Evet, binlerce böcek üzerimize doğru gelirken düşünmek pek kolay değildi.. Ama o anda birimizin mutlaka birşey yapması gerekiyordu, bu kadar kolay olamazdı sonumuz. Henüz bitmiş olamazdı herşey.. Bütün bu düşünceleri aklımdan geçiriyordum hatta aklımdan çıkmıyorlardı.. Ansızın aklımda çılgınca birşeyler belirdi, bu fikir ya düşündüğüm son plan olacaktı yada buradan kurtulmamızı sağlayacaktı.
Binlerce böcekler,akrepler,yılanlardan oluşan ölüm gurubu, koca bir koloni halinde tüm hızıyla üzerimize gelmeye devam ediyordu.. Aklıma gelen planı yürürlüğe koyma zamanı gelmişti. Yüksek bir sesle John'a seslendim;
Ben:''John bana çantandaki biraları gönder.'' Anlamamışçasına boş boş yüzüme bakıyordu.
John:''Ölmeden önce son bir içki ha, güzel fikirmiş.''
Ben:''Saçmalama da dediğimi yap!''
Ona denileni yaptı ve çantasından birkaç şişe bira çıkarttı, bana doğru uzattı hızlı bir şekilde . Bira şişelerini ağzını tshirt'ümden yırttığım bezlerle tıkadım ve yaktım, üzerimize doğru hızla gelen böcekler,yılanlar ve akreplere doğru fırlattım birisini, diğerini de çıktıkları deliğe fırlattım. Etraf yanık böcek kokuyordu, heryere dağılarak kaçmaya başladılar. Sanırım kurtulmuştuk ama burnumuzu sızlatan kokularla kalmıştık ve hala simondan haberimiz yoktu..
------------------------------------------------------------------
Olayın şokunu üzerimden atar atmaz meşalelerin birini alıp en önden yürümeye devam ettim o sırada yanımdakilerin "Ucuz atlattık. - Bu çok yakındı. " tarzı laflarını duyar gibi oldum. Hepsinin sesinde minnettarlık vardı ama dile getirmelerine gerek yoktu zira Simon'u bulana kadar mutluluğu doruklarında yaşayan atacaktım zaten. O yüzden srsimi çıkarmadan devam ettim, ekibim de beni izledi ve yürümeye devam ettik. Uzun ve geniş salonun sonlarına doğru ilerlerken bir kapı farkettim. Kapıyı zorlamaya bile gerek kalmadan önüne geldiğimiz anda kendi kendine açılmaya başladı. Herkes ilk başlarda şaşırmasına rağmen şaşkınlıklarını çabuk attılar zira bu göreve başladığımızdan beri çok fazla şoka girip çıkmıştık. Açılan kapıdan içeri usulca girdiğimiz sırada herkes sessizliğini koruyordu ancak hepimizin aklında tek bir soru:
"Acaba bu da mı bir tuzak?" denemezsek öğrenemeyecektik, dolayısıyla durmadan devam ettik kimse birbirini telaşlamdırmak istemiyordu o yüzden kimse yorum yapmadı. İçeriye girdiğimizde önümüze daha dar ancak daha aydınlık bir yol çıkmıştı oldukça güvenli görünüyordu hiç istifimi bozmadan en önden usul usul gitmeye devam ettim. Bir adım daha attım o an attığım son adımla birşeyleri tetiklediğimin farkına vardım ama.......----------------------------------------------------
JOHN'UN GÖZÜNDEN
will son adımı atana kadar dalgın bir şekilde onu takip ediyorduk aklımızda acaba burada da tuzak var mı diye düşünürken olan oldu: Will en önden giderken bastığı bir taş parçası tuzağı tetiklemiş olacak ki, iki duvar arasından insan yumruğu büyüklüğünde kaya parçaları sertçe uçuşmaya başladı. Will bunu farkedemeden kafasına kayanın birini yiyince bayıldı. Kaya parçalarının uçuşmadığı bölgeye kadar geriye doğru hızlıca will'i yerden kaldırıp taşıdım. Ama başı kaynıyordu, durumu hiç açıcı görünmüyordu. Linda hemen başına pansuman yapıp sardı ve uyanması için beklemeye koyulduk. Linda'nın korkmuş bakışları bir anda endişeye dömmüştü. Ama kendi için değil veya tuzaklar için değil Will için endişeleniyordu.
-------------------------------------------------
WİLL'İN GÖZÜNDEN
Tutan Khamun'un mezar odasındayım etraf hafif aydınlık ama tamamen aydınlatacak kadar meşale yanmıyor. Başımda bir sızı ile yürüyorum, ilerledikçe ağrı artıyor. O anda farketmeden masa tarzı birşeye çarpıyorum, dört bir yan birden aydınlanıyor ve anlıyorum çarptığım şey masa değil, MEZAR!! Mezarın üzerindeki taş tabakayı ittiğimde heryere toz yayılıyor, küçük çaplı bir toz bulutunu elimle dağıtıyorum ve bir mumyanın elinde tuttuğu sandığı farkediyorum. O sırada mumya kalkıyor, ben küçük çaplı bir kalp krizi geçirdikten sonra komuşmaya başlıyor:
" Will beni çok iyi dinle, rüyalarına girip senin burayı bulmanı sağlayan benim. Çünkü buraya ilk geldiğiniz gün sizi kovalayan adamlar var ya, işte onlar felsefe taşının değişik bir formunu bulmak üzreler ve amaçları benim hükmettiğim zamana gidip benim bir piramidin 77 kat dibine kitlediğim şeytani kardeşimi kurtarmak ve onun hükmetmesini sağlamak. Will bütün geleceği mahvedecekler bildiğin herşey yok olacak ve felsefe taşını eline geçirmiş ölümsüz ama şeytani bir lider bütün dünyaya yıkım getirecek. Binlerce yıl insanlara zulmedecek. Buna engel olmalısın Will hemen uyan ve bu odayı bul felsefe taşıyla geçmişe gidip oradaki emirerim olan Aatrox'u bul ve olayı anlat bana bildirsin bunu. Onu durdurmalıyız will tek umut bu."
Soracak onlarca sorum var tam soracakken olanlar oluyor ve etraf kararmaya başlıyor...Gözlerimi açıyorum başım çok acıyor ve Linda'nın dizlerinde buluyorum kendimi. Endişeli ve ağlamaktan şişmiş gözlerle tebessüm etmeye çalışarak bana bakıyor.
Will: "Ne zamandır baygınım?."
Linda, ağlamaklı bir tonla cevap veriyor "2 saat kadar."
Kaybedecek vaktimizin olmadığını söyleyip yürürken onlara rüyamı anlattım. Hepsi bir panik havası içinde birbirlerine baktılar ve koşar adımlarla beni takibe başladılar. Koşarken kenarda benim gibi kafasına taşı yemiş başını sıvazlayan Simon'u farkettim. Büyük bir sevinçle ona koşarken gene yapacağını yaptı ve o koca ağzını açtı...
Simon: "Neredesiniz siz be? Kafama taş yemekten ölmezsem açlıktan ölrcektim az daha.."
Hepimiz kahkahalara boğulmuştuk o durumda sanırım iyi gelecek tek şey olduğu için sadece gülüyorduk. Teker teker ona sarıldık ve durumu anlattıktan sonra yola koyulduk.
Bu sefer o tuzağı tekrar tetiklememek için bastığımız heryere dikkat ederek ilerledik yerdeki en ufak taş,moloz,çalı,çırpıya bile basmadan ilerliyorduk. Sonunda koridorun sonuna ulaşmıştık. Kapıyı usulca açtım ve önden içeri girdim. Aynı rüyada gördüğüm gibiydi ilk başlarda sonra o mezarı aramak için karanlık odada dört dönmeye başladım. Ekibim de arkamda duruyorlardı ne yapmaya çalıştığımı anlamak için izliyorlardı sadece sessizce. Derken bacağım aynı rüyadaki gibi mezara çarpmış ve etraf birden aydınlanmıştı. O an bir sevinç çığlığı atmamak için kendimi zor tuttum.
Simon dan yardım isteyerek mezarın üzerindeki kalın taş plakayı kaydırdık ve aynı rüyamdaki gibi küçük çaplı bir toz bulutunun ağzımıza, yüzümüze toz kaçırmaması için iki adım geriledik. Toz bulutu dağılınca mezarın içindeki kutuyu açtım ve taşa ellemeden arkadaşlarıma göterdim. Bütün bu yaşananlara demişti doğrusu. Geriye kalan tek şey geçmişe gidip kötülüğü yenmekti. Herkes brnle gelmeye gönüllü olduğu için ben el ele tutuşup bana dokundular ve bende Tutan Khamun'dan öğrendiğim gibi gitmek istediğim yeri ve tarihi felsefe taşına fısıldayarak söyledim. Ben ve bana dokunan herkes oraya gitmiştik etraf birden değişti bu piramit bile henüz yapım aşamasındaydı ortam muazzamdı. Ancak kendimi çabucak toparlayıp söze girdim
Ben: "Şimdi Aatrox'u bulmalıyız. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felsefe Taşı
FantasiaOnu bulduğumuz da ne aradığımızı bildiğimizi sanıyorduk, oysa ki herşeyi sonrasında öğrenecektik...