Muskamı alamamıştı ama korkularım tekrar başlamıştı, bundan bir hafta kadar sonra gece uyurken susuzlukla uyandım, hemen elimi boynuma götürdüm muskam yoktu uyurken yastıga takılıp düşmüş olmalıydı çılgınca bir telaşla arıyordum yatağı yeri halıyı ama yoktu, bu telaş sırasında kapıda tekrar onun sesini duydum, durdum sadece, aramayı bıraktım, o an bağıramıyorsun sadece gitmek istiyorsun onunla, o nereye götürürse orada olmak istiyorsun, gittim kapıya yine oradaydı, yanına gittim sadece elini tuttum, gidiyorduk ama nereye bilmiyorum, gözlerine bakmıyordum, düsünemiyordum, sadece gidiyordum, götürdü beni ve uyuduk sadece, ya da be öyle görüyordum o an, sonra gözlerimi açtıgımda annem ve babam korku icinde bana bakıyordu yanlarında hocam vardı ve birşeyler okuyordu en kötü tarafı ise ahırdaydık mutlulukla yattıgım yerler samandı, hala geceydi, hocam evime götürdü beni basımda bekledi, aklımı yitirme noktasına geliyordum, tekrar muska verdi, bak boynumdan çıkarmıyorum diyip gösterdi bana kız, eskisi kadar olmasa da hala benimle, görüyorum, hissediyorum dedi, ama saklıyorum, diyecek hiçbir şey bulamadım, acıdım sadece kıza, muhabbet esnasında güneş batmıştı, artık mührü bozacaktık, hadi dedim içeri gidelim ha bu arada teşekkür ediyorum bu kadar sıkıntın arasında bize yardım ettiğin için, sessizce içeri geçtik, hocam ve atakan oturuyordu, vakit geldi dedi hocam
ilk olarak bu odanın boşaltılması gerekiyor dedi hocam, nasıl yani dedim niye böyle bir şey gerekiyor, mührü bozmak için birtakım şeyler gerekiyor dedi bunlardan biri de odada sadece ritüelde kullanacağımız şeyler kalmalı ve dikkatimiz dağılmamalı, odadaki her şeyi benim yattığım diğer odaya taşıyın oğlum size zahmet dedi, tamam hocam dedik, ne var ne yoksa hocanın yattığı odaya taşıdık, ayini yapacağımız oda artık bomboştu, tuğbaya seslendi sonra, bunlar olurken hocam bir taraftan elinde bir kağıt yakıyordu, kağıdın külünü avucunda topladı, kızım dedi biraz su kaynat, suyun içine şu elimdeki sana vereceğim külü at, daha sonra ise sana başka bir kağıt vereceğim, kağıdı kaynayan suya atıp kağıdın üzerindeki yazıların suya karışmasını bekle, sonra suyu buraya getir dedi, tuğba hemen hocanın söylediklerini yapmaya başladı mutfak tarafında, sonra hocam bize dönerek çocuklar dedi biriniz köydeki evleri dolaşıp 4 tane ayna bulsun 4 taneyi bulunca derhal geri buraya gelsin fazlasına gerek yok
diğeriniz ise *** yaksın ve külünü bana getirsin, evin arka kısmında ahırın o tarafta bolca mevcut, ancak *** toplayıp gelin ve kapının önünde yakın, orman tarafında sakın ha hemen *** bulduk diye yakmayın toplayıp gelin evin önünde yakın dedi üzerine basa basa vurguladı bunu, bir müddet düşünerek durakladı, son olarak dedi, bunu biraz zorlanarak söylüyordu yüz ifadesinden anlaşılıyordu, ayna toplamaya giden kişi evlerin kapısını çalınca açan olmazsa, şu kelimeyi söylesin bir taraftan dedi, kelime ‘ene racül’ idi, o zaman kapıyı açarlar dedi, atakan ile birbirimize baktık, tamam hocam diyip dışarı çıktık, kapının önünde atakan’a baktım, ben dedim aynaları toplayayım sen ***ları yakım işini yap, tamam manasında kafa salladı, sonra o orman tarafına yani ahırın olduğu bölgeye doğru gitti ben köydeki evlerden aynaları toplamak için ayın verdiği loş ışıkta toprak yolda ilerlemeye başladım bir taraftan sövüyordum aydınlatmak için direk dikmişler elektrik yok direklerde ve lambalar kırık aydınlatmıyor yolu diye
köyde zaten az ev olduğunu biliyordum da niye bu kadar birbirine aralıklı yapmışlardı evleri diye düşünerek yürümeye devam ettim, dikkatimi çeken başka bir husus ise köyde neredeyse kimseyi görmemiştim bir insan niye böyle bir yerde yaşardı ki diye düşündüm bir an, ilk ev hocanın evine bayağı uzaktı, hocanın evi orman tarafındaydı diğer evler ormana zıt tarafta kalıyordu, toprak yolda ilerlerken ilk evi gördüm, yanında ahır olan tek katlı eski püskü bir evdi, ahırın kapısı yoktu içerisi dışarıdan daha karanlıktı ahıra baktım birkaç saniye hemen gözlerimi ev tarafına çevirdim bu kez gözüm direk kapıdaydı, hızla ilerlerken aniden zincir ve havlama sesiyle irkildim, sol tarafta köpek bağlıydı, 2 adım daha atsam bacağımı kapacaktı, biraz daha sağ tarafa geçtim köpeğin zinciri yetişmiyordu o tarafa, köpeğin gözlerine baktım, havlaması kesildi, parlıyordu gözleri ve büyük bir hırsla dişlerini sıkıyordu ama hiç havlamıyordu o andan sonra, sadece bana bakıyordu, bir müddet ona baktım, bu manzaradan rahatsızlık ve korku duyup hemen çaldım kapıyı, içeriden hiç ışık gelmiyordu bunun haricinde en ufak bir ses dahi yoktu, daha sesli çaldım bu sefer kapıyı, sağ tarafta kalan pencerenin perdesi bir an için kalktı bir kafa bana baktı sanki ama anlıktı bu olay, bunu görünce pencere tarafına gittim pencereye vurdum, hoca yolladı beni diyordum lütfen açın kapıyı, sadece benim sesim yankılanıyordu ayın loş ışığında, ne evden ne dışardan ne köpekten en ufak bir ses gelmiyordu ve azıcık bir kıpırtı dahi yoktu, pencereyi kıracaktım art arda vuruyordum cama, lütfen açın kapıyı diyordum bir taraftan, sonra hocamın söylediği şey aklıma geldi 'ene racül' dedim art arda bu sefer bağırarak, kapının kilit sesini duydum hemen o tarafa gittim, bir erkek çocuğuydu bu 'ene racül' dedi kafa salladım evet manasında, içeri çağırdı şöyle bir süzdüm içerisi de karanlıktı tamam deyip içeri girdim