Gece mutlu yatmak sabahta mutlu kalkmayı sağlıyormuş. Dün gece o yerde annem arayıp 'gelmeyecek misin?' diyene kadar zaman durmuştu. Ay , güller, yıldızlar, o yer ve o. Hepsi dün gece kayanın üzerinde, o battaniyenin altında birleşmiş ve harika bir anı oluşturmuştu benim için. Beni eve bıraktığında ikimizde bu gece hiç bitmesin istiyorduk. Uykumuz gelip mesaj yazamayacak hale gelene kadar yatakta mesajlaşmıştık. Onu hayatımın her anında istiyordum , gecelerim günlerim onla geçsin istiyordum. Ben hiç böyle olmamıştım, hiç kimseye böyle yoğun şeyler hissetmemiştim. Gerçi ona karşı ne hissediyorum onu da bilmiyorum . Bu duygularım ne anlama geliyordu? O da aynı şeyleri yaşıyor muydu? Yine başım da deli sorular sardı. Telefonumu elime alıp çekindiğimiz fotoraflara bakmaya başladım. Dün bir sürü yeni fotoğrafım olmuştu. Güzel bir gündü, o adam hariç eğer gelecekte öğreneceksem o adam deli değildir , yani gerçekten ölüyordum.
"Günaydın. İçimdeki melek uyandığını söyleyince dayanamadım umarım haklıdır"-
Onu düşünürken onun mesaj atmasından daha güzel ne olabilir ki .
"Sana da günaydın. İçindeki ses her zaman ki gibi haklı. "-
"Kahvaltı yaptın mı?"-
"Hayır"-
"İyi yapma"-
"Neden ?"-
"Süpriz .1 saat içinde dün gece oturduğumuz yere gel .Geç kalma"-
Hava güneşliydi. İlkbaharın başları İstanbul uyanıyor ve bütün güzelliğini saçıyordu adeta. Siyah dar kotumu ve kırmızı siyah kareli gömleğimi giydim. Deri ceketimi ve telefonumu kapıp aşşağı indim.
"Günaydın anne"
"Günaydın tatlım, benim işim var çıkıyorum sonra görüşürüz. "Dedi ve evden fırladı gitti. Anneme dışarı çıkacağımı söyleyemeden gitmişti. Bende bir mesaj atıp onun peşinden çıktım dışarı. Koşarak gidemezdim, kan ter içinde kalıp yanında duramazdım ve onu görmek için bu kadar sabırsızlandığımı da anlamamlıydı. Ama bu yürüyüşmünde koşmakten pek farkı yoktu. Dün çıktığımız tepenin altındayken üzerimi düzeltip daha yavaş yürümeye başladım. Buradn pek kimse geçmezdi, sadece yolunu kaybedenler. Bir de biz tabi. O yüzden karşıdan gelen SUV'u görünce biraz şaşırdım. Arabanın camları hep flimlenmişti. İçerisi gözükmüyordu. Sanki arabada kimse yokmuş gibiydi. Ama gerçekten boş gibiydi daha dikkatli baktım. Arabanın içindeki koltukları görüyordum ama içinde kimse yoktu. Ve üzerime geliyordu. Hemde yama aşağı, şimdi aramızda 10 metre bile yoktu ve son sürat üzerime geliyordu. Gözlerimi yumup ellerimi havaya kaldırmadan önce havada bir saniyeliğine Selimi gördüm. Sonrasında gelen yüksek bir çarma sesi ve bir ağaçın yıkılma sesi. Ama acı yoktu, hiç canım yanmıyordu. Belkide ölmüşümdür, ondan canım yanmıyordur.
"Ecrin gözlerini aç. Ecrin..." Selim bana sesleniyor bir yandan da beni kollarımdan tutarak sarsıyordu. Onu hissediyordum, demekki ölmemişim. Gözlerimi açtım. Bana çarpmak üzere olan o araba karşı tarafta ters bir şekilde duruyordu. Ama o bana çarpacaktı. Şimdi ise ben sapa sağlam o hurdaya dönmüştü. Selim bu olan bitene rahmen çok rahat gözüküyordu.
"O bana çarpacaktı..."şoktaydım ama bunu söyleyebilmiştim.
"Ecrin sakin ol, herşey yolunda. Tamam mı? Ben şimdi Emre'yi arayacağım..."dedi.' Gitme bırakma beni korkutuyorum' demek istedim ama diyemedim sesim çıkmadı. "Tamam Ecrin gitmeyeceğim, yanınayım, korkma." İyide ben hiçbir şey söylememiştim. Sesim çıkmamıştı. O beni nasıl anladı? Nasıl duydu?
"Sen beni duydun mu? Ama ben onu söylemedim ki sadece düşündüm." Aslında konuşacak halde değildim ama bu çok garip en az , az önceki olay gibi. Bu sorular şokumu geride bırakıyordu.
"Bunu sonra konuşuruz "dedi ve kolumdan tutup beni yere oturtturdu. Elleri kollarımdan aşşağı inip ellerimde durdu. Elleri tam ellerimin üzerine geldiğinde gözlerime bakıp "Korkma , ben yanındayken sakın korkma." Dedi başımı sallayarak onu onayladım. Cebinden telefonunu çıkartıp Emre'yi aradı.
