Özür dilerim bölüm biraz gecikti, o yüzden birazcık uzun bir bölüm yazmaya çalıştım. Umarım beklediğinize değer...
Herkes bana bakıyordu.Bazılarının gözünde hayranlıklarını fark edebiliyordum. Ne vardı ki, sadece geçmişte öğrendiğim bilgilerle bağdaştırdım. Aslında hep iyi bir hafızam olmuştur.Acaba benim yeteneğim bu muydu? Hepimizin bir özelliği vardı. Evet evet kesinlikle bir bütünü oluşturuyorduk.Kesinlikle rastgele oluşturulmuş bir ekip değildik.
Her neyse şuan zihnimi kullanmam gereken çok daha önemli meseleler var. Örneğin Tutan Khamun'un kayıp mezarını bulmak gibi. Asırlardır tek bir insanın bile ayak basmadığı bir yeri bulmamız gerekiyordu. Ama nasıl?
Aklımı karıştıran o kadar çok soru vardı ki, ekibimin hepsinin birden bana doğru geldiğini bile onlar bana teker teker sarılana kadar anlamamıştım.
Her şeyden habersiz olan, Simon mutluluk ve heyecan içinde birden öne arıldı.
Simon:''Ee kaptan ne duruyoruz gidelim de alalım şu mezardan ipucunu.''
John:''Simon maalesef bu şuanlık mümkün değil.''
Simon:''Yapma dostum.Ölüden korkma, diriden kork ben girip alırım ipcunu yeterki gidelim.''
Simonun iyi niyetini her ne kadar desteklesem ve hoşuma gitsede bazen bu iyi niyet aptallığa dönüşüyor.Ve bu da o anlardan biriydi.
Ben:''Simon mezarın yerini kimse bilmiyor.''
Simon:''Tamam o zaman bulalım.''
Herkes sinirlenmiş gibi görünürken birden içimden bir ses onu desteklemem gerektiğini söyledi.Ve bende öyle yaptım.
Ben:''Haklısın dostum,ekip hadi hazırlanın yarın ilk uçakla mısıra gidiyoruz.''
Mikel'a bütün olanları anlattık o bizi odalarımıza götürürken. Odalarımıza girdik , çok büyük ve konforlu görünüyordu ama bunun için ayıracak vaktim yoktu eşyalarımı hazırladım veerkenden yattım.
--------------------------------------------------------------
Sabah Simon'un sesi ve yatağımı beşik gibi sallayan kocaman kollarıyla uyandım.Hadi kaptan hadi diye homurdandığını duyar gibiydim.
Lanet olsun hatırladım, karşı odamda yatıyordu Simon. Bütün gece horlama sesinden uyuyamamıştım.Sanki elektrik süpürgesi çalıştırıyor gibiydi. Azıcık kızgın bir ses tonuyla;
Ben:Tamam Simon uyandım.Koş hadi kahvaltıyı kaçırmak istemezsin değil mi?''
O anda bu kadar etkili olacağını düşünememiştim. Kocaman herif, birkaç saniye içinde gözden kaybolmuştu.
Bende giyindim ve yemekhaneye gittim. Görünüşe göre herkes erkenciydi en geç kalan bendim.
Linda:''Günaydın Will.''
Ben:''Günaydın.''
Myra:''Uykunu alamamış gibisin. Heyecandan mı?''
Ben:'' Hayır, koca adam ve elektrik süpürgesi yüzünden.''
Çoğu kişi demek istediğimi anlamamıştı, ancak Simon anlamıştı. Pek alınmışa benzemiyordu.
Simon:'' Kaptan burnumda et var.''
Ben:''Koca adam ve koca eti.''
Herkes gülmüştü. Ama Simon da gülmüştü. Anlaşılan cümlemdeki sitemi fark edememişti. Gerçi pek önemi yoktu, alışıktım uykusuzluğa.
Bu diyaloglardan sonra başka konuşma geçmedi ve kahvaltımızı sessiz bir şekilde tamamladık. Kahvaltı masasından kalkarken herkes bana bakıyordu. İlk başta anlayamamıştım, Simon kadar.
Simon:''Ee kaptan ne zaman yola çıkıyoruz?''
Tabi ya ben onların lideriydim emirlerimi bekliyorlardı. Biraz sessiz kalıp düşündükten sonra;
Ben:''Şimdi.'' dedim.
Kaybedecek zamanımız yoktu. Hemen yola koyulmalıydık. Ben şimdi der demez hepsi koşuşturmaya başladı. 15 dakika içinde hepsi eşyalarıyla birlikte kapının önündeydi.
Yola çıkmadan önce Mikel, bizimle gelmek için ısrar etti. Ancak ben izin vermeyince fazla zorlamadı. En azından bizi hava alanına götürmesine izin verdim. Ve bağlantıları ayarlamasına.
-------------------------------------------------------------
Uçağa binmiştik, yavaş yavaş yaklaşıyorduk. Ama geceden olan uykusuzluğum ağır basmış ve uyuya kalmıştım.
Bazı sesler geliyordu, etrafım karanlıktı. Evet evet kesinlikle sesler geliyordu. Bir müddet dikkatlice dinleyince bir kehanetten bahsedildiğini anladım. Ama ne kehanetiydi ki? Seçilmiş bir kişi ve adamlarından bahsediyorlardı. Anlayamıyordum ve etraf birden aydınlandı.....
Rüyam Myra'nın
Myra:''Geldik Will.'' demesiyle yarıda kesildi.
Ama rüya aklıma takılmıştı. Daha önce böyle bir rüya görmemiştim. Ama şuanda buna ayıracak vaktim bile yoktu. O yüzden mezarı bulana kadar düşünmemeye karar verdim.Uçaktan indik. İndiğimiz anda aşağıda elindeki pankartta William yazan bir adam gözüme çarptı.
----------------------------------------------------------------------------
Muhtemelen Mikel bizi karşılaması için yollamıştı. Cidden adamın bağlantıları iyiydi. Yavaş adımlarla adamın yanına doğru ilerliyordum. Ekibim de arkamdan aheste aheste beni izliyordu.Adamın yanına geldim dilimizi bildiğini düşünerek ''Merhaba'' dedim.''Merhaba diye karşılık alınca sevindim.
Adam ilk önce kendini tanıttı, adının Robb olduğunu ve görev için Mısır'da olduğunu söyledi. Tanışma faslı bitince adamın minibüsüne doğru yürüdük.
Yolculuk esnasında çok fazla diyalog geçmedi, ancak sanırsam ki uzun uçak yolculuğundan herkes yorgun düşmüştü.Ve tekrar sessizlik bozldu.
John:''Mezarı bulma konsunda bize yardımcı olacak mısın?''
Robb:''Elimde geleni yapacağım, buralarda bağlantılarım sağlamdır. Ama fazla heveslenmeyin Sonuçta binlerce yıldır birçok kişini aradığı ama bulunamamış bir mezardan bahsediyoruz.''
Ben:''Ümitsiz olsaydık buralara kadar gelmezdik değil mi?''
Evet Robb bunun cevap verilmemesi gereken sorulardan biri olduğunu, sorudan ziyade bir sistem cümlesi olduğunu anlamış olacak ki cevap vermedi sadece sürmeye devam etti.
Yarım saat sonra varmıştık. Ama burası çölün ortası değildi şehrin merkezinde bir yerdi. Hiç böyle hayal etmemiştim. Emin olmak için '' Burası mı?'' diye sordum. Robb ciddi misin? der gibi baktı ve cevap verdi.
Robb:''Hayır tabiki şehir merkezinde 3 bin yıllık bir mezar aramayacağız. Sadece içecek birşeyler almak için durdum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felsefe Taşı
FantasyOnu bulduğumuz da ne aradığımızı bildiğimizi sanıyorduk, oysa ki herşeyi sonrasında öğrenecektik...