İçim gitmişti, o cümleyi duyduktan sonra içim gitmişti.
"İlayda mesafeler var ve ben gün geçtikçe sana daha çok bağlanıyorum, ikimizin de canı daha çok yanacak. Bu ilk ve son 14 şubatımız olsun"
Bu ilk ve son 14 şubat olsun mu? Bu ne biçim bir cümle sevgili farkında mısın? Gözlerim doluyordu. Düşmek üzere olan göz yaşlarımın arkasından ona baktım. Derin bakıyordu, her zamankinden çok daha derin bakıyordu. Kızdım. Sadece kendime kızdım, ona kızamadım, kıyamadım. Anlam veremiyordum, tum bu kırgınlıklarım içimi paramparça ediyordu. Otobüsün geldiğini farkettim, gitmesi için baktım son kez gözlerine. Gitmedi. Hepsinin şaka olduğunu söylerek sarıldı. İçim rahatlamamıştı. Korkularım ve endişelerim vardı. O kadar derin bakarak kurduğu cümlelerin asılsız olduğunu düşünemiyordum. Tüm bu düşüncelere rağmen 10 dakika sonra yanımdan gidecek olması kırgınlığımı bastırıyordu. Sarıldım, parmak uçlarıma çıkıp. Sevdiğimi söyledim. Otobüs geliyordu, gitmeliydi. Bindi, yolun karşısına geçtim ama arkaya bakmaktan gözümü alamıyordum. Gitmesin istiyordum ya, gitmemeliydi. Saat kaç olursa hiç bir zaman yanımdan ayrılmasını istemeyeceğimi biliyordum. Yaşadığım garip kırgınlık ve artan bir sevgiyle eve girdim. Gel de şimdi bu şakanın içinde bıraktığı kuşkularla uyu. Uyumasam içimi daha çok kemirecekti bunun farkında olduğum için uyumaya çalıştım. Yolculuğu 3 saat sürecekti ve bu süre boyunca bana yazacağından emindim. Açıkçası konuşmayı da deli gibi istiyordum. Bunları düşünürken ve mesaj atmasını beklerken uyuyakalmışım. Uyandığımda saat 22:07 olmuştu. Bu kadar çok uyuyabilmiş olmama şaşırıyordum doğrusu. Asıl şaşırdığım nokta da, onlarca cevapsız arama ve mesaj bildirimine rağmen uyanmamış olmamdı. Her zamanki stres ve paranoyak hallerini koruyan bir sevgiliyle karşı karşıya kalacaktım tabiki. Arayıp uyanmış olduğumu belirtmek istemiştim. Sanırım bu kez uyumuş olduğumu anlamıştı ki fazla tepki vermedi. Neyse bugünü de böyle geçirmiş bulunuyorduk. Ben özlemeye başlamıştım ya. Bizim ilişkimiz 2 haftada bir buluşmakla geçiyordu işte. 2 hafta sonrasını beklerken özlemden çatlayacak gibi oluyordum ama öyle ya da böyle zaman geçiyordu. 2 haftayı kafamdaki soru işaretleriyle geçirdiğimi söyleyebiliriz. Aslında ilk günkü kadar kuşkularım yoktu ama yapılan kötü şaka hala beynimi tırmalıyor gibiydi. İşte geldik bir sonraki buluşma gününe. 22 Şubat saat 11:30.
Çok özlemiş olmanın verdiği heyecanla sımsıkı sarıldım ben buna. İçim içime sığmıyordu Allahım. Gittikçe artan bir sevgiyle yaşıyordum. Gün geçtikçe, sevgi arttıkça özlem de artıyordu, acı da artıyordu ama seviyordum ne yapayım. Neyse acıktığımızı farkettik ve her zamanki gibi hamburger yemek için yola çıktık. Yolda yürürken karşıdan gelen her erkeği kıskanabilir mi bir insan ya. Allahım yiyicem şu çocuğu. Aslında konuşmaya başladığımız günden beri hayalim olan bir şey vardı.
"Batuhan'la karşılıklı voleybol oynamak"
Ciddi anlamda uzun bir süre bunun hayalini deli gibi kurmuştum. Şimdi bu hayali gerçekleştirmek isterdim ama zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin farkına bile varamıyordum. Henüz çok erken ya, gitmemeli. Her buluşmada aynı cümleleri tekrarlıyorum. "Gitmesin, gitmemeli, nolur gitmesin". Durağa doğru yürümeye başlamıştık, her zaman ki lanetli durağa. Yolda aklımda soru işaretleri yaratan o şaka konusu açılmıştı. Batuhan bunun aklıma takıldığını farketmemişti ve bu konuyla ilgili bana birkaç cümle söyledi. Soru işaretlerimi anlayabilmesi için ona "Yaptığın şakayı unutmadım" demiştim. Aramızda soğukluk yaşanmasını istemediğim için bunu güleryüzlü bir tavırla söyledim tabi.
"Söylediklerim şaka değildi İlayda" dedi.
Bu da neyin nesiydi şimdi. Ya bu çocuk benimle oyun oynuyor, ya da aptal şakalarını devam ettiriyor demiştim. Her kötü anda olduğu gibi, o anda da derin bakışlarını hissetmeye başladım. Sanırım benim için bu Dünya'nın en kötü hissiydi. Durağa gelmiştik, üstelik bu kez çok daha fazla soru işareti vardı beynimde. Otobüs beklerken konuyu devam ettirdik. Bana, 2 hafta once aklında cidden böyle birşey olduğunu, ama denediği halde benden kopamadığını fark ettiğini söyledi. Böyle bir cümleyle karşı karşıya kalmak beni bir hayli yıkmıştı. Benden kopamıyor olması o an beni pek de mutlu etmemişti açıkçası. Sonuçta benden kopmayı istemişti. Bunu yapamıyor olsa da böyle bir düşünceye kapılması kırıcıydı. Bu olaydan çok etkilenmiş olmalıyım ki, karşımda benden ayrılmayı isteyen biri olduğu düşüncesi kafama iyice yerleşmişti. Ona çok ağır sözlerle yaklaşmış olmam onun da canını yakmaya başlamıştı. Canını yakmak isteyecek son kişi bile olamazdım, ama bana bunu defalarca yaşatması ciddi anlamda canımı sıkmaya başlamıştı.
"Madem sen düşündün böyle birşeyi ozaman ayrılalım Batuhan"
Sanırım ayrılık kelimesi ağzımdan çıkmasını isteyeceğim en son kelimeyi. Batuhan'in yaşadığı acıyı gözlerindeki yaşlardan anlayabiliyordum. Canım bu kez cok daha fazla yanıyordu, üstelik yapacağı savunmayı dinlemek bile istemiyordum. Otobüs geliyordu, lanet olsun ki geliyordu. Git dedim. Gözyaşları gittikçe artıyordu. Sarılmaya çalıştı bana, karşılık veremiyordum aramızda koca bir gurur vardı. Otobüse doğru yürümüştü, arkama bile bakmadan çekip gittim. Henüz birkaç adım atmıştım ki anahtarımı onun cebinde unuttuğumu farkederek aradım. İn dedim anahtarı ver. Telefonu öyle umutlu açmıştı ki, sarılmak için aramamış olmak benim bile canımı acıttı. Anahtarı aldım, elini tutamıyordum ama son kez de olsa dokunmuştum eline. Gözlerime bakıyordu, ağzımdan birkaç olumlu cümle çıkmasını bekliyordu. "Gitme" diyemedim. Gitti. Her buluşmada arkama bakmaktan önümü göremezdim bilirsiniz. Bu kez bir kez olsun arkama dönmedim. Yaktı. Yaşattığı her acı gibi sonuçları da cok canımı yaktı. Bir elimde telefonum varken, diger elimle gözyaşlarimı siliyordum. Mesaj atıyordu bakmak istemiyordum. Aklıma gelen tek şeyi yaparak bütün sosyal hesaplardan fotoğrafları kaldırmaya başladım. Her mutlu kareyi gördükçe canım birdaha birdaha yanıyordu.