben alıştım baya tabi bu çocuğa. Her saat, her dakika konuşur olduk. Ne bileyim, artık konuşmaya başlayalı ay olmuştu ve ben ciddi anlamda aşırı hoşlanıyordum. Sonra bi kıskanma duygusu kapladı beni. Şimdi yanımda değil acaba yürüdüğü yolda kızlar var mı, acaba yanından geçenler kokusunu içine çekiyor mudur? Aklınıza gelip gelebilecek bin türlü kıskanma olayını yaşamıştım heralde. Belki de cok daha fazlasını. Herneyse biz bunla böyle mutlu mesut konuşmaya devam ettik. Ha bide bu demişken, bir adı var tabi söylemeyi unuttum. Batuhan adı. Allahım cok hoş değilmi ya, çocukla evlenesim geliyor vallahi. Tabi konuşma süreci arttıkça yaşayacağımız sorunların, tartışmaların da başlayacağını biliyordum. Ki başlamıştı bile. Biz artık tamamen seviyorduk, bunu kabullenmiştik zaten. Aydında yaşıyordum ben, aramızda 280km vardı. Mesafeler de bir hayli canımızı yakıyordu. İşin garip kısmı hiç görememiştim onu. Hiç başka kızların bildiği kokusunu bilememiştim. Ellerini tutamamıştım mesela. Yolda yürürken elini tutup gözlerine bakamamıştım. Siz şimdi ne bokuna sevdin diyorsunuzdur. Ama çok sevdim valla. Bilmiyorum belki de zor olan aşkı, mesafe aşkını yaşadığımız için çok sevdim. İnat ettim ama ben, gidip görücem, sarılıcam dedim. Neyse biz hergün böyle konuşmaya devam ederken bir gün hiç ummadığım bir şey oldu. Uyandım, ve Batu'nun attığı mesaja cevap verdim. Beklemiyordum bu mesajı ama şöyle yazdı bana;
- İlayda aramızda mesafe var ve ben hergün sana daha çok bağlanıcam biliyorum. Ama mesafeler çok canımı yakıyor. Daha fazla canını yakmak istemem. Şuan başka bir kızla çıkıyorum ama sevmiyorum, seni unutmama yardım edeceğini düşünüyorum. Özür dilerim.
Gitti dedim. Dağ gibi çocuk gitti. Çıktım okuldan ağladım deli gibi yolda. Salaksın kızım salak dedim. Nasıl inanırsın nasıl güvenirsin dedim. Çok kızdım kendime. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Sustum sonra içime attım bütün acılarımı. Ne yaşarsam yaşayayım bilmeyecek dedim. Başkasının yanında, başkasının kollarında dedim. Hoşlanmaya başladığım günden beri tuttuğum defteri yaktım. Yakarken içim defterden daha çok yandı, ama bilmedi. Hic bir zaman neler yaşadığımı bilemedi. Ve ben kızın sosyal hesabında paylaşılmış bir fotoğraf karesi gördüm. Mutlu bir fotoğraf karesi. Dipdibe duruyorlardı. Herşeyim yazmıştı kız. Herşeyi olmuş meğer dedim. Kapattım telefonu yine ağladım. Girdim son görülmesine baktım, çevrimiçi gördükçe bir daha, bir daha ağladım. Bunları biliyor muydu peki? Yarım bırakıp gittiğinin ne acılar çektiğini biliyor muydu? Yine attım içime. Ve bu sefer çok yaktı canımı dedim. Keşke birlikte olsaydik da, sadece mesafeler için gözyaşı dökseydim dedim. Başkasıyla gördüğüm için değil de, yalnızca mesafeler için dedim. Ben şimdi ne dersem diyim yaşadığım acıları anlayamayacaksınız muhtemelen. O yuzden devam ediyorum mucize aşkımın hikayesine. Ben biliyordum geleceğini, bensiz yapamayacağını. Aylar geçsin dedim bekleyeceğim dedim. Tabi bu süreçte onun canını yakmak istedim. Canının yanmasını isteyecek son kişi bile olamazdım oysa. Ama bana ne yaşattıysa o da yaşasın istedim. Yaşasın ki bir daha ikimizde bunlari yaşamayalım. Ve tam 28 gün geçti. Koca 4 hafta. Ayrıldılar. Nasıl anlatsam bende bir mutluluk, bir huzur. Bir dans etme duygusu. Neyse asıl hikaye daha yeni başlıyor. Ben başladım intikamıma.