"Sorun mu var?!" Dedi Emre aslında telefonun sesi kısıktı ama ben çok net duyuyordum, hatta sadece onu değil hafif esen meltemin sesini, bir birikinti kenarında su içen geyiğin sesini bile duyuyordum. Hayatımda hiçbir şeye anlam veremez oldum az önce yaşadığım olay dün gece olan ve diğerleri ya gerçekten bir şeyler değişiyordu yada ben deliriyordum.
"Küçük bir şey ama yinede gelin." Küçük mü 'ey insafsız az önce ölüyordum'diye bağırmak istesemde Selimin zaten vericek fazlasıyla hesabı vardı bunu da sorardım. Nasıl oluyorsa sanki bütün sorulamın cevabı Selimdeymiş gibi geliyordu.
"Hazırım açıklamanı yap bu nasıl oldu?" Dedim telefonunu kapattığında. Hiçbir şey söylemiyordu. Adeta dili tutulmuştu. Bur şey söyleyecek gibiydi ama sanki söylese vereceğim tepkiden korkuyordu." Bunu sen mi yaptın, Selim? Neden susuyorsun? Bir şey söyle. Noldu burda?"
"Hayır ben yapmadım..."
"O zaman kim yaptı. Söyle Selim korkma."
"Korkmuyorum sadece zamanı değil... Sen bunu kaldıramazsın..."
"Peki. O zaman senin şu tepeden son hız nasıl indiğini söyle."
"Konu sen olunca her şeyi yapabilirim."dedi ve omuz silkti.
"Sana nasıl indiğini sordum Selim kendimi deli gibi hissediyorum senin uçtuğunu sandım."
"Aslında... " O sırada Emreler geldi.
"Biz burayı hallederiz siz kahvaltınızı yapın." dedi
Selim de başı ile onayladı , sonra ayağa kalkıp beni kaldırdı . Elimi hala bırakmıyordu . Bırakmasını da istemiyordum zaten ama sinirli ve meraklıydım. Bana cevap vermemesi , kaldıramayacağımı düşünmesi beni sinirlendirmişti. Tepeye vardığımızda hızla elimi çektim. Bunu yaptığıma şaşırmıştı başta, sonra sinirli olduğumu görüp bir şey demedi.
"Açıkla artık!.."dediğimde gözlerime baktı. Gerçekten köşeye sıkışmıştı. Diyecek sözüde yok gibiydi. Hala anlam veremediğim bir sürü şey olmuştu. "... Tamam. Sen susmaya devam et. Ben gidiyorum bir açıklaman olunca haber ver." Dedim ve tepeden aşşağı yürümeye başladım. Cem'i gördüğümde az önce bana çarpmak üzere olan arabayı iki elinin üzerinde tutuyordu. Aslında çok uzaktaydı nası gördüm anlamadım. Beni gördüğü anda arabayı bıraktı. Hesap sorsam tabiki cevapları yoktu. O yüzden görmemiş gibi yaptım. Yaptıklarının ve olayların farkındaydım mutlaka bana açıklama yapmak zorunda kalacaklardı. Daha geçen gün adımlarını duyamadığım adam şimdi yeri sanki yararak ilerliyordu. Kokusunu bile alıyordum. Arkama dönüp bakmadım ama ne kadar yakınımda olduğunu merak ettim. Bi anda hafızamda bir yol oluştu. Ve tahminlerle doldu. Tahminime göre aramızda hiç yoksa 100 metre vardı. Ama ben sesini ve kokusunu 100 metre öteden nasıl alabilirdim ki?! Dayanamadım ve arkama baktım , gözlerimle yolu ölçmeye çalıştım , haklıydım. Hiç yoksa 100 metre vardı. Ben tepenin altına indiğimde , Selim de Eylüllerin yanına vardı ve ona bağırmaya başladı. Aslında sesi çok yüksek değildi ama çok kızgın çıkıyordu.
"Neden haber vermedin ya kendini koruyamasaydı ve ona bir şey olsaydı!" Dedi Selim. Ne yani o arabayı o hale ben mi getirmişim?
"Bu olaya bir anda karar verildi, o yüzden önceden görmedim." Dedi. Ne alaka ya! Nası görsün ki olacakları Selim niye ondan böyle bir şey bekliyordu ki."... Ayrıca lütfen bana o kıza bir şey olabileceğini söyleme." Dedi. İçimdeki deli kız bir anda parladı ve ' Ne yani biz ölemez miyiz? Bizimde hakkımız ' dediğinde sinirle gülmeye başladım. Selimleri daha fazla dinlemek istemiyordum. Kafam çok bulanıyordu. Telefonumu çıkarıp Ülküyü arayıp 'üçümüz kahvaltıya gidelim' dediğimde o da sanki beni bekliyormuşcasına beni hemen onayladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE'NİN ÇOCUKLARI
Science FictionBu gece'nin çocuğu ile mucizevi bir kızın yasak aşk hikayesi... Siyah ile beyaz birbirlerinin kusurlarını örtebilir mi? ya da siyah ile beyaz birbirlerini tam olarak benimseye bilir mi? Ben Ecrin 17 yaşıma girdiğim gün, bütün dünyam değişm...