Hiç olmadığı kadar mutlu uyanmaya başlıyordum günlere. Açıkçası herşeyin bu kadar kusursuz olması beni korkutuyordu. Birşeylerin ters gitmesini istemiyordum. Her gün aynı cümleyi kuruyordum. " Bir insan daha ne kadar sevilebilir". Bu cümleyi kurduktan bir sonraki gün hep daha çok sevdiğimi hissediyordum. Günden güne büyüyordu içimdeki duygular. Bu durumdan şikayetçi değildim ama bu kadar bağlanmışken yokluğunu hayal etmek de bir hayli canımı yakıyordu. Düşüncesi bile beni bu kadar yıpratıyorsa, gerçeğini yaşamak beni baya yıkacaktı. Ama tüm bu düşüncelere rağmen bana olan şiddetli sevgisinin de farkındaydım. Bırakma gibi bir düşünceye kapılamayacağını biliyordum. Bu yüzden daha çok bağlanmaktan yana da korkum yoktu. Zaten kendime engel olabileceğimi de hiç sanmıyorum. Bu çocukta sebebini bilmediğim, ama beni baya derinden etkileyen şeyler var.
Tüm bunları sabahın ilk saatlerinde gözlerim kapalı düşünmüştüm. Farkındaydım ki, bu çocuk sadece uyurken aklımda değildi. Uyanır uyanmaz, mükemmel bir kahvaltının hayalinden önce nasıl aklıma gelebiliyordu? Uyurken aklıma gelmiyor diyorum ama, bu aralar sürekli rüyalarıma da geliyor. Rüyalarımda bile sevinçten havalara uçmama sebep oluyor hatta. Yaklaşık 1 saati bu düşüncelerle geçirdikten sonra kahvaltı hayaliyle mutfağa gittim. Tabi karşılaştığım manzaradan sonra hayaller, o dakikadan itibaren sadece hayaller. Saatin erken olabileceği düşüncesini aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Saate bakmak için telefonumu elime aldığımda whatsaaptan gelen mesaj daha çok dikkatimi çekti tabi.
"Günaydın sevgili"
Ya ben bu çocuğu yerim ama. Her sabah beni böyle güzel mesajlarla karşılaştırırsa şımarmaya da başlayabilirdim. Bugün yarıyıl tatilinin bittiği gün ve okul başladı. Tabi ben dun gece annemden kopardığım izinle bugünluk okula gitmiyorum. Evde kalıp hala deliler gibi hayal kurasım var. Bilmiyorum, eskiden bu kadar çok hayal kurmak istemezdim. Artık hayal kurmami gerektiren birilerinin olması, ya da artık kurduğum hayallerin, sadece hayal olarak kalmayacağını gerçekleşebileceğini bilmek bunun en büyük sebebi olsa gerek. Neyse bugün hakkında pek de söyleyebileceğim bir şey yok. Tüm günüm Batuhanla konuşmakla geçti. Sıradan bir gün böyle oluyordu zaten artık. Akşama kadar odamda o koltuktan o koltuğa yuvarlandım diyebiliriz. Batuhan'in işlerini bitirip mesaj atmasını beklerken uyuyakalmışım. Telefonun titremeleriyle irkildim. Merak etmiş olsa gerek, arıyordu.
"Nerdesin kızım sen, 1 saattir mesaj atıyorum cevap verilmiyor, arıyorum açılmıyor."
Bu kadar merak etmiş olabileceğini düşünmüyordum doğrusu. Ama baya da hoşuma gitmişti. Şapşal ya nasıl kudurmuş ulaşamayınca.
"Aşkım sakin ol, sadece mesaj atmani beklerken uyuyakalmışım. Merak etme, önemli birşey yok "
Bu sözlerim onu rahatlatmış olmalı, ses tonu biraz düştü. Kısa süre konuştuktan sonra beyfendi akşam dışarı çıkabilmek için izin istedi. Tabi farkında değil akşam hayatının sona erdiğinin. Açık ve net bir şekilde hayır cevabını alınca evine doğru yol aldı tabi.
O gece uyumadan önce, Batuhan'in kazağını giydim. Telefonla konuşuyorduk ve bana hikaye anlatmaya başlamıştı. Hep "panda" der o bana, bende ona "ayı" derim. En sevdiğim hikayeyi anlatıyordu. " Pandayla Ayının Hikayesi". Hikayeyi dinlerken içime çöken huzurla uyuyakalmışım.