Quanttum: Part 24

305 4 0
                                    

Yakıp elimde tuttuklarımı aynanın üzerine fırlatmadım, daha doğrusu fırlatamadım, onu yok etmek bir insanı yok etmekle aynı seviyede idi gerçekten katil olacaktım bunu yapsam, atakan kolu kırık halde karsımda duruyor, sadece izliyor, katil değildim, en çok koyan haksız yere bunları yaşamış olmamdı, tek suçlu olduğum nokta sahildeki kızla birkaç gece geçirmemdi, seni öldürmek istemiyorum dedim, rahat bırak bizi ey dumansız ateşin oğlu, fısıldadı, katil dedi yine, kolyenin sahibi, 7 ceddim, 7 ceddine dedi, anlamsızdı söylediklerim onun için o kadar zordu ki sadece kendi bildiğini söylüyordu, anlamıyordu, kabul etmiyordu, fiziksel hiçbirşey yoktu, o anı yaşıyordum, onlar hep ordaydı, mesele onları görmekti, *** kabilesinden *** oğlu ***, rahat bırak beni, sucsuz yere bu ademoğluna bulaşma, şerrini hak edene ver, sadece القاتل katil diyordu fısıldıyordu, artık ne sabrım ne vicdanım kalmadı, gerçekten katil olacaktım, eğer ben katil olmasam sonum tımarhaneydi, sol elimdeki yakılmışları aynaya fırlatmak üzere elimi havaya kaldırdım o anda onu öldürecek şeyi haykırdım, ***, sol kolum hareket etmiyordu buz kesmiş gibiydi, bir duvarda sıkışmıştı sanki, bağırarak tekrar ediyordum ***, bana atakan'da eşlik ediyordu, rüzgar kolumu tutuyordu sanki, fiziki birşey yok ama kolum hareket etmiyor, bu okumalar sayesinde kolumu çok çok az da olsa kımıldattım, Yakılmışların çoğu aynanın dışına dökülmüşse de, bir kısmı aynanın üzerindeydi, mumlar söndü aynada uzun bir yarık daha oluştu, kolumdaki kramp benzeri şey çıkmıştı, inanılmaz bir acı hissediyordum yine de, karanlıkta oturuyorduk, gücüm tükenmiş gibiydi, hic konusmadık, o anda birden ateşle irkildik, kitap alev aldı, nasıl oldugunu anlamadan atakan ceketini atıp söndürdü, yanmadan kurtardı kitabı, nasıl oldu bu, 5 tanesinden kurtulduk, hangisi yaktı kitabı, mumlar da sönük halde, ateş yok, kendi kendine nasıl alev alabilir bir kitap, biz boşa savaş veriyorduk, insanların kabul etmediği, her şekle giren onlarla, sadece sözlerle savaşmak zordu

baş edemiyordum, denenleri yaptım, gezmediğim gitmediğim adam kalmadı, son çare katil olmayı bile göze aldım hatta olduğumu düşünüyordum cünkü yazanları uygulayıp aynaya fırlatabilmistim birazını yaktıklarımın, yaktım, yaptım, denedim, peki hepsi yok olduysa onlardan kurtuldum derken bu sevgi koduğumun kitabı niye yandı, niye, kim yaktı, bunu yaşayan anlar, delirtmeden bırakmaları zordur, atakan'a sordum, niye yandı bu kitap, cevap verdi, onlar gider şerleri kalır dedi, ilelebet cedleri ve aileleri seni takip eder, senden hariç senin yedi ceddini de rahat bırakmazlar, bırakmayacaklar diyordu, asla normal biri olamayacakmıydım artık, bunu düsünmek çıldırmama, hatta bir insanın kafasına sıkmasına bile sebep olabilir o anda, bir rüya degildi, gercegin icindeydim ve beni asla bırakmayacaklardı, muskalar, okumalar işe yaramayacakmıydı, ben onları yok etmeye calıstıkca daha büyük nefretle onların ceddi beni takip mi edecekti, yaşamanın ne anlamı vardı peki, insan değil bir meczup oluyordum, belki artık gerçekle rüyayı ayırt edemeyecektim, cünkü bundan kurtulamayanın sonu elinde sonunda buydu, onları ailesi olarak görüp onlarla yaşamaya başlıyorlardı, yaşamadan bilemezdim, kitabı yakmayı teklif ettim atakan'a, kabul etmedi, işimize yarar dedi, hayır yakalım artık bitsin herşey dedim, kitabı yakınca herşeyin biteceğini mi düsünüyorsun dedi, bitmeyecek mi dedim, hayır dedi

ortalığı temizledik topladık, sonra odamda oturup muhabbete başladık, bilader senin bu konulardaki ilmi bilgin kısıtlı değil mi dedim, tabii ki benden çok daha iyi olarak bu işleri bilen insanlar var kardeşim dedi, peki dedim niye hep senin dediğin oluyor, kısıtlı bilginle onlardan ve ced lerinden nasıl kurtulacağız, bu işlerden kim çok iyi derecede anlıyorsa ona gidelim kitabı gösterelim, kitap bahsi geçince gözlerini kaçırıyordu, besbelli kitabı kendine saklayıp kimsenin bilmemesini ona ulaşamamasını istiyordu, ya işi daha da büyütmeyelim kardeşim kendimiz hallederiz herşey bu kitapta zaten onların da yapacağı bunları okunaklı şekilde çevirmek biz de çeviririz diyordu, cümlesini bitirince direk aldım elinden kitabı, eğer en ufak hareket yapsa diğer kolunu da ben kıracaktım orda, hiçbirşey diyemedi, yarın sabah ilk iş hocaya gideceğiz dedim, hoca lafını duyunca yüzü ekşidi, ne hocası dedi, bir köyde yalnız yaşayan çok bilgili bir adam var hem de ne zamandır ziyaretine gitmemiştim benim yüzümden yani senin yüzünden çok iş aldı başına görelim onu, hem de kitabı inceletelim belki dermanımız ondadır dedim, hiç seslenmedi, eşşek gibi gelecekti, sessizce oturuyorduk, kitabı kapalı şekilde kucağıma aldım, ben yatağın üzerinde oturuyordum o yerde oturmuş parkelere bakıyordu, bir müddet böyle oturduk lakin bir yorgunluk çökmüştü üzerime gözlerim ağır ağır kapanırken anahtar sesiyle uykum açıldı, annem ve babam gelmişti, onların birazcıkta olsa normalleştiğini görmek en büyük mutluluktu benim için, odanın kapısını çaldılar, derhal kitabı yorganın altına sakladım, şimdi bir sürü soruya uğraşmak istemedim, ne yapıyorsun gece gece o günlükle diyeceklerdi, sonra kalkıp kapıyı açtım, yüzüme sahte bir gülümseme taktım, onlarda da sahte bir gülümseme vardı ama benimki kadar sahte değildi belki de bunun sebebi iyiye gidiyor olduğumu, normalleştiğimi düşünmeleriydi, nasılsın oğlum dedi annem, iyiyim anne muhabbet ediyorduk atakanla dedim, babam atakana ters ters bakıyordu ama hiç ses etmedi, hadi oğlum siz muhabbet edin istediğiniz birşey varsa yapayım dedi annem, sağol anne yatarız birazdan zaten dedim, tamam oğlum iyi geceler size dedi çıktı, onlar çıktıktan sonra da hiç konuşmadık atakanla, gözlerim yine yavaş yavaş kapanıyordu ama kapanmamalıydı zira yanımdaki adama hiç güven olmazdı, bu düşüncelerle zihnimi açık tutmaya çalışıyordum uyumamalıydım

ancak geçirdiğim günlerin ağırlığı, uykuzluğu daha ağır bastı, bayağıdır rüya görmüyordum, uyandığımda çok güzel bir gündü, içerisi güneş ışığıyla doluydu, yalnız bir tuhaflık vardı, burası benim odam değildi, hoca'nın eviydi, kalktım yataktan, birden aklıma atakan'ın da benimle birlikte olduğu geldi, atakan'ı aradı gözlerim yoktu, dışarıya baktım, dağ manzarası vardı, hiç bir canlı görünmüyordu yakınlarda, yalnızca göğün açık mavisi ve ladin ağaçlarının koyu yeşilinin muhteşem ahengini görüyordum, arkamı döndüm kimse yoktu, odam ışıl ışıldı lakin odanın kapıdan çıkış yani antreye bakan kısmı zifiri karanlıktı, oraya baktım gözlerimi dikip, aralıksız bakıyordum, bakıyordum, arkamdaki pencereye vurdular hemen boynumu çevirdim, ancak kimse yoktu arkamda, kafamı tekrar antre kısmına çevirmemle, gelini gördüm yüzüyle yüzüm arasında 10 santim yoktu, nefesini hissediyordum, gözleri yere bakar vaziyetteydi, sonra kafasını kaldırıp gözlerime baktı, alev alevdi, ama kötülük gözükmüyordu, hissetmiyordum en azından, gözleriyle bana bakıyordu konuşmuyordu, insan suretinde sadece bakıyordu, birden hocanın sesini duydum, kurtar oğlum diyordu, senin uğruna gidenim için kurtar, ses hocanın odasından geliyordu, oraya gitmek için antreye çıkmalıydım, zifiri karanlığa ilerledim, hocayı bu sefer yalnız bırakmayacaktım, ilerledim o karanlığa

QuanttumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin