Aman Tanrım Didim!

62 6 3
                                    

Arkadaşlar uzun zamandır wattpad okuyucusuyum ama bu yazdığım ilk hikaye o yüzden eksiklerim ve yanlışlarım olabilir sizden istediğim bunları bana söyleyerek yardımcı olmanız. Neyse fazla uzatmadan ilk bölüme geçeyim ben. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.
Medya Sanem'in giydiği kıyafet
================================
Lanet olsun! Sabahın köründe kim açtı bu alarmı. Ellerimi komidine sürterek alarmı bulmaya çalıştım ama yoktu. Sinirle kalkmaya çalışırken ayağım çarşafa takıldı ve yeri boyladım. Ah! Kafam kırıldı galiba. Tam kafamı kaldırıp Sude'ye saydıracaktım ki odayı üç öküzün kahkaha sesi sardı. Kafamı kaldırıp sesin yönüne baktığımda kapıda kahkaha atan pardon daha doğrusu anıran Sude, Can ve Miray'ı gördüm. Ah tabi. Siz anlamadınız. Durun ben size her şeyi baştan anlatayım. Ben Sanem. Sanem BAŞARAN. Evet nam-ı değer Başaran Holding'in tek varisi. Saçmalamayın tabiki o şirketin başına geçemeyeceğim. Babamın pis işlerine bulaşmak bu hayattaki son isteğim. Babam Hakan BAŞARAN. İstanbul'un önde gelen adamlarından biri ayrıca uyuşturucu işletmeciliği yapıyor. Annemi çok küçükken kaybettim. Sakın klişe düşünmeyin. Annem sadece kanser olduğu için öldü. 18 yaşındayım ve bu sene üniversiteye geçtim. Ve şu an karşımda duran üç öküzde öyle. Sude benim en yakın arkadaşım hatta kardeşim gibidir. Ortaokuldan beri beraberiz ve hiç ayrılmadık. Canla lisede tanışmıştık. O yılları hiç hatırlamak istemiyorum. O yıllardan kalan tek güzel şey Can. En yakın dostumuz olmuştu. Mirayla ise Can sayesinde tanışmıştık. O zamanlar Can Miray'a sırılsıklam aşıktı. Bence hâlâ öyle ama bunu bir türlü kabullenmiyor. Miray da çok iyi sırdaşımdı. Onu da çok seviyordum. Ben hariç Sude , Can ve Miray'ın ailesi İzmir deydi. Biz İstanbula taşındığımız için onlarda benimle birlikte buraya gelmişlerdi. Ay canım arkadaşlarım benim. Ne canı lan! Sabah sabah işkence yapıyorlar bana. Bir kere ya bir kere doğru düzgün uyanmadım şu evde. Ama siz görürsünüz. Yavaşça ayağa kalktım ve en korkunç ses tonumla bana merakla bakan üç çift göze doğru bağırdım:
- Sizi öldüreceğim.
Birden hepsi farklı yerlere doğru koşmaya başlayınca ben Can'ın gittiği tarafı seçtim ve onu koşturmaya başladım. Can bir yandan yakınıyor bir yandan da kaçmaya çalışıyordu.
- Ya neden ben? Sanem kızım senin bana garezin mi var? Hep beni kosturuyorsun. Where is the ADALET?
- İngilizcene sıçayım Can. Evet hep seni kosturuyorum. Çünkü bunlar hep senin başının altından çıkıyor.
Derken yolun sonuna varmıştık ve Can mutfakta sıkışmıştı.
- Şimdi nereye kaçacaksın bakalım Can efendi.
- ehehe ya Sanem aşk olsun insan hiç kardeşine bu baby face'ye kıyar mı?
- Kıyar kıyar hemde çok güzel kıyar.
Dedim ve Can'ın üstüne atladım. Siz onun benden kaçtığına bakmayın istese serçe parmağıyla nakavt eder beni. Burda 4 yıl üzerinde çalışılmış kas deposundan bahsediyoruz yani. Can'ın sırtına tırnaklarımı geçirdiğimde öyle tiz bir çığlık atmıştı ki aniden sırtından inip kulaklarımı tıkadım.
- Allah belanı versin Can! O ses senin nerenden çıktı lan. Bir de erkek olacak. Sude o kadar tiz çığlık atamıyor be.
Ah! Evet! Çığlık konusunda Sude bir numaradır. Yani şöyle diyeyim eğer Sude çığlık atmaya başladıysa kendinize kaçacak delik arayın. O derece yani.
- Ne yapayım kızım ya çapa gibi tırnakların var içime işliyor yemin ederim.
Can'a kötü bakışlarımı atarken içeri birden Miray girdi.
- Sanem ve Can saat kaç bilin bakalım.
- Kaç?
- Kaç?
- Saat 8:30 üniversitenin ilk gününden ilk derse geç kalıp bütün yıl herkesin gözünde iğrenç bir izlenim bırakmak istemiyorsak çabuk olun. Can sen arabayı hazırla Sanem sende git üstünü giy hemen. Hadi ya daha burda mısınız?
- Tamam kanka sakin ol ya gidiyorum ben.
Diyip odama çıktım. Banyoya girip savaş alanına dönen saçlarımı yıkayıp kuruttum. Dolabımın başına geçip kıyafetlerimi seçip giydim. Saçlarımı da kendinden dalgalı olduğu için açık bıraktım. Ve yandan asmalı çantamın içine birkaç defter koyup boynuma astım. Telefonumu da aldıktan sonra aşağı indim. Benim arkamdan da Sude inmişti. Miray mutfaktan çıkarak:
- Hadi hazırsanız çıkalım,dedi.
Kafamı sallayıp dışarı çıktım. Can arabaya binmiş bizi bekliyordu. Aslında hepimizin arabası vardı ama bugün böyle tercih etmiştik. Bende Can'ın yanına oturdum. Miray ve Sude de arkaya oturunca araba haraket etti. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra okula varmıştık. Hızla inip kapıya doğru yürümeye başladık. ÖZEL ATASOY ÜNİVERSİTESİ yazan kapıdan içeri girdik. Bahçede kimse yoktu çünkü biz geç kalmıştık. Hepimizin ilk dersi farklıydı. O yüzden bizimkilere el sallayıp binaya doğru yürüdüm. Dersliğe ulaşınca derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve açtım. İçeride 30-40 yaşlarında bir bayan vardı.
- Kusura bakmayın geç kaldım geçebilir miyim?
- Önemli değil tatlım. Tabi geç bakalım.
Hocanın sevecen tavrı hoşuma gitmişti gülümseyip sınıfa doğru döndüm ve boş yer aradım. En arka sıranın boş olduğunu görünce oraya doğru gidip oturdum. Çantamı çıkarıp yanıma koydum. Ve dikkatimi derse verdim. 10 dakika geçmişti ki kapı aniden açıldı ve içeri ağzımı 5 metre açmamı sağlayan bir meteor girdi
Oha! Sen dünyalı mısın acaba? Ben böyle yiyecek gibi meteora bakarken hocanın sesini duydum.
- Ah! Berkecim hoşgeldin.
Yok artık! Kadın resmen kendinden kaç yaş küçük öğrencisine yavşamıştı. Adının Berke olduğunu öğrendiğim meteor yüzünde sinir bozucu bir sırıtmayla sınıfa döndü. Gözleriyle sınıfı tararken bende durdu. Çok yoğun bakıyordu. Gözlerimi indirmek zorunda kalmıştım. Şu an pancara döndüğüme eminim. Yanımda hissettiğim hareketlilik ile o tarafa döndüm. Berke yanıma oturmuş muzip bir ifadeyle bana bakıyordu. İyi de niye ben? Neden benim yanıma oturdu.
Tek boş yer senin yanın olduğu için olabilir mi acaba Sanem?
Tabi ya! Sağol ses çok yardımcı oldun. Ben böyle boş boş düşünürken Berke'ye baktığımı unutmuştum tabi. Berke ise eğlendiğini belli eden bir ses tonunda kulağıma yaklaşıp:
- Çok yakışıklı olduğumu biliyorum ama ağzını kapat bence güzelim. Çünkü birazdan yere değecek.
Dedi ve geri çekilip bana sırıtarak bakmaya devam etti.
- Ah! Ne! Ben mi sana bakıyorum. Saçmalama sadece dalmışım diyip daha çok kızaran suratımla önüme döndüm. Hemen ardından Berke'nin kahkahasını duydum. Ve içimden gelen hayranlık dolu duyguyla ona bakmaya başladım. Gözleri kısılmış ve gamzesi ortaya çıkmıştı. O kadar güzel gülüyordu ki sesi kulağa hoş bir müzik gibi geliyordu. Aniden gelen bir refleksle Berke'nin ağzını kapattım.
- Gülme lütfen.
Berke şaşkınca bana bakıyordu. Salak kafam ne yapıyosun sen Sanem. Hemen elimi çekip:
- Şey pardon öyle birden şey olunca ben şey yaptım çok güzel gülüyordun dayanamadım.
Ardından gözlerim yuvasından çıkacak kadar büyüdü. Ne dedim ben? Tam o sırada hoca imdadıma yetişti.
- Dersimiz bitmiştir. Çıkabilirsiniz.
Çantamı aldığım gibi sınıftan çıktım. Kapıda Sude bekliyordu beni.
- Sanem noldu sana? Niye kızardın sen bakayım?
- Hiç. Bir şey olmadı çok sıcak ondandır.
Sude bana "sence yer miyim?" bakışlarını atıyordu. Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki kulağımda hissettiğim sıcak nefesle vücudum kaskatı kesildi ve o muhteşem sesi duydum.
- Sende kızarınca çok tatlı oluyorsun. Sanem.
Adımı bastırarak söylemişti. Kendimi toparlayıp Berke'ye döndüm.
- T-teşekkür ederim.
Al işte! Aferin Sanem. Niye kekeledin şimdi çocuk hoşuna gittiğini sanacak.
Sanki hoşuna gitmedi Sanem. Az kalsın bayılacaktın.
Sen sus ses. Sude bana ve Berke'ye anlamadığını belirten bakışlar atarken Berke sırıtıp arkasını döndü ve yürümeye başladı. Daha önce hiç böylesini görmemiştim. O çok..... değişikti. Sude kolumdan çekiştirince ona döndüm.
- Sanem ne oluyor? Kim bu çocuk? Bir şey söyle artık.
- Anlatacam Sude anlatacam ama eve gidelim sonra anlatayım olur mu?
- Sonraki dersler ne olacak?
- Girmek istemiyorum. Sen Can'a mesaj at ben eve geçiyorum. Sen derslerden kalma. Hem biraz kafa dinlemiş olurum.
- Tamam canım sen bilirsin. Dikkatli ol.
- Tamam sende canım. Hadi görüşürüz.
El sallayıp binadan çıktım. Kollarımı kavuşturup yolun kenarından yürümeye başladım. Aklım hâlâ Berke'de kalmıştı. Neden bu kadar kafaya takmıştım ki onu ? Sonuçta okulun ilk günü gördüğüm değişik bir çocuktu sadece. Ama içimde bir ses onun bu kadarından daha fazlası olduğunu söylüyordu. Kafam çok karışıktı ve şu an bana iyi gelecek tek kişi vardı. Babam.... Yoldan bir taksi çevirip holdinge sürmesini söyledim. Üniversite yeni bir hayatın kapısıydı. Çok farklı bir yaşantı bekliyordu bizi. Her şeyi yaşayarak öğrenecektik. Umarım her şey güzel olur...

ORTAK!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin