Sen Zehirlenmiş Bir Ormansan Ben de Mutasyona Uğramış Ceylanım

459 160 32
                                    

Ömer ile araba da ki o tuhaf konuşmadan sonra koskoca bir hafta geçmişti ve benim kafam da bir sürü sarmaşıklar açmıştı ve bu da beynimi karıştırıyordu. Bir yanım gitmek isterken bir yanım kalmak için ısrar ediyordu. "Git" diyordu içimde ki küçük kız. "Gidecek bir yerimiz yok ki" diyordu siyahın karanlık tonu kelebekler. Onları susturmak için kanepede daha da büzüldüm ve gelmeyeceğini bildiğim bir adamın yolunu gözlemek için koltukla uyumayı bile sevdim...

"Kalk kız odana git, sümüklü."

Bir de gitsin diye uğraştığım Ömer belası vardı. Bana destek olan yanımda duran ağabeylik yapan... Bana saçma sapan lakaplar takan; sümüklü, pasaklı, domates, ayıcık daha niceleri. Duvarda ki saate baktım saat on ikiyi geçeli çok olmuştu bu saatten sonra gelmezdi zaten. Beklemesi bile güzel geliyordu. Hayatım da hiçbir anlamı olmayan ama bana anlam kazandıran adam...

''Hadi kız o koca poponu kaldır da git uyu. Masal anlatmamı istersen hiç kusura bakma anlatamam."

Sonra yanımda uyuklamak üzere Öykü'ye baktı. "Sen istersen sana masal anlatabilirim." Öykü de burada kalıyordu ve kafamı doldurmak için çok uğraşıyordu.

Öykü birden sıçradı ve bana baktı.

"Elizya sana Bahar'dan bahsediyordum değil mi? Aslında Özgür'e âşık olan. Ali ile sevgili olup, Murat ile aşna vişne yapan kız." İsteksizce işaret parmağımı dudaklarına götürdüm.

"Hadi kızlar yeter. Gidin uyuyun yarın okul var." Ömer'e minnettar bakışlar attım. Öykü de bana dedikodu anlatmak için can atmıyordu zaten.

"İyi geceler kızıl prenses ve yandaşçısı sümüklü jilet kekosu." Kızıl prenses Öykü oluyordu bende sümüklü keko...

Ona büyük ve abartılı şekilde göz devirdim ve sürünerek ayağa kalktım saçım başım dağılmıştı. Ayaklarımı sürüye sürüye yukarı çıkmaya çalışıyordum.

"Bak odaya çıkınca kendini jiletleme."

Ben sustukça o beni sinir etmeye çalışıyordu. Ona garip bakışlar atmaya başladım. Saçlarını öne yatırdı. Kumandayı da mikrofon yaptı. "Çektim jiletimi Allah'ım affet". Bu yaptığına yine kendisi hunharca gülmeye başladı. O gülünce ben de dayanamayıp kahkaha attım. Öykü her şeyden bir haber merdivenleri tırmanıyordu.

"Allah'ım, sonunda güldün somurtkan fare. İflahım kurudu, maymuna döndüm kaç gündür. Süper dadıyı bile geçtim. Neyse git de uyu sümüklü''

Bu çocuk da olmasa ben ne yapacaktım. Gerçekten kendimi jilete falan vururdum herhalde. Ona dil çıkarıp merdivenleri çıkmaya başladım. Ona orta parmak çekmek ve dil çıkarmak iyi geceler demek gibi bir şeydi.

"Elizya ben yatıyorum." Diyip misafir odasına girdi Öykü.

Odama girmeden önce Özgür'ün odasına girdim. Ömer'in anlattığı kızlar gibi kafayı yemek üzereydim. Soğuk nevaleyi özlüyorum galiba. Odaya göz gezdirip gitmek üzereyken masanın üzerinde ki güneş gözlüğünü gördüm. Bir dakika ya o gün beni okula götürdüğünde taktığı gözlüktü bu ve hatırladığıma göre dönüşte de bu gözlük vardı. Yok, canım aynı gözlükten bir kaç tane vardır. Sonuçta zengin biri ve görgüsüzse aynı gözlükten alır. Yatağın üzerine biraz kıvrıldım ve düşüncelere daldım. Özgür gökyüzü ise ben bulut olurdum. Birbirimizi ne kadar tamamlasak da o başka mavilere aşık ben ona hayran olurdum. Aramızda aşk gibi şeyler asla olmazdı ama uyumluyduk. Tamamlayıcı gibiydik ya da ben öyle hissediyordum.

Odasından çıkarken artık uyumam gerektiğine karar kıldım. Odamın kapısını açtığım da aşağı katta sesler duydum. Televizyon sesi gibi gelmiyordu. Normalde olsa umursamaz uyurdum ama Öykü'den kaptığım meraklı ve araştırmacı ruhumla yavaşça aşağı indim.

SESSİZLİĞİ DİNLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin