Bölüm XV (Sol Taraf)

46 7 2
                                    


2015- Temmuz İstanbul

Evet Roma görevini yerine getirmişti. Ne mi oldu bebeklerim. Artık resmen bir sevgilim var ki. Aşırı yakışıklı böyle orman gözlü bir adam. Bir de romantik mi romantik. Tadından yenmez doğrusu...

Tamam bazen çok mu hızlı oldu her şey diye düşünmüyor değilim. Ama sonra sevgili iç sesim aynen şöyle diyor.

Kızım ne erkeni 25 yaşındasın 25! Karta kaçtın kaçacan.

Anlayacağınız ben karta kaçmadan evleneyim.

Akıllı kız, jeton biraz geç düştü ama olsun.

Yeriyor musun, övüyor musun? Belli değil.

Bu sırada abimle aramızdaki buzları erittik. Ne de olsa bir yerde Kerem ile onun sayesinde tanıştık. Annemler ise biz gelmeden önce dönmüşlerdi. Hatta çoktan düğün hazırlıklarına başlamıştı. Peki şu an da neler mi oluyor?

Bir haftadır Kerem'i ikna etmeye çalıştığım yemeğe gidiyoruz. Deniz, ben, Kerem ve Deniz'in sevgilisi-maalesef- Buğra hep birlikte yemeğe çıkıyoruz. Tabi bu durumda benim moralimin bozuk olması gerekirken. Kerem resmen bütün bir hafta beni süründürdü. Bu yemeğe gitmemek için. Sanki lisede hayatımı karartanlardan biriyle yemek yiyecek olan ben değilim de o. Her ne hikmetse sonunda kabul etti neyse ki. Şimdi ise üzerimde dizimin biraz üstünde beyaz üzerinde siyah şeritleri olan bir elbise ile odamda ki aynanın önünde oturmuş Kerem'i bekliyorum.

Kerem geldiğinde onun son bir haftadır olduğu gibi bu durumdan rahatsız yüz ifadesiyle birlikte yola koyuluyoruz. Tabi ki beni –yine- fikrimden döndürmeye çalışmasın diye radyoyu açıyorum.

Teoman'ın güzel sesiyle restorana varıyoruz en sonunda.

"Asma suratını artık."

"Astığımı kim söyledi."

"Suratın söyledi."

"Her neyse girelim içeri."

Çoğunluğu beyaz dekore edilmiş, renkli koltukları olan sıcacık bir aile restoranı burası. Deniz ile keşfettiğimiz günden beri favori yerlerimizden biri olmuştu.

Deniz ve pislik sevgilisi Buğra çoktan gelmişler.

"Açelya!" Deniz ve onun insanların içinde adımı haykırma sevgisi ilkokuldan beri değişmeyen şeylerden biriydi gerçekten.

Her ne sebepten olduğunu kesinleştiremediğim bir gerginlik var etrafta. Buğra acaba beni tanıdı mı? Çünkü çok tuhaf bakıyor, ayrıca Kerem 'i tanıyormuş gibi bir hali var.

"Siz ikiniz tanışıyor musunuz?"

"Ne!"

"Hayır!"

"Bağırmayı keser misiniz herkes bize bakıyor." Dedi az önce adımı yan mahalledeki adamın bile öğrenmesini sağlayan arkadaşım.

"Bebeğim nereden çıkardın tanıştığımızı?" Gerildi mi o?

"Hiç, hiçbir yerden bir an öyle bir hisse kapıldım sadece." Benim adım da Açelya ise ben bu oyunu bozarım.

Sohbetimiz bir tutam neşe, bir tepeleme yemek kaşığı kadar asık surat, bir çay kaşığı dedikodu, alabildiği kadar da gerginlikle son buldu.

Yastığa başımı koyduğumda her zaman olduğu gibi yine düşüncelerimi üzerime karabasan gibi çökmek için beklerken buldum. İçimde ki bu büyük boşluğu ya da hissizliği mi demeliyim daha doğru olur? İsimlendiremediğim duygularım beni ele geçiriyor. Neden diye soruyorum kendime neden ben?

KELEBEK ÖMRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin