Manzara

41 6 0
                                    

Kahvemizi içip mağazaları gezmeye başladık. İpek gerçekten çok mutlu olmuştu, yüzünden belli oluyordu. Sıkılınca alışveriş merkezinden çıkıp bizim eve doğru yürümeye başladık. Evin önüne geldiğimizde İpek bana döndü:

—Sen beni bu kadar gezdirdiğine göre ben de seni biraz gezdirebilir miyim?

—Tabii, de nereye gideceğiz?

—Görürsün.

Sonra bir ellerini birleştirdi. Bir "Düğme Deliği" açacaktı! Nereye gideceğiz acaba? Bu bitince cebinden elli kuruşluk bir para çıkardı. Görüşümü açıp baktım, bu bir bronz "Parça"ydı. Enerjisini çekti. Sonra bana döndü:

—Oraya gitmek için bir bronz parça yeterli olacaktır. Sende var mı? Yoksa ben verebilirim.

—Teşekkürler, ben "Parça Enerjisi"ne ihtiyaç duymadan seyahat edebiliyorum.

İpek şaşırmıştı:

—Gerçekten mi?

—Evet, birkaç numaram daha var ama sanırım bunları göstermenin zamanı değil.

—Peki, o zaman hadi gidelim. 

İçeri girdik, koşmaya başladık. Ben İpek'in yanından gidiyorum. Sessiz bir biçimde:

—İpek, bir şey sorabilir miyim?

—Tabii sorabilirsin.

—İpek, kaçtığına pişman mısın? Hiç geri dönmek istiyor musun?

—Hayır ve hayır. Kesinlikle senin yanında kalacağım.

—Başıma çok kötü belalar alacakmışım gibi geliyor da... Senin içine karışmanı istemem.

—Sen benim için bu kadar uğraştın. Borçlu hissediyorum.

—Borçlu hissetmene hiç gerek yok, ne çektiğini tahmin ediyorum bu yüzden senden bir karşılık beklemiyorum.

—...

Yeni bir "Düğme Deliği" gördük ve içeri girdik. Vardığımız yerde etrafımızda ormanlar ve dağlar vardı. İklimi soğuk bir yer burası. Dağlarda karlar var. Yalnız çok önemli iki fark var, gökyüzü açık yeşil bir de hiç üşümüyorsunuz! İpek'e döndüm:

—Beni buraya niye getirdin?

—Şimdi görürsün.

Sonra koşmaya başladı, ben de onu izledim. Bir dağın zirvesine geldiğimizde durduk. Etrafta karlar vardı. Sonra İpek bana döndü:

—İşte burası... benim...

Bunu söyleyip sustu. Yahu, bu söylenip susulur mu? Yani şimdi çok merak ettim:

—Şey İpek, tam olarak neyin?

—...

—Neden sessizliğe büründün?

—...Burası benim ilk gezimi yaptığım yer.

Herhalde buranın bir özelliği olsa gerek. Yoksa beni buraya niye getirsin ki? Etrafa bakınırken oradaki bir ovanın tam ortasında kocaman bir krater gördüm. İpek'e sordum:

—O krater tam olarak ne?

İşte o an İpek ağlamaya başladı:

—İlk gezimi tek başıma yapmamıştım, yanımda birileriyle aslında görev yapmaya gelmiştik. "Tehlikeli Yaratıklar"ı ortadan kaldırmamız gerekiyordu. Biz de onların filmlerdeki uzaylılar gibi olduklarını düşündük. Yani zaten hayvan avlamaya falan geldiğimizi düşünüyorduk. Buraya gelince onların bizden bir farkı olmadığını gördük. Ama benimle gelenler bize verilen bombayı bıraktılar. Ve o krater oluştu. O gün anladım ki yanlış yerdeyim.

Sözünü kesip ona sarıldım:

—Daha çok kendini zorlama olur mu? Kalanını zaten biliyorum. Senin suçun değildi. "Gezgin"ler eskiden iyi bir gruptu. Zaten benim amacım onları bu hale neyin getirdiğini bulmak. Kapım oranın yanlış olduğunu fark edenlere hep açık. Sen kesinlikle harika birisin.

Bunu duyan İpek sözümün bitmesini beklemeden yanağıma bir öpücüğü konduruverdi. Neeeeeee, tamamen kilitlendim şu an! Bir şey diyemiyorum. Kendimi biraz zorladım:

—Manzaranın... tadını çıkaralım... Olur mu?

Bir kar kütlesine oturdum. O da yanıma oturup bana yaslandı. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Dediğim gibi zaten çok konuşan birisi değilimdir. Böyle işlerden de hiç anlamam. Offff, şu manzaranın tadını çıkaracağım. On dakika sessizce oturduktan sonra kalktık. Yalnız şu an etrafta aşırı derecede bir enerji seziyorum. Sesimi alçalttım:

—İpek, burada müthiş bir enerji seziyorum. Sen de hissediyor musun?

—Bir dakika, enerji mi? O bomba buranın enerji yayılımını sıfırlamış olmalıydı. Şu güne kadar bir tepki bile almamıştım. Ama ben de hissediyorum.

Arkadan başka bir ses daha geldi:

—Sen kendini ne sandın? Sen dengenin koruyucususun. Bombanın etkisini sen durdurdun. Sadece burada bulunman bile yetti.

Arkamı döndüm ve günlük kıyafetler giymi... YOOOOOK ARTIIIIIK!!! Bu "Ses"in bana anlattığı "Denge Kralı"nın ta kendisi! Kendimi topladım:

—"Denge Kralı" benden ne istiyorsunuz?

Bu arada İpek fısıldadı:

—Bu "Denge Kralı" mı?

—Evet.

Kral bana bakıp güldü:

—Sizi eğiteceğim, çok güçlü olacaksınız. Yalnız şimdilik yalnızca ikiniz. Diğer iki arkadaşın daha alışabilmiş değiller.

—İki arkadaşım mı?

—Giray ve Bora'ydı galiba.

NEEEEE?! Giray'da bir şeyler döndüğünü biliyordum. Kral ellerini birleştirdi ve bir "Düğme Deliği" açtı. Bir dakika, bu "Gezgin Evreni"ne açılmıyordu. Bu direk başka bir evrene açılıyordu. Bunu anlamıştım çünkü kapı maviydi. Normalde hep siyah oluyordu. Kral içeri adımını attı:

—Şaşırdın mı? Merak etme bunu sen de öğreneceksin. Şimdi geçin de derslere başlayalım.

Ne anlatacak ki acaba? Meraktan çatlıyorum.


PARALEL GEZGİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin