13. Bölüm

2.6K 153 15
                                    

Aşk Tadında Staj 13. Bölüm

Gözyaşlarımı artık tutmak kolay olmadı. Öyle bir akıyor ki tutana aşk olsun. Burnumdan kavis yapıp, fiyuuv dudaklarımda duraksayıp, hoop boynuma intihar. Yerde gözyaşlarımın arasında yüzen kalp parçaları. Arkamda kırgınlık ve şaşkınlıkla dolu birçok çift göz. Yerde bir çift topuk tıngırtısı. İçimde patlayan küfürler…

Beni böyle ağlatmaya hakkı yoktu. Rezil etmeye hakkı yoktu. Bunu hak etmemiştim. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Yapmıştım aslında. Onu severek en büyük hatayı yapmıştım ya zaten. Katıksız salağım ben, bile bile kaşındım.

Yatağa attım kendimi. Üzerimde gözyaşlarımdan eskimiş bir elbise. Neyse lan edebiyata gerek yok, üzgünüm işte. Küfürlüyüm, ağzım bozuk. Belki ondandır bu kadar üzülmem. Belki de Mert’i üzmemden.

Üzüldüm, kırıldım. Çok kırıldım hem de. Fakat kendimi üzmem beni fakıp atacak. Hiçbir işe yaramayacak. Toparlanmam kolay oluyor bazen. Neyse ki kolay oluyor, neyse ki. Gözyaşlarımı içime attım, artık güçlü bir kadınım.

*

Mutfakta attığım her adımla bana bakan gözler artıyor. Kalbim yerinden çıkacak. Ama bir şey eksik. Mert’in suçlayıcı bakışları yok etrafta. Onu geçtim Mert yok. Lan yoksa çocuk yataklara mı düştü üzüntüsünden?

Ben böyle şeyler düşünedurayım, masalardan mutfağa gelen iki insan evladı, biri Mert diğerini tanımıyorum, beni şoka uğrattı. Mert elini kızın omzuna atmış, kikirdeye kikirdeye geliyorlar. Kızın maşallahı var, taş gibi. Sinir katsayım tavan yapıyor. Neden yapıyorsa? Ben kimim ki? Dün yavşak gevşek dediğim adamı bugün kıskanmam ne kadar doğru olur? Kaybedince mi kıymetlendi? Yoo dostum yoo, bu sefer öyle olmayacak. Mert’i kıskanmadım ben, mutluluğunu kıskandım. Gerçi ona da hakkım yok ki. Dün onu üzdüm belki de. Belki ne kelime? Duygularını sikip attım adamın. Aldattım sayıyordur muhtemelen. Biz hiçbir zaman çift olmadık ki aldatayım onu. Gözümün içine baka baka gülüyor kızla. Kıskandırmak istiyor, intikam istiyor belli. Kıskanmıyorum ama Mert. İntikam alamazsın benden. Yeterince acı çektim ben. Fazlasını kabul etmez bu beden.

Kızın yalnız kalmasını bekledim, ama bana yapıştığı gibi yapışmıştı kıza. Bir yalnız bırakmadı ki herif. En sonunda gitti de kızı yalnız yakaladım. Köşeye sıkıştırmadım, kocaman gülümsememle elimi uzattım.

“Merhaba, Sinem ben!”

“Evim.” Yüzündeki samimi gülümsemesi olmasa kıza geçirirdim herhalde. Evim. Allah razı olsun bacım ismini bahşettin, sen olmasan ne yapardık biz? Ayrıca Evim nedir?!?

“Memnun oldum. Sen yenisin galiba?”

Sen yenisin galiba?’daki klasikliği bulunuz. Başka cümle kalmadı ya sanki.

“Evet yeniyim ya ben. Mert sağ olsun hiç yalnız bırakmadı beni ama.”

Hay Mert kadar başına bit düşsün de bitlen inşallah! Yok yok, iyi kız bu. Tipinden belli ya iyi aile çocuğu. Mert gevşek diye kız bitlenecek şimdi. Geri alıyorum.

“Neyse işime döneyim de azar yemeyelim. Memnun oldum Evim.” Kızın bir suratı düştü, ne dediysem artık? Memnun olmadı herhalde. Ne yapalım, kader.

Mert sürekli geliyor, Evim’in beline doluyor kolunu. Daha tanışalı kaç saat oldu insafsız. Bu kızı da bıktıracaksın. İnsanların bana karşı olan suçlayıcı bakışlarını kısa sürede yok etti Mert sağ olsun. Artık onu ayıplıyordu bu bakışlar. Bu bakışlar da çok biliyor ya zaten. Anca baksınlar.

Birden biri belime dokununca zıplayıverdim yerimden. Dönünce karşımda mutfakta çalışan bir çocuğu gördüm. Ne garip!

“Efendim?”

“Yeni kız sana alınmış.”

“Ne? Niyeymiş o?” Mert ne dedi kim bilir?

“Kızla dalga geçmişsin.”

“Yok öyle bir şey. Evim’den mi bahsediyoruz?”

“Evet ve hala dalga geçiyorsun.”

“Saçmalama ya ne dedim ben?”

“Kız r’leri söyleyemiyor işte, ismiyle dalga geçiyorsun.”

“Şaka yapıyorsun?”

“Gayet ciddiyim.”

“Lan ismi ne bu kızın?”

“Evriiiim.”

Haydi, al başına belayı. Lan kız meğer tanışırken Evvim demiş, ben Evim diye kabul edip geçmişim. Hiç de fark etmedim, vay anasını. Ben olsam ben de alınırdım.

Çıