SUÇLU❄-2

14 5 0
                                    

Bu adam beni çıldırtıyor resmen. Of. Telefonu cebime attım ve içeri girdim. Salonda pembe koltuklar vardı. Eg. Pembe mi? Seçe seçe bunu mu seçti? Ah! Salak adam. Odama geçtim ve eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Burdaki işim de bitince mutfağa gittim. Acıkmıştım. Dolabı açtım. Boş. Boş mu? Ah!

'Gönderilen:başkan

Açım. Para?'

Cevap beklemeye başladım. Telefon titrediğinde hemen elime aldım.

'Gönderen:başkan

Salonda çekmecede var. 2 ay yetecek şekilde. Dışardan ye. Akşam oldu.'

Telefonu cebime koydum. Salondaki çekmeceden biraz para aldım. Kapıyı kapatıp kitledim ve anahtarı cebime koydum. Dışarısı kararmıştı. Yürümeye başladım. Ama buraları cok iyi bilmiyorum. Acaba nerde restorant var. Önümde bir araba durdu. Camını açtı.

"Bırakayım mı? Olmazsa bizim eve gideriz. Buraya yakın" dedi. Tabiki altındaki anlamı anladım. Ama sakin olmam gerekiyordu. Kafamı diğer tarafa çevirip küfür mırıldandım.

"Hayır gerek yok. Geldim zaten geleğim yere"dedim.

"İyi. Sen bilirsin" dedi ve arabasını sürüp gitti. Arkasından el hareketi çektim. "Bak bu da sana yakın" dedim.

"Tı tı tı. Çok ayıp" arkamı döndüm. Özgür. Sabahki halinden eser yoktu. Daha enerjik görünüyordu. Üstünde siyah bir tişört altın da da bol bir lacivert eşofman vardı. Aynı şekilde şapka takmıştı. O da aynı şekilde beni süzdü. Siyah dar pantalon ve beyaz tişört giymiştim.

"Şey bildiğin bir restorant var mı? 2 saattir burda yürüyorum ama bulamadım."dedim.

"Gel seni bırakayım."diye bir teklif yöneltti.

"Yerini tarif etsen yeter."

"Burda az önceki gibi bir sürü herif var. Haberin olsun. Hadi bırakayım."

"Tamam." dedim ve arkasından yürüdüm. Arabasına bindi. Ben de bindim. Yol boyunca konuşmadık. Araba durduğunda inmek için hareket ettim ama sonra durdum.

"Sende gelmek ister misin? Özür yemeği gibi birşey olur. Sabahki olay icin" dedim. Birşey demeden arabadan indi. Ben de indim ve arkasından yürüdüm. Restoranta baktım. Çin lokantası mı? Kapıdan geçerken çekik gözlü bir adam önümde eğildi. Refleks olarak ben de eğildim. Özgü kıkırdadı.

"Ne?" dedim bende gülerek.

"Çok garip birisin."

"Ah. Öyle mi?" dedim eli başıma koyup.

Garsonların gösterdiği yere oturduk. Bir garson yanımıza geldi. Ne istediğimizi sordu. Menüye bakmadan cevap verdim.

"Ramen lütfen" Özgür bana baktı ve yarım ağız sırıttı. Sonra adını bilmediğim bir yemek sipariş etti. Garson gittiğinde artık tanışmamız gerektiğini düşündüm. Masanın altındaki elimi çıkarttım ve ona uzattım.

"Ben Anka." bir süre elime baktı. Kararsız gibiydi.

"Özgür"dedi elimi tutup. Eli çok sıcaktı. Elimi çektim ve masanın üstüne koydum.

"Ne iş yapıyorsun?" diye bir soru yöneltti.

"İşsizim" dedim."sen?"

"Aynı" dedi kısaca. Bende yedim.

Yemekler geldiğinde önüme konulan kocaman içinde ramen olan tabağa baktım. Yutkundum. Özgür'e baktım. Etli bir yemek yiyordu. Yeniden tabağıma baktım. Bu hayatta bitmezdi. Yemeye başladım. Ama bir türlü bitmiyordu.

