Söylediği son cümle içimi ürpertmişti. Ne vardı ki bu kadar? Yanımda biraz daha oturduktan sonra bir şey demeden kalkıp gitti. Nereye gittiğini bilmez bir hali vardı. İçimde ki meraka yenik düşüp onu takip etmeye karar verdim.
Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyordum. Arabama atlayıp onun fark etmeyeceği bir şekilde onu takip ettim.
Hayat ilginç insanlar çıkarıyordu karşımıza ki benim de daha yeni öyle oldu. İlginç birisiydi. Ruhunun can çekiştiğini ben hissetmiştim. Gözlerin de görebilmiştim. Sizi olgunlaştıran asla yaşınız değildi yaşadıklarınızdı.
Bir mezarlıkta durduğumuzda şaşırdım. Arabadan yavaş hareketlerle inip yürümeye başladı. Ben de biraz onun ilerisinde durup arabadan indim ve onu takip ettim. Canan Demir yazılı mezar taşının baş ucuna oturdu. Merakla onu izledim.
"Yaptığımdan pişman değilim. Asla da olmuycam. Sana bunu söylemiştim. İntikamını alacağımı sana söylemiştim. Küçücüktüm ben senin yaşadığın acıları ben senden daha çok yaşarken. İşte o zaman yeminler ettim ben. Büyüdüğümde ne pahasına olursa olsun daha fazlasını yaşatacağım dedim kendi kendime. Az kaldı sabret ben de yanına geleceğim. Yanacağım ama seni belki son bir kez daha göreceğim. Burası soğuk. Hava ne kadar sıcak olursa olsun burası soğuk. Senin kolların benim bedenimi sarmadığı sürece buralar hep soğuk. Hiçbir kadın senin gibi ısıtamaz kolları bedenimi sardığında. Seni çok özledim ANNE." dediğinde sertçe yutkundum.
Orta da nasıl bir şey vardı. Hala anlamış değildim. Ama canının yandığı apaçık belliydi. Elinin tersiyle gözünden düşen bir damlayı silip ayağı kalktı. O ayağı kalktığında ben de hızla arkamı dönüp yürümeye başladım. Duyduğum son şey "Beni erken bırakıp gittiğin için sana kızgınım." oldu. Araba binip hızla eve sürdüm.
Acaba kimdi? Neden bu kadar acı çekiyordu? Hayatın insanlara oynadığı oyunla bir türlü son bulmuyordu ki. Bu da yeni oyunlarından bir tanesiydi. Hiç tanımadığın bir insan sana bir şeyler söylüyor ve sen de onu takip etme isteğine düşüyorsun. Ne garip öyle değil mi? Buraya gelmeden önce böyle bir şey yaşayacağımı tahmin bile edemezdim.
O adam o kadar boş ki yüzünde acısına dair en ufak bir şey bile yok. Ne varsa içinde var. Güne yaşamak için değil de ölmek için başlıyor gibi sanki.
Eve geldiğimde babam salon da oturmuş bir şeyler izliyordu. Ev de bir telaş vardı. "Misafirimiz var Yankı. En yakın arkadaşımın oğlu akşam yemeğinde biz de olacak. Şık görünmeni istiyorum."
"Tamam." deyip odama geçtim. Gelecek olan kimdi acaba? Babamın bir sürü iş arkadaşı vardı. Gerçi hiçbirini tanımıyorum ya orası ayrı. İlk önce ılık bir duş aldım.
Dolabımdan siyah sırt dekoltesi olan çok uzun çokta kısa olmayan elbisemi çıkardım.
Üzerimi giyip hafif bir makyaj yaptım. Ayna da kendime bakıp o güçlü bulduğum gülüşümü takındım. İşte şimdi hazırdım.
Aşağıya indiğimde daha misafirimizin gelmediğini anladım. Babamla beraber oturup sohbet etmeye karar verdim. "Sana sunduğum fırsatı geri teptin. Geleceğin için bunu yapmalıydın Yankı buralara gelmemeliydin." Bana kızgındı ama artık çocuk değildim. "Lütfen baba bunları konuşmayalım. Ben kararımı verdim."
Kapı çaldığında babam ayağı kalktı. Onunla beraber ben de ayağa kalktım. İçeriye elinde çiçekle giren adam baktığımda ağzım açık kaldı. Bu aynı adamdı. Tek farkı sabah o boş olan adamın şu an da karşımda gülümsüyor olmasıydı. "Hoşgeldin oğlum."
"Hoşbulduk efendim."
"Yankı tanıştırayım ahbabımın oğlu Alparslan." dediğinde oldukça kibar bir şekilde elimi dudaklarına götürüp bir öpücük bıraktı. Ağzım açık ona bakarken Alparslan çarpıkça gülümsüyordu.
KISA FAKAT KENDİMİ AFFETTİRECEĞİM YORUM VE VOTE VERMEYİ UNUTMAYIN.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülüşü Güzel Kadın
RomanceÇaresizliğin en dibini tatmış, siyahın beden bulmuş hali. Kalbinin derinliklerin de ufacık bir erkek çocuğuydu Alparslan. Orada ki kuyuda bağırıyordu duymasını bilene. Çaresizce bekleyip birinin o kuyudan onu kurtarmasını bekliyordu. Yor...