BECKY'NİN BAKIŞ AÇISI
Patlayan Mini Cooper modeli arabanın tekerine sert bir tekme daha savurdum. Bunun işe yaramayacağını biliyordum sadece boş bir uğraştı. Omuzlarım önüme düşerken ıssız sokağın, sokak lambası çok az aydınlattığında arabamın içine girdim. Sürücü koltuğuna oturduğumda yan koltukta duran el çantamdan telefonumu aramaya başladım. Yere düşen boya kutuları umrumda olmadı. Tek düşündüğüm bir an önce Skylar'a ulaşmaktı. Çünkü sabah aradığımda sesi, kelimenin tam anlamıyla korkunçtu. Endişemi belli etmemeye çalıştım ama ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum.
Dün onunla çok eğlenmiştik. Yani açıkçası ben eğlenmiştim. Onun yanında istemesem bile mutlu oluyordum. Pozitif enerjisi etrafa yayılıyor ve herkes de bunu fark ediyordu, eminim.
Sadece, o çok fazla mutluydu.
Benim gibi bir geçmişi yoktu. Yıllarca insanlara tiksinerek bakacağı bir olay yaşamamıştı. O çok fazla üzülmemişti. Skylar hep mutluydu. Belki kötü olaylar yaşamıştı, ama benimkiler gibi travma etkisi yaratmamıştır hayatında, buna da emindim.
Ya çok güçlüydü, iyi saklıyordu; ya da benden daha çok yaralıydı.
Hayatımda ilk kez 'Ben bittim!' dediğim zaman, aşık olduğum kızın ölümü yüzündendi. Lisa. Onu çok sevmiştim, şayet onun sayesinde lezbiyen olduğumu da anlamıştım. Aslında o kadar da güzel değildi, sadece kalbime dokunmuştu. Kalbimin ritmine yol veriyordu o zamanlar.
Onu sevdiğimi, ona söylediğim zaman bana karşı boş olmadığını ve bana aşık olduğunu söylemişti. Hayatımın en muhteşem günleri diye düşünüyordum. O harikaydı.
O benim mucizemdi.
Ama sonra onu kaybettim. Evet gerçekten kaybettim. Kaybolmuştu. Her yeri aramıştım, herkese sormuştum. Aldığım tek cevap 'Üzgünüm'dü. Tam bir haftam böyle geçmişti. Ama sonra Michael, öldüğünü söyledi. Kaza geçirmiş ve cesedi nehirde bir arabanın içinde bulunmuştu. Yani Michael'ın anlattığı buydu. O günden sonra sadece ben ve odam vardı. Her gün aynı duvarları izliyor, her gün bir öncekinden daha fazla ağlıyordum. Abartısız 7 ayım böyle geçmişti. Beni o dipsiz kuyudan çekip çıkaran Michael olmuştu. Hayır, hayır! O da yıkılmıştı çünkü arkadaşlardı Lisa ile, ama o benden daha önce toparlandı.
Calum onu toparladı.
Ve toparlanma sırası bendeydi artık. Toparlandım. Michael çalıştığı barda bana iş buldu, her gün o mükemmel gülüşünü bana sergiledi. Giderek iyileştim. Unutmadım, ama artık gülümsemeye başlamıştım. Kalbimdeki büyük boşlukla hayatıma devam etmeye çalıştım.
Sonra o girdi hayatıma, Skylar.
Üzgünüm Lisa, gerçekten üzgünüm. O da senin gibi kalbime dokundu bir bakışıyla. Seni unuttum o an. Üzgünüm, artık sen yoktun...
Skylar'ı gördüğüm zaman o, Lisa'nın kalbime açtığı koca boşluk doldu gibi hissettim. Ona bir kez bile olsa dokunmak istedim. Bara girdiğinde etrafa bakamaması, o şüpheci duruşu, güzel bacakları...evet bacakları güzeldi tamam mı? Ben değil, herkesin dikkatini çekmişti zaten.
Sonra oturup bira içmeye başladı, ben onu izlemeyi sürdürdüm. Etrafa bakmaya karar verdiğinde beni görmüştü. Garip olan şey ise gülümsemişti. Çenesindeki minik gamzeyi gördüğüme yemin edebilirim.
Ve sonra dayanamadım, onu öpmek istedim. Bira onu uyuşturmaya başladığında sürükleyerek tuvalete götürdüm. Ne tepki vereceğini bilmiyordum, sadece öptüm.
Tuhaf olan şuydu; O da beni öptü.
Farkında bile olmadığına bahse girerim.
Zaten kalbimi doldurmuştu, başka bir şey düşünemedim. Onu tanıdıkça temiz kalbini keşfettim. Ona aşık oldum. Tıpkı Lisa'ya olduğum gibi.
Üzgünüm Lisa...
Artık Lisa yoktu, tamamen. Skylar vardı ve ben bundan memnundum. O beni mutlu ediyordu, onu seviyordum.
Şimdi ise telefonunu açmaması beni korkutuyordu. Öylece arabada beklerken sıkılmıştım. Bende Skylar'ın evine kadar yürümeye karar verdim. Arabayı olduğu yerde bırakarak yere düşen boyaları tekrar çantama tıktım ve sessiz sokakta yürümeye başladım.
Şanslıydım, ev yakındı. Öylece 10 dakika da varmıştım. Bahçe kapısına yaklaşırken diğer taraftan Calum'un geldiğini gördüm. Kaşlarım çatılmıştı. Ne işi vardı ki bu saatte?
"Calum?" beni fark ettiğinde tam bahçeye girecekken durdu ve yanıma geldi. Endişeli gözüküyordu.
"Becky, kötü haber? Skylar telefonlarımı açmıyor!"
"Benim de açmıyor. Onlara gelecektim bu akşam ama arabanın lastiği patladı, iki sokak ötede. Bende yürüyerek geldim. Sence neler oluyor? Çünkü bugün biraz tuhaftı." diyerek durumumu açıkça belirttim. Sesli bir şekilde nefesini dışarı verdi ve elini yüzünde gezdirdi. "Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum! Hadi gel gidelim yanına."
Önden yürümeye başladığında onu takip ettim. Bahçe kapısını açarak geçmemi bekledi. İçeri geçtim. Ama kapıya ulaştığımda biraz ürpermiştim.
Evin kapısı açıktı!
"Hey, Calum! Bunun hakkında ne düşünüyorsun?"
"Aman. Tanrım!" diyerek düşüncesini belirtti.
"Neler olduğu hakkında bir fikrim yok!" biraz kendi etrafında dolandı. Korku beni esir almıştı. "Angela teyze evde değil mi?" diyerek homurdandığında kendi kendine konuştuğunu anlamıştım. Hemen ardından cebindeki telefonu çıkararak birini aradı.
"Angela teyze? Skylar evde mi?" Aradığı Skylar'ın annesi olduğunu anladım.
"Ohh, hayır hayır! Sadece merak ettim. Bugün hiç görüşmedik de. Yoo yo! Telefonunun şarjı bitmiş sanırım, evet. Pekala, rahatsız ettim üzgünüm. İyi geceler." telefonu kapattığında bana döndü.
"Annesi evde dedi, ama ben girip bakacağım." tam konuşacaktım ki içeri girdi. Bahçede beklerken sabırsızdım. Neler oluyor bugün?
Yerde parlak bir cisim gözüme çarpınca oraya ilerledim. Yaklaştıkça bunun telefon olduğunu anlamıştım.
Skylar'ın telefonu?
İçimdeki korku ikiye katlanırken Calum gelmişti.
"Lanet olsun!" dedi kısık bir sesle. "İçeride yok!" Gözlerim dolarken elimdeki telefonu yavaşça havaya kaldırdım. Calum, korku içinde büyüyen gözleriyle elimdeki telefona baktı.
"Onu bulmadığını söyle?" gözümden akan yaşı durdurmadım.
"Buldum. Yerdeydi. Sky...Skylar'ın başı dertte!"
Saçlarımı çekiştirerek yere doğru çöktüm ve oturdum. Calum da aynı şekilde çökerek duvara yaslandı ve hıçkırıklarımı dinlemeye başladı. Ardından telefonumun bildirim sesi aramızdaki sessizliği bozdu. Ama hemen sonra Calum'un da telefonuna bildirim geldi. Telefona baktım, mesajdı. Ve yazıyı okuduğumda titrememi engelleyemedim.
Bilinmeyen numara: Aramıza hoşgeldin! -L
Ben mesajı okurken Calum sesli okumayı tercih etti.
"Aramıza hoşgeldin." kocaman gözlerimle ona baktım. Gözleri beni bulunca yüzü düştü.
"Sakın aynı mesajın sanada geldiğini söyleme?" cevap veremedim ve zaten konuşamayacak haldeydim. Başımı önüme eğip ağlamaya devam ettim. Ve o dakikalar içinde sadece Calum'un sesini duydum.
"Siktir!"
