Hayla yerde kahkaha atıyordum. Ablam kalkıp lavoboya doğru öğürme taklitleri yaparak ilerlediğin de bacağına yapıştım.
"Sen de o brokoli çorbasını yemek zorundasın" dedim kötü kötü bakarak.
"Hayır Alya bensiz de devam edebilirsin!" deyip öğürerek banyoya koştu. Ah hadi ama en azından onun brokoli çorbasını yemeye çalışmaları komik gözüktüğü için masada durabilmek benim için kolaylaşıyordu.
"Pekala bu gece brokolilerinizi bırakabilirsiniz" diyen annemle gözlerimi bölertip yerimden fırladım.
"Sahiden mi?" dedim sevincimi belli etmemeye çalışarak. Çünkü o cani bir kadındı. Sevindiğimi anlarsa fikrini değiştirebilirdi.
"Evet ciddiyim" dediğin de babam elinde ki kaşığı direk bıraktı. Annem ona kaşlarını çatıp baktı.
"Beğendiğini söylemiştin?" dedi annem.
"Saçlarının rengini de beğendiğimi söylüyorum hayatım ve sen de inanmış gibi yapıyorsun ya bunda da öyle yap" dediğin de annem bir an saçlarına baktı. Babam sarı rengini pek sevmezdi ve annem röfle yaptırmıştı. Babam annemi kırmamak için beğendiğini söyleyip başından savuşturmuştu ve annem de inanmış gibi yapmıştı.
"Biliyor musun ben de aynısını sen kravatını bağlayıp yanıma gelip olmuş mu hayatım diye sorduğun da ve ben de çok güzel olmuş dediğim de yapıyorum" deyip cool bir şekil de mutfaktan ayrıldı. Ne çatlak bir aileydik biz ya.
"Ve ayriyetten masayı sen topla Kemal!" diye bağırdı annem içerden. Evin genellikle söz sahibi annemdi. Son noktayı hep o koyardı. Babam artık kılıbıklıtan sıyrılmalıydı bana kalırsa.
"Eee Alya babacığına yardım etmek ister misin?" diye sordu babam ensesini kaşıyıp bana bakarken. Anneme laf sokmaması gerektiğini anlamış olmalıydı.
"Iıı bana da yol göründü sanırım ha babacığım" diyip odama doğru depar attım resmen. Odama doğru geçerken ablamın öğürme taklitlerini duyup göz devirdim. Annem bebeğini taşıması için buna vermiş olmalıydı. Banyonun kapısına doğru gidip kapının kulbuna asıldım.
"Boşuna kusmaya çalışıp durmana gerek yok annem brokoli çorbası yedirmekten vazgeçti" dedim kafasını klozete sokmaya çalışan ablama. Sanki böyle kusamadığını görmüyorduk. Mal bu kız. Gidip kafasını soksam mı acaba diye düşündüm ama onun cani fikirlerine hazır değildim.
"Bunu boğazıma parmağımı sokmaya çalışmadan önce söylemeliydin" deyip kusmaya başladığın da hemen banyodan çıktım.
"Pislik kız senin yüzünden 2 ay giremiycem lan lavobaya! Ayriyetten brokoli çorbası da yiyemiyeceğim!" dediğim de annem içerden bağırdı.
"Zaten yemiyorsun Alya!" dedi. Tamam pekala yemiyordum. Annem farketmeden mutfakta ki saksılara döküyordum. Annem iki gün sonra "ya bu çiçekler neden soluyor" diyip ağıt yakmaya başlıyordu. Çiçekler bile brokoli çorbasını sevmiyorsa ben nabıyım. Söz de aynı cinsler.
"Ama seni seviyorum anne!" diye yağcılık yapmaya çalıştım. Bu konular da ablam bir numaraydı. İki saçlarına ve gözlerine iltifat edip para kopara biliyordu ya da dışarıya çıkabiliyordu.
"Gidip ablandan ders al yağcılık yakma da!" diye içeriden annem bağırdığın da gözlerimi devirdim. Ailecek bağırtlaktık. Bir babam sakindi. Onun da tersi çok pisti. Kızdığın da bambaşka bir canavara dönebiliyordu. Ablamla uğraşmayı bitirdiğim de odama giderken odamın çaprazın da olan babamı tekrardan gördüm. Masayı toplamaya çalışıyordu.
Annemden daha fazla seviyordum babamı. Her düştüğüm de beni kaldıran her ağladığım da bana teselli veren oydu. Babama asla yalan atmazdım. Gerçi ben kimseye yalan atamıyordum. İyi bir yalancı değildim. Şimdi düşündüm de ablamla gerçekten çok zıttık. O iyi bir yalancıydı. Öyle ki gerçeği bilsem bile o yalan attığın da harbi öyle mi olmuştu ya diye bile düşünüyordum. Ben yalan atmaya kalksam heyecanlanır kekeler ve her şeyi karıştırırdım herhalde. O ise gayet sakin ve doğal bir şekil de sular seller gibi yalan atabilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASTALIK
Teen FictionBen Alya Gökdemir; Hayatında kimseye güvenemeyen, ürkek ama bir o kadar da güçlü, bu güne kadar kimseye muhtaç olmayan ama bir o kadar da tutsak olan.. Yine de ezik kalıbından bu yaşıma kadar kurtulamayan. Çok asi ve ablamın deyimiyle "erkek" gibi...