******

"Hadi ama bitir artık." dedi Özgür. O çoktan bitirmişti.

En sonunda bittiğinde karnımı tutarak kalktım.

"Of. Bir ramenin bu kadar büyük olacağını düşünmemiştim. Karnım ağrıyo"diye sızlandım arabaya binince.

"Zaten o kadar büyük değildi. Sen çok aç gözüküyorsun diye büyük porsiyon sipariş ettim" dedi gülümseyip.

"Ne!? Bunu nasıl yaparsın. Of. Karnım ağrıyor" dedim yeniden.

Eve geldiğimizde inmeden önce cebimden bir kağıt ve kalem çıkartıp numaramı yazdım.

"Aramayacağını biliyorum ama yine de vermek istedim. İyi akşamlar Özgür." dedim ve arabadan indim.

Merdivenlerden çıktım. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Kapıyı kilitledikten sonra odama gittim ve pijamalarımı giyip yatağın içine girdim.

Özgür hiç de kötü birine benzemiyordu. Yani birini öldürecek kadar.

*******

Gözlerimi açtım. Uyuşuk adımlarla kalktım ve lavoboya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim. Dolabı açtım. Boş. Dün alışveriş yapmamıştım. Yeniden odama gittim ve üzerime krem rengi dar pantolon üstüme de mavi bir tişört giydim. Çekmeceden para aldım. Çıkmadan önce üzerime ince bir hırka giydim ve evden çıktım.

Marketi gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Kahvaltılık reonuna girip peynir falan aldım. Kasaya yöneldim. Her bir geçişte çıkan 'dıt' sesi beni gıcık ediyordu. En sonunda bitince eşyaları poşete koydum ve parayı ödeyip çıktım. Eve geldiğimde poşetleri yere koydum. Anahtarı kapı deliğine yerleştirdim ve çevirdim. Kapı açılınca poşetleri elime aldım ve içeriye giriş yaptım. Kapıyı ayağımla örttüp mutgağa ilerledim. Poşetleri tezgaha koydum. İçinden yiyeceklerimi çıkartıp masaya koydum. Geri kalanlarını da buzdolabına koydum. Kahvaltı etmeye başladım. Telefon titrediğinde elime aldım. Wattsap'tan gelmişti mesaj. Bilinmeyen numaraydı.

•Uyandın mı?

Yazıyordu. Mesaj yazdım.

•kimsin?

Çok geçmeden mesaj geldi.

•dün numaranı verdiğin yakışıklı çocuk.

Özgür. Gülümsedim.

•numaramı verdiğim yakışıklı çocuk gel beraber kahve edelim.

•sen şuanda kahvaltı ediyorsun ama

Ağzımı bir karış açıldı. Nerden biliyordu?

•Ağzını kapat yakışıklı giricek.... Balkona çık.

Yerimden kalktım ve balkona çıktım. Evindeki balkondan bana bakıyordu. Gülümsedim ve el salladım sonra da gel işareti yaptım. Kafasını salladı ve içeri girdi. Bende girdim ve kahvaltılık eşyaları kaldırdım. İki tane kahve yaptım. Kapı çaldığında minik bir çocuk edasıyla zıplayarak kapıya gittim. Niye bu kadar sevindim ki? Kendimi topladım ve kapıyı açtım. Özgür sıcacık bir şekilde gülümsedi. Ben de gülümsedim ve içeriyi işaret ettim. İçeri girdi.

Onu incelemeye aldım. Bu sefer mavi tişört, beyaz pantolon giymişti. Mavi ve beyaz renkli şapka takmıştı. Sakallarını kesmişti.

O beni incelemeye başladı. Hep böyle birbirimizi inceliyorduk.

"Cidden. Birbirimizi incelemeyi bırakmalıyız" dedim gülerek. Bana doğru yaklaştı ve yaklaştı. Ben kapıya dayanmıştım. Aramızda neredeyse hiç boşluk yoktu. Kafasını yaklaştırdı. Bu kadar yakınlık bana iyi gelmiyordu. Başımı döndürüyordu. Burnu burnuma değiyordu. Üst dudağı dudağıma değdi.

SUÇLU❄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin