7. BÖLÜM

30 7 1
                                    

ARAS'DAN
Kapıya vardığımda 40-45 yaşlarında sarı saçlı büyük ihtimalle Arzu açtı kapıyı. Beni görünce gözlerini kocaman açtı ve kekeleyerek
- Ho- hoşgeldin Aras
Dedi. Kadın beni nereden tanıyordu bilmiyordum ama fazla da takmadım. İçeri geçtiğimde elinde iki kırmızı şarap bardağıyla geldi. Resmen parfüme boğulmuştu! Bana elindeki kadehi uzatıp yanıma oturdu.
- Niye geldin Aras? Aslında eldiğin iyi oldu benim de sana söylemek istediğim bir şey vardı. Ben... ben sen-
- Kes sesini beni iyi dinle.
İlk ne olduğunu anlamadığı için kaşlarını çattı.
- Bak kadın! Mira'nın öz annesi olmadığını biliyorum. Bundan sonra Mira' ya dokunmayacaksın!
Dedim. Hemen ayaklanıp
- O küçük fahişeyi korumak için mi geldin buraya?? Kesin seninledir şimdi. Desene namusumuzu iki paralık etti. Ona söyle babası bu olanları duyunca bakalım ne diyecek?
O an kolunu tutup sertçe kendime çevirdim
- Bana namustan bahsetme güzelim! Kendi yaptığın kahpelikleri başkasına atma!! Mesela ben şu an neden buradayım? O çok sevdiğin kocan duysa ne der haa??
Dedim çok sevdiğin kelimesine vurgu yaparak.
- Ben... ben gayet normal bir pozisyondayım. Ve sen o küçük fahişeyi korumak için geldin!
Dedi gözleri tiksindirici şekilde dolarak. Kısa bir kahkaha attıktan sonra
- Ne pozisyonu lan? Ruhun fahişe olduktan sonra bedenin namahrem olsa kaç yazar?
Kolunu biraz daha sıkarak
- Son kez söylüyorum. Mira'ya.bir.daha.dokunmayacaksın. dedim her kelimesine vurgu yaparak.
- Başına bela almak istemiyorsan o olmayan aklına sok!
Onu sertçe itip evden çıktım. Şimdi küçük Miramızın yanına gitme vakti.
****
ARZU'DAN
O an kan beynime sıçramıştı. Küçük fahişenin beni ittirip kafamı yarmasının hesabını elbette soracaktım ama bu başkaydı! İkinci kez aşık olduğum adamı elimden alıyordu. Ayrıca Aras'da bana fahişe gözüyle bakıyordu. O an ne yapabileceğimi düşünüyordum. Bu kızın yoluma taş koyması yetmişti artık. Aras'ı benden alamayacaktı bu sefer İZİN VERMEM!!!
****
MİRA'DAN
EVDE oturup Aras'ın gelmesini beklerken sıkıntıdan evi dolanmaya başlamıştım. Ne de olsa Pazara kadar burada kalacaktım ve evi tanımalıydım. Evin odalarına tek tek bakmaya başladım. Aslında evini izinsiz gezmek beni utandırsa da sonuçta beni burada tutnayı kendi istemişti. İlk gördüğüm kapıyı aralayıp içeriye baktım. Ev küçük olduğu için oda da küçüktü fakat bir koltuk takımı sığmıştı. Karşısında tv vardı. Ferahlatıcıydı. Krem renkli koltuk takımının üstünde renkli kırlentler vardı. Evi onun dizayn etmediğine kalıbımı basabilirdim. Odanın kapısını aralayıp odanın içine bakınca resmen utançtan yerin dibine girebilirdim. Burası Aras'ın odasıydı! Öyle ki pantolonları, tişört ve gömlekleri hatta iç çamaşırları bile gün yüzündeydi!! Kapıyı aniden kapatıp arkamı dönmüştüm ki koltuğun koluna yaşlanmış bana sırıtarak bakan Aras'la karşılaştım. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim. Çünkü şu an emin olun kalbim direk yanaklarıma kan pompalıyordu. Sonra bana doğru yaklaşmaya başladı. O yaklatıkça ben geri kaçıyordum. Geri geri giderken aniden sırtım soğuk duvarla buluştu. O an titrediğini ve irkildiğimi hissettim. Bir yabancıyla aynı evde dip dibe göz gözeydik. Ürkmem gereken başka neden varmıydı? Onun yalnızca adını biliyordum. Beni süzerken aklıma yırtık tişörtüm geldi. Kim bilir ne kadar berbat görünüyordum. Acaba hakkımda ne düşünüyordu. Belki de evine getirmesinin sebebi... Yoksa bana... Bunları düşünürken istemsizce gözlerim büyümüştü. Dibime kadar gelip bir elini kafamın yanından duvara yaslayınca ne yaptığını anlamaya çalışırcasına gözlerimi gözlerine çevirdim. Bana biraz daha eğilip o şok olacağım sözleri fısıldamıştı.
- İç çamaşırlarım hoşuna gittiyse birini sana verebilirim!
Deyip göz kırpınca şok olmuştum. Ağzım açık kafamdaki dolu cümleleri seçmeye çalıştım. Ama onun gülüşünde takılmıştı gözlerim. Şok olduğumu söylemişmiydim? Çünkü gülüşü çok güzeldi. Gözlerimi gülüşünden çekip gözlerine diktim. Ve sonra ne dediğini hatırlamaya çalıştım. Bana iç çamaşırlarımdan birini verebilirim demişti. Saçmalayıp
- Yok bende var ben sana veriyim istersen
Deyip gözlerimi devireceğim sırada ne dediğimi idrak edince kendime okkalı bir küfür ederken o harika tınısıyla kahkaha atınca gülmesini zar zor bastırıp
- Seninkilerin bana olacağını hiç sanmıyorum güzelim. Deyip göz kırpınca anladım. Bu çocuğun göz kırpmayla ilgili bir sorunu vardı. Acaba her kıza mı böyle yapıyor? Diye düşündüğüm sırada edebildiğim en ağır küfürü kendime ettim. Daha iki gün önce yüzünü dahi görmediğim çocuğu ne çabuk benimsemiştim. Söylediği sçze karşılık gözümü devirip yanından geçtim. Aslında gözlerime ona değil de düşüncelerime devirmiştim. Bu denli saçmalayan insan olarak dünyanın 7 harikasında olmalıydım. Alırlarsa kesinlikle pişman olmazlar! Yine kocaman bir göz devirme merasiminden sonra koltuğa oturup bağdaş kurmuştum. Birazdan gözlerim ellerime düşebilirdi. O da karşıdaki tekli koltuğa oturup - daha doğrusu camış gibi yayılarak- cebinden telefonunu çıkarıp daha yeni gülen yüzüne inat kaşlarını çatmış ve dikkatlice bakmaya başladı. Onun bu halini görünce daha bakarsam rüyama gireceğini düşünerek gözlerimi salonda gezdirdim. Oldukça spor düzenlenmişti. L koltuk, üstünde siyahli grili kırlentler -ki oldukça fazla- kapının yanındaki duvarda bir tv tvnin altında ise playstation. Oldukça havalıydı. Oturma odası,şirin salon ise havalı. Eminim burayı da o hiç düzelmeyen kaşlarıyla düzenlemiştir veyaa direk emir verip başkasınayaptırmıştır.
Ben bunları düsünürken o sigara yakmıştı. Kokusu beni rahatsız edince aklıma tişörtüm geldi. Hem sigara kokusundan kaçmak hem de ustumu başımı düzeltmek için
- Bana tişört lazım
demiştim. O da sırıtarak
-odamda var gidip alabilirsin. Eger iç çam-
Dediğinde ne diyecegıni bildiğim için sözünü kesip
-sadece tişört istiyorum diyince
-odaya gidip gardolabı aç orda var. Al ve istediğin yerde giyin.
Diyince gerçekten sapık olduğunu tescillemişti.Hiçbir sey demeden odasına paytak paytak aďımlamıştım. Sırtımda gezinen gözlerini hissetmistim fakat dönup bakmadim. Gardolabini acip tisörtlerine goz gezdirdim ~begendim ama amaç odayi dagıtmak~ yatağa doğru elediklerimi fırlattim. Yeterli olduğunu düsundugumde en alttaki tişörtün birini aldım. O tişörtü alınca yere bir tane daha duşmüştü. Dediğim gibi dagıtmanın yetersiz olduğunu düsünup yerdeki tişörte doğru uzanırken tişörtün sarı olduğunu görünce elim istemsizce gözlerime baskı yapıp cığlık atmaya başladım. Hıçkırıklarım ve çıglıklarım arasinda kapınım açılma sesini duymuştum fakat hıckırıklarim ve titremelerim sonucunda dizlerimin üzerine çöküp cıglıklarıma dvm ettim. Bana yaklâşıp
-sakin ol! Sorun ne kahretsin!!
gibi benzer seyler soylemesi kesinlikle işe yaramamiştı. Bedenimi tutup koluna yasladı ve kolunu bacaklarımın altından geçirip kucagına aldı ve
-şşş. sakin ol
Diyince salano doğru gittiğimizi idrak ettim fakat hala gozlerime baskı yapıyordum. Koltuğa uzatıp elimin baskisini gözlerimden çekip gözlerimi açmayı denedi fakat bu sefer de gözlerimi sımsıkı yumarak hıçkırarak ağlamaya dvm ettim. O beni sakinleştiremeyecegıni anlayıp beni yeniden kucagina aldi ve ellerimi tuttu bu sefer kucagında başımı boynuna gömdüm. Böyle birşey beklemedıği belliydi çünkü boynu dahil vucudu kaskatı olmuştu. Boynunda ağlarken burnumu çekmek için derin bi nefes aldığımda en sevdiğim koku burnuma dolmuştu. Ilginc ama bi o kadar da yoğun çikolata kokusu. Kokuyu içime çektikçe gerilen vucudum rahatliyordu. Birnevi kokucu bana ilaçtı. Hıckırıklarım yavaş yavaş iç çekişlere dönerken gözlerimden akan yaşlar durmuştu. Banyoya girerken etrafta sarı rengin olmaması için dua etmiştim ve gözümü açmıştım. Etrafta siyah ve beyaz uyumu göz doldururken beni lavobonun önüne götürüp yere indirdi fakat bacakalrım hala titrediği için düşmek üzereyken lavobonun kenarına tutunmuştum o ise belimi koca kollarıyla sarmişti.
Ellerini belimden cekmeyerek suyu açmışti. Bir eli yüzümü yıkarken diger eli belimdeydi. Sanki yanimda olduğunu hissettirmek ister gibiydi. Bir yabancıdan beklenen en son davranısı eyleme dönüstürür gibi. Yüzümü beceriksizce yıkadıktan sonra havluya uzanıp yüzümü sildi. O işini bitirip havluyu asarken hala gözlerimi açmamıstım. Karanlıkta kendime yol bulmaya çalıştım. Zifiri karanlıkta kaybolmak en cok korktuğum seydi. Fakat yakindi o karanlikta hapsolmaya mahkumdum. Bu düsüncelr beynimde dans ederken gözumden bir yaş boynuma dogru akarken silme gereği duymadan gözlerimi yavaşca araladim. Karşımda beni süzen Aras yaklaşıp tepeden gözlerime baktı. Boy farkından dolayı kafamı kaldırarak bakmak zorunda olduğum gözleri duygusuzdu. Gözlerunde yakalayamadığım birçok duygu vardı fakat onların uzerinde toz dolu bezleri sermişti ve onları seçmek çok zordu, belkide imkansız. O an sadece dudağıni oynatarak kurduğu cümleye
-bu hareketlerinin sebebi ne?
hiçbir şey demeyince sinirlenmişti!
-mira! Diye bağırdığinda yerumden sıçrasamda ses tonundan hiç taviz vermeyerek;
- sana bi soru sordum ve en nefret ettiğim olay ne biliyor musun bilmem ama açıklayayım. Gözlerini kaçırman!.. senin cığlık atarak ağlamanın sebebi ne? Böcek mi gördün yoksa kapalı alan fobin mi var ya da-
-kapa ceneni! diye bağırdım. Boğazımın acıdı hissetsemde umursamayarak aynı şiddetle dvm ettim.
- merak mı ediyorsun? Beni bu hale getiren olayın sebebini merak mı ediyorsun? Bu halimi neden görmek zorunda olduğunu mu merak ediyorsun? Anlatayım o zmn! Acizlik! Bu gözyaşlarımin tek sebebi acizlik! Diye bagirirken durmak bilmeyen gözyaslarimi elimin tersiyle acımasızca sildim.
- hayatımda hiç eksilmeyen kelime olan acizlik benim halimin sebebi. Gormek istemediğim renk benim acizlik sebebim! Ksantrofobi benim halimi açıklayan asıl neden! Sarı! Hayatımı zehire çeviren renk! Sadece renk. Sarı! Son iki cümleyi söylerken sesim kısılmıştı. Dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya devam ederken o hiçbir şey demeden önümde dikiliyordu. Sonra yavaşça önüme çömelip ellerini dirseklerime koyup bana baktı ben de kafamı kaldırıp ona baktığımda kahkaha atmamı sağlayan o iki sözcüğü söyledi
-"çok saçma" hadı ya bu çocuk fazla zekiydi. Ben kahkaha atarken o da mal mal bakıyordu. Bi anda kolumu sıkıp
-fobılerin ve sen gerçekten çok dengezissınız. dedi
Dediğini idrak ettiğimde anladım kı benim dalga geçtiğimi ya da numara yaptığımı zannetmişti. Fakat onun bilmesi gereken tek şey vardı ne numara yapıyordum ne de dalga geçiyordum. Ayrıca numara yapacak olsam kendınce "saçma" olan birşeyi yapıyım ki?
- dalga geçtiğimi mi düşünüyorsun?
- evet dedı beklemediğim donuk bi şekilde
- numara yapıyorum öyle mi?
- aynen dedı yine ifadesini bozmadan
- Hatırla! Ilk karşılaştığımizda iki gun önceydi ve unutman eminim imkansızdır. Tabi beynin vicdanın gibi çürümediyse. O gün sarı bi pantolon giymiştin.
-sarı deil o halk dilinde ona hardal sarısı deniyorr
- sonuç olarak sarı! Ve bugün gördüğum seyi tahmin etmek eminim zor deildir. Sarı! Ah pardon halk dilinde farkli isimleri olsa da benim dilimdee acizlik rengi!
- öyle mi? Güzel! Ben acıktım kalk artıkta yemek yap. Ha merak etme mutfakta acizlik rengi yok deyip kalktıginda bana inanmadığı belliydi. Kapıdan çımak üzereyken
- öyle mi? Güzel! Diyip onu taklit ettiğimde bana dönüp kapıya yaslanarak sırıttı.
- yemek yapmamı istiyorsun ve mutfakta hic "acizlik rengi" yok haaa.?
-Aynen. Acele et yoksa dısaridan yemek söyleyeceğim. Ama kendime göre söylerim büyük ihtimalle cünkü seni unutma ihtimalim çok yüksek! Beni izleyerek karnını doyurmaya çalışırsin.
Dediğinde benim açılan ağzımı kapatıp yeniden açarak laf sokma çabalarımı dinlemeden arkasını dönüp cıkınca ağzımla bitlikte gözlerimde buyümuştü.Beni aç bırakaçaktı! Bir misafiri aç bırakacaktı. Zorla da olsa onun misafiriyim sonuçta ve o nasil davranılmasi gerektigini bilmiyordu. Ona öğreticektim! Bir misafir - hele ki bu misafir bensem- nasıl davranılması gerektiğini ögrenecekti....

Histerik HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin