Quanttum: Part 27

285 4 0
                                    

Hoca su getir oğlum dedi, gidip su getirdim içirdi atakan'a daha sonra başını okşayıp ah be oğlum bu kadar şerre bulaşmanın sebebi neydi be gencecik fidan gibi çocuksun diyor onu telkin ediyordu, atakan daha iyiydi şimdi en azından daha az korkuyordu gibiydi, hoca ona nasihat veriyordu bu sırada, eğer çıkarmanı isteyenler olursa çıkarma bu muskayı oğlum dedi, eğer ailen suretinde biri gelip çıkarmak isterse derhal sana öğreteceklerimi oku onların lafına uyma diyordu, atakan dikkat kesilmiş hocayı dinliyordu, hocam dedim bu kitabı şu anda derhal çıkıp şu gecenin karanlığında yaksak ne olur, arkadaşın da yanar oğlum dedi, maddi olarak değil ancak diğer türlü yanar dedi, ne yapacağız peki dedim, anlaşma yapacağız oğlum dedi, onlarla görüşüp ceddine gelmemeleri için anlaşma yapacağız, hocam dedim ne anlaşması nasıl oluyor bu, oğlum dedi, benim senden ırak olsun ama sen yaşlarda böyle bir derdi başına sarmış oğlum vardı yıllar evvel önce, diyip oğluyla gelinini anlatmaya başladı

hocam anlatmaya başladı, oğlum dedi bundan 37 sene evvel daha dün gibi hatırlıyorum, benim gözümün nuru 1 evladım vardı, annesini doğumda kaybettik, hem analık hem babalık yapıp gözümden sakındım, o bana can yoldaşlığı yapardı çok üstün bir ahlaka sahip karakterli bir çocuktu, 21 yaşındaydı o sene, beraber oduna gidiyorduk sık sık, benden daha iyi bir oduncuydu o yaşına rağmen, yine bir gün odun ihtiyacı gerekti lakin ben hasta yatıyorum, oğlum bugün sen git dedim, sağolsun beni hiç kırmazdı, derhal baltasını sırtına yükleyip oduna gitti, ancak normal gelmesi gereken saatten bir hayli gecikince başına bir musibet gelmesinden korktum, akşamın ilk ışıklarıyla beraber hasta halimle köyden birkaç ahbabımın kapısını çalıp ormana aramaya gittik, gaz lambaları vardı o zamanlar elektrik ne arasın aldık elimize evladımı arıyoruz, nitekim buldukta

ormanda hepimiz farklı yönlere dağıldık ki oğlumu daha rahat bulalım diyordu hoca, gaz lambasının verdiği azıcık ışıkta ileride bir ağacın karşısında ayakta dikilip hareketsizce ağaca bakan bir insan silueti farkettim, yaklastıkça daha net belli oluyordu, evet bu oğlumdu, acelece yanına vardım, oğlum dedim, ses vermedi hala ağacın dibindeydi ve ağaca bakıyordu, arkası bana dönüktü, oğlum dedim ikinci kez yine ses vermedi, adeta bir heykeldi, taştandı sanki, en ufak bir kıpırtı yoktu, hiç bir tepki vermiyordu, omzuna dokunmamla ani bir hızla yüzünü bana dönmesi bir oldu, bundan sonra gözlerimi açtığımda oğlumu aramaya çıktığım dostlarım yanımdaydı, anladığım kadarıyla halen ormandaydık, ben ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde yatıyordum, dostlarım loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana bakıyorlardı, kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu, iyimisin diyolardı, kendimi toplayınca iyiyim, oğlum nerede dedim, oğlunu bulamadık dediler, nasıl olur buradaydı dedim, hayır senin bağırmanla geldik buraya, geldiğimizde de sen baygın yatıyordun dediler, sonra zihnimi topladım ve oğlumun yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet verici manzarayı hatırladım, hayatmın her günü o yüzü hatırlıyorum, her saat her dakika aklımda, ne mi görmüştüm oğlum o yüzde

neydi hocam o görüntü dedim, oğlumdu dedi, lakin gözlerinde ve saçlarında bir gariplik vardı dedi, nasıl yani dedim, bana nefretle bakıyordu dedi, saçları normalden daha uzundu 1 günde uzayamayacak kadar dedi, öz babasını öldürmek ister gibi bakıyordu dedi, yüzüme bakıp kısık bir sesle konuştu dedi, arapça sadece bir kelime çıktı ağzından dedi, nedir o hocam dedim, 'hüm' diyordu oğlum dedi sadece 'hüm', acı çekiyor gibiydi, birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma, daha fazla dayanamadım o görüntüsüne biricik evladımın, gözlerimden yaşlar boşandı diyordu, oğlumu o halde görünce kahroluyordum adeta, fiziken oğlumdu ama ruhen o gitmişti sanki başkasıydı benimle konuşan, bayılmışım o görüntüyü görünce daha sonra uyandıgımda arkadaslarım yanımdaydı işte oğlum dedi, o güne dek bu kadar kendimi ilime bağlamamıştım lakin tek varlığım oğlumu o halde görünce işim gücüm onlar oldu dedi, peki gelin nedir bu mevzuyla alakalı mı dedim, mevzunun ta kendisi oğlum dedi, o gece gelinimin nesliydi oğlumu o hale getiren diyordu, oğlunuzu gördünüz mü bir daha dedim, gördüm oğlum dedi, gelinimle beraber geldiler, anlatmaya devam ediyordu sen hiç onların düğününü duydun mu oğlum dedi, hayır hocam dedim, anlatayım dedi

hocam onların düğünlerini anlatmaya başladı, oğlum iyi dinle nasihatlerime kulak ver dedi ormanlık, ıssız, yalnız olduğun zamanlar birtakım alanlardan toplu halde geçerler, bazı bölgeler onların yolları üzerindedir, eğer birgün yalnızken, böyle bir düğün alayı görürsen, bir gariplik hissedersen, bu düğün alayı fazla sessiz ise, yüzlerine garip bir ifade ve bir duygusuzluk var ise sakın ola bakma o tarafa, kendi yolundan git, o alaya takılıp gitme, dedi, tamam hocam dedim ama bu telkinden sonra yalnız kalmaya korkuyordum ki halen yalnız geceleri bir yere gitme konusunda çekincelerim olur düğünlerini göreceğim diye, işte benim kendi oğlum dedi onların arasına katılmış, her zaman tembih ederdim, bu konuda uyarırdım ama nefsine hakim olamayıp onlara bakmış ve oğlumu almışlar dedi, bu benim suçum diyordu, onu yalnız yollamamalıydım dedi, lakin ben de onların oğlumu almalarına karşılık gelinim dediğimi aldım dedi, polise gittim, heryere başvurdum, oğlumu bulamadılar dedi, ancak bu olayların üzerinden bir hayli zaman geçmişti, birgün güneş battıktan sonra kendi kendime oturmuş gaz lambasının ışığında düşünürken kapı çaldı, açmamla hayrete düşmem bir oldu, oğlum karşımda bana bakıyordu, hem de hiçbir anormallik yoktu, gözlerine baktım evet bu yavrumun gözleriydi, sarıldım ona ancak o bana sarılmıyordu, aceleci bir tavrı vardı, gitmem gerek baba dedi sadece, dur dedim, aylardır hep bu anı beklemiştim, hazırlıklıydım, omuzlarından tutup okumaya başladım, birden oğlumun arkasından göründüler dedi, oğlumu alamadım ama onlardan da ben bir şey aldım, o gece gelinim dediğimi aldım diyordu, oğluma karşılık kızları dedi

peki dedim oğlunuz hala onlarla mı, bilmiyorum oğlum dedi, ancak hislerim bana onlarla olduğunu hala hayatta olduğunu söylüyor dedi, hocam dedim atakan’ın durumu ne olacak, önce dedi mührü bozacağız eğer bozamazsak ilelebet rahat bırakmazlar dedi, nasıl bozacağız hocam dedim, gerekli malzemeleri söyledi, bu malzemelerin bir kısmı ormandan getirilecekti, ben giderim hocam dedim, zaten sabah güneş ışığında bir şey olmaz diye düşünüyordum, emin misin oğlum istersen beraber gidelim dedi, hayır hocam zaten bugün çok yoruldunuz siz istirahat edin dedim, atakan’a da gel sen de istersen hava alırsın kendine gelirsin dedim, o şaşkınlığı üzerinden atsa da yine de bir tuhaflık vardı ama kafasını sallayarak gelmek istediğini belirtti, her şeye rağmen onu da rahatlatmaya çalışıyordum, ihtiyacım vardı şu aşamada ona, atakan’la beraber ormana hocanın bize tarif ettiği şeyleri toplamaya gittik....

QuanttumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin