Bence olamaz. Hem ben Sinan'ı seviyorum. Onunla olamam.
Ayy Elif. Şu Sinan'ı sil artık kafandan! Sen onu bıraktın. Bir daha dönemezsin.
Dedim içimden.
Nasıl bir çiçek dalından koparıldığında geri dalına yapışmıyorsa, ben de aynı şekilde Sinan'dan ayrıldım, ona dönmeyeceğim.
Sude'nin sözleri aklıma geldi.
"Sen onu seviyorsun, başkasıyla olamazsın.""Kendini kandırma Elif."
Bu iki sözündede çok haklıydı. Ben onu seviyordum. Kendimi kandırıyorum.
Neyse. Şimdi asıl meseleye gelelim. Ben en azından Ahmet Tuğrul'u seçmeyi düşünüyorum. Ama onu seçmesem de Sinan beni korur.
Ayy. Elif. Sinan'dan sanane. Sude yardım eder sana!
Birilerinin bana yardım eder düşüncesine kapılmak istemiyorum. Aklıma bu seferde Ahnet Tuğrul'un sözleri geldi.
"Beni seçmezsen, senden önce sevdiklerini öldürürüm."
Bu sözü kulağımda yankılandı. Artık kafamı dağıtmak istirordum. Biraz ders çalıştım.
Telefonum çaldı. Ekranda "Sude" yazısını görünce hemen açtım.
- Alo.
- Alo. Elif sana bir müjdem var.
- Neymiş o?
- Ece geliyor.
- Peki Feyza geliyor mu?
- Evet.
- Ne zaman burada olurlar?
- 2 saat sonra falan.
- Benim hazırlık yapmam lâzım.
- Dur. Ben de geleyim de sana yardım edeyim.
- Tamam.
Kapattıktan sonra mutfağa geçtim.
Ece bizim çocukluk arkadaşımız. Feyza'da onun kızı.
Biraz börek yaptım. Sonra Sude geldi. Birlikte kek, poğaça gibi şeyler yaptık. Sonra ben odama gittim.
Size Feyza ve Ece'den biraz bahsedeyim.
Feyza, küçükken annesini kaybetmiş. Ece'de onu yanına alıp büyütmüş. Bu yaşına kadar onu hep korumuş. Feyza şimdi kreşe gidiyor.
Ece, İstanbul'da yaşıyor. Sude ve benim çocukluk arkadaşımız. Çok iyi biridir.
Ben otururken telefonuma mesaj geldi. Telefonu elime aldım ve mesajı açıp defalarca okudum.
"Feyza'ya iyi bakın. Bir şey olmasın. Çünkü bu daha bir başlangıç."
Mesaj bilinmeyen numaradan gelmiş. Kesin Ahmet Tuğrul'dur. Ama bu sözü beni korkuttu. Ya Feyza'ya birşey yaparsa!
Kapı çaldı. Hemen kapıya koştum. Açtım. Sude'de yanıma geldi. Hoşgeldin-hoşbulduk faslı bitince içeri geçtik.
Ece telaşla konuşmaya başladı.
"Elif! Feyza'yı kaçırdılar!"
Söyledikleri kulağımda birkaç kez yankılandıktan sonra başım döndü ve bayıldım.
Ahmet Tuğrul'dan
Elimdeki sigara ile camın önünde gelmelerini beklerken arabanın sesi geldi kulağıma. Gelmişlerdi.
Çocukta yanlarında, arabadan inip merdivenleri çıktılar. Yanıma geldiler.
Çocuğa bir göz gezdirdim. O kadar tatlı ve masum bakıyordu ki, birşey yapamıyordum. Kendimi toparladım.
- Adın ne senin?
- Feyza.
Sonra Ömer'e döndüm ve,
"Bunu bağlayın."
"Tamam abi."
Dedikten sonra gidip çocuğu bağladılar. Benim elimdeki sigara bitmişti. Attım.
Bu çocuğa ufakta olsa birşey yapıp Elif'i korkutmalıyım. Ama ne?
Bir süre çocuktan ayırmadım gözlerimi. En sonunda karar verdim. Ömer'i çağırdım.
- Buyur abi.
- Bana birkaç kişi getir. Çocuğu dövmeleri için.
- Hemen abi.
Hızla yanımdan ayrıldı. Ben de çocuğa doğru yürüdüm. Ondan Elif ile ilgili herşeyi öğrenebilirdim.
Ama Ömer geldi, yanında birkaç adamla. Adamlar çocuğun yanına gitti.
- Ayy. Çok tatlı. Ben buna birşey yapamam.
- Ben de.
Yanlarına gittim.
- Saçmalamayın! Gidin hemen!
Dedim ve onları kovdum.
Elif'ten
Burnuma gelen kolonya kokusuyla gözlerimi yavaşça açtım.
- Canım. İyi misin?
- Hiç iyi değilim! Feyza nerede? Bulun onu!
Beni zor sakinleştirdiler.
- Elif sakin ol!
- Nasıl sakin olayım Sude? Nasıl?
Hemen polisi aradık. Evi aramaya başladık. Polislerden biri evin yanımızdaki ev olduğunu söyledi. İçeri girdik. Onlar Feyza'yı kurtarmaya çalışırken Ahmet Tuğrul yanıma geldi.
- Hoşgeldin. Benimle gelir misin?
- Hayır!
- Ne demek Hayır?
- Sen gel hem Feyza'yı kaçır, hem de bana "benimle gel" de. Nah gelirim seninle!
Çok sinirlendi.
- Düzgün konuş! Bana sesini yükseltme!
- Sanane!
Kendine engel olamadı ve bana hızlı bir yumruk attı. Ben yere düştüm ve hızlı darbenin etkisitle bayıldım. Ece ve Sude Feyza'yı kurtarmışlar. Yanıma geldiler.
"Elif iyi misin? Elif! Elif!"
Kaçtılar. Ben de bir süre sonra kalktım.
- İyi misin?
- Ben iyiyim.