"Dudakların da gözlerin kadar güzel"

102 43 25
                                    

Merhaba arkadaşlar.
Multi medyada karakterler var. Bir de çok sevdiğim bir şarkı. Yazdıklarımız arasında en uzunu bu bölüm oldu Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar ;)

Çarptığım şeye şaşkın gözlerle bakıyordum. Karşımda siyah tişörtlü, siyah pantolonlu ve buz gibi bir yüz ifadesi olan biri duruyordu. Bana amaçsız ve gereksizce, sinirli bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Evet o okulun popülerlerindendi. Peşindeki onca kızla göz göze bile gelmezken şimdi gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Ama bu sefer farklıydı sanki. Öylesine anlamlı, -bir o kadar anlamsız- bakıyordu ki hareket edemedim. Aniden sarsılıp kendime geldim. Bu öküzün trene bakması misali aptal bakışmaya bir son vermem gerekiyordu. Hemen kendime gelip gitmek için sağ tarafa doğru yeltendim. Adımımı attığımda kilitlendiğimi hissettim. Hiç bir yerim kıpırdamıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kafamı arkama çevirip Savaş ' a baktım. Bu da neydi? Güçlü kollar beni tutuyordu. Kolumu, böyle kas yığını bir vücudun nasıl bu kadar narin tutabildiğini düşünürken Savaş ' ın ağzından şu kelimeler döküldü;

"Şu an içimdeki sadistlik ruhunu bastırmaya çalışıyorum. Bir daha beni ve tüm kampı peşinde dolandırırsan emin ol o güzel gözlerini çok özleyeceksin." Dedi.

Evet cesurdum. Korkusuzdum. Canımı kimse yakamazdı benim. Ama bu cümleler karşısında tüylerim diken diken olmuştu. Sesindeki ciddiyet, gözlerindeki tehdit beni korkutmuştu. Korktuğumu belli  etmemeye çalışarak;

"Sen kimsinde beni tehdit ediyorsun?"

Dedim kaşlarımı çatarak. Savaş ise beklemediğim bir tepki vererek piç gülüşü yaptı. Dişleri, dişleri çok güzeldi. Ve gülümsemesi...

"Korktuğunu görebiliyorum. Belli etmemeye çalışırken ki çabanı da."

Bu sözler karşısında yüzüm kızarmıştı. Korktuğumu, kimsenin görmesini istemezdim. Kimseye üzüldüğümü, sevindiğimi göstermezdim. Ağlayacaksam bile herkesin içinde ağlamazdım. Çünkü ben güçlüydüm. Düşüncelerimden sıyrılmaya çalışıp harekete geçtim. Buradan ayrılmam gerekiyordu. Mira beni nasıl merak etmiştir. O, bana değer veren tek insan diyebilirim. Benim için kaygılanacak tek kişi Mira'ydı. Bu yüzden bana bişey olursa hiç düşünmeden peşimden geleceğine emindim. Daha fazla Savaş' ın değişik bakışlarına katlanamayıp buradan uzaklaşmak için ilerlemeye başladım. Bir adım, iki adım, üç adım derken arkamdan gelen sesleri aldırmadan yoluma devam ettim. Edemedim daha doğrusu. Bişey beni durdurmuştu. Evet Savaş 'tı bu. Kolumdan öyle sert tuttu ki, bir an kolum kopacak sanmıştım. Beni kolumdan tutup kendine çekti. Burun burunaydık. Yine sadece gözlerime bakıyordu. Ben de onun o simsiyah, ve aslında masum bir çocuğu andıran gözlerine bakıyordum.

"Sen, sen bana bir yerden tanıdık geliyorsun. Gözlerin çok tanıdık."

Bu söylediğine gülümsedim. Hangi insan bu kadar aptal olabilirdi ki? Aynı okuldaydık. Beni tanıması gâyet normaldi.

"Niye gülüyorsun?" Dedi kaşlarını çatarak. Cevap vermedim. Hâla aynı pozisyondaydık. Bana doğru iyice eğildi, eğildi ve daha dikkatli bakmaya başladı. Ben neler olduğunu anlamaya çalışırken, Savaş ' ın dudaklarıma baktığını hissettim. Bu nasıl bişeydi böyle? Kalbim; göt korkusundan, kurban bayramında kaçarken poposu deli gibi sallanan danalar gibiydi. Öylesine hızlı, öylesine sessiz atıyordu. Savaş tebessüm etti. Ve sonra dudaklarımda bişey hissettim.
Olamaz! Beni öpüyor muydu? Ben! Ben Efsane Kocabey buna nasıl izin verebilirdim? O beni öperken gözlerimin açık olduğunu, burnuma dolan parlak saçlarının kokusundan anlamıştım. Hemen onu ittirdim. Hayvan gibi bişeydi. Ona karşı çıkmak oldukça güç olmalıydı. Ittirdiğim anda, yüzümdeki sinirli ifadeyi bir süre izledi. Ve tekrar , o iğrenç ama bur o kadar güzel gülümsemesini yineleyip,

Barış'ın Efsane SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin