Her son bir başlangıca gebe...

48 2 0
                                    

Zehra günler geçtikçe Ayaz'la var oluyor O'nunla mutlu oluyor, O'nunla yaşadığını hissediyordu. Peki Ayaz olmasaydı hayatında. O zaman ne hayatın ne de hayatta olmanın bir anlamı olamazdı. Ayaz ve Zehra İstanbul'un aynı küçük mahallesinde aynı hayatın içine doğmuşlardı. Geçen yıllar boyunca Zehra'nın kocaman hayalleri babasının onu hapsettiği bu küçücük odaya sıkışmıştı. Liseden sonra kız kısmısı okumaz deyip okuldan almıştı O'nu babası. Mahalledeki en yakın arkadaşı Nurgül'ün bile evine gidemez ancak O geldiğinde kendi evlerinin içinde görüşebilirlerdi. Zaten babası da Nurgül'ü hiç sevmezdi. O'na göre kızının terbiyesini bozan haylaz aklı beş karış havada bu kızı eve sokmazdı ama Zehra'nın başka arkadaşı olmadığından buna göz yumuyordu. Ama Ayaz vardı. O'nun engin mavi gözlerinde uçsuz bucaksız deryalara yüzüyordu Zehra. Sorgusuz sualsiz seviyordu Ayaz'ı. Evlerinin kasvetli havasından, kendi küçük hapishanesinden bir çıkıştı Ayaz. Bir anahtardı mutluluğa. İnsanların birbirlerini sevebileceğine dair bir düştü. Aşkın varlığına bir delildi. Her gece yarısı aynı ağacın altında buluşmaktı. Aynı rıhtımda batan ayın ışığında hayal kurmak. Ayaz'ın ince, uzun parmaklarına dokunmak. Uzun uzun susmaktı O'nunla birlikte.

Akşam, aynı saatte küçük adımlarla evin arka kapısına yöneldiğinde annesinin ağlamakla inlemek arasında gidip gelen sesiyle olduğu yerde kalakaldı Zehra. Yatak odasının açık kapısından baktı içeriye usulca. Yine aynı manzara. Annesi ölmüş abisinin fotoğrafına sarılarak uyumuştu. Sekiz koca yıldır aynı hüzün çökmüş kalmıştı evin üzerine. Zehra'nın hayal meyal hatırladığı abisi bir mahalle kavgasında ölmüştü. Hemen taşınmışlardı oradan. O gün bugündür bu yeni mahallede oturuyorlardı. İyi ki taşınmışlardı. Yoksa asla Ayaz'ı göremez O'nu tanıyamaz belki de hayatı boyunca aşktan haberdar olamazdı. Ama annesi abisinin öldüğü günde kalmıştı. Aynı acıyla yaşıyor, acısını besliyor, büyütüyordu. Acıyordu Zehra O'nun bu haline. Yaşanılan mateme bu derece sahip çıkmak. Abisini hep acıyla anmak istemiyordu O.  Annesinin yeniden hayata bağlanması en çok arzu ettiği şeydi ama imkansızı istediğini biliyordu. Babası da her daim mutsuz ve sinirli bir adamdı. Zehra seçme şansı olsa benim ölmemi tercih ederdi diye geçirmişti kaç kez içinden. Yeniden arka kapıya yöneldi. Evden usulca çıktı. Sokağın başına vardığında aşağıya sahile doğru bayır aşağı olabildiğince hızlı koştu. Ağacın altında ayışığında silüetini görüyordu Ayaz'ın. Kalbi deli gibi çarpmaya başladı.  Ayaz'ın orada olduğunu bir kaç dakika sonra O'nun yanında olacağını bilmek bile Zehra'yı heyecanlandırmaya yetiyordu.

-Ayaz, dedi fısıltıyla.

-Geldin.

Gecenin bu loş karanlığında parlıyordu masmavi gözleri. Bir kaç adım daha attı Zehra'ya doğru. O kadar yakındı ki şimdi. Sanki bir adım daha gelse kalbi duracaktı Zehra'nın. Ayaz'da bunu biliyordu. O yüzden atmıyordu o son adımı. Zehra diğer kızlar gibi değildi. Kendine ait bir dokunulmazlığı vardı O'nun. Sevgisinin büyüklüğünden mi yoksa tutkusunun derinliği eksilmesi diye mi bilemiyordu Ayaz. Bildiği şeylerin de açığa çıkmasından korkuyordu. Hem de o kadar çok korkuyordu ki.  Sesi titriyordu Zehra'yla konuşurken. Yavaşça oturdular hafiften nemli çimenlerini üzerine. Ayaz bakmaya kıyamıyordu Zehra'ya. Öyle saf öyle güzeldi ki. Dünyadaki tüm kötülüklerden uzaktı. Gözlerini kocaman açarak akıyordu Ayaz'a.

-Bütün gün bu anın gelmesini hayal ederek yaşıyorum ben. Seninle olabilme anı. Bu kadar zor mu acaba sevmek herkes için ne dersin?

-Bilmem.

Ayaz, kısacık kelimelere yüklediği o sonsuz anlamları anlasın istiyordu Zehra. Ama o kadar masumdu ki bazı şeyleri O'na anlatmak çok zordu.

-Tam çıkarken yine annemin ağladığını duydum. Abimin resmini kucaklamış yarı uyuyor yarı ağlıyordu. Ne garip değil mi? Yıllardır mezarlık gibi bir evde yaşıyorum ben. Biliyor musun Ayaz sen benim tek ışığımsın.

Ayaz söyleyecek kelime bulamıyordu. Çok engel olmaya çalışmıştı kendisine. Zehra'yı daha ilk gördüğünde hatırlamıştı. O kadar uzak kalmaya çalışmıştı ama kader çok daha önceden yazdığı hikayenin başrolünü vermişti onlara. Zehra masum Zehra, hiçbir şeyden habersiz zavallı Zehra. Bende öylesine seviyorum ki seni. Ama bu yolun sonu hiç aydınlık değil bizim için. Sanıyor musun ki baban bunca acının üzerine bizim elele hayata yürümemize müsaade edecek.

-Konuşmuyorsun bu akşam.

-Aslında sana uzun zamandır anlatmak istediğim bir şey var.

-Gelecekle mi ilgili?

-Değil. Daha çok geçmişle ilgili.

-Kimin geçmişiyle.

-İkimizin geçmişiyle.

-Biz daha tanışalı çok uzun zaman olmadı biliyorum ama...

-Zehra ben seni uzun zamandır tanıyorum. Hatta ben seni ilk tanıdığımda abin hayattaydı.

-Nasıl?

-Şimdi senden tek istediğim benim sözümü hiç kesmeden dinle olur mu?

-Tabiki olur.

-Ve bana söz ver sana ne anlatırsam anlatayım beni sevmekten vazgeçmeyeceksin.

-Söz...

Kalbim...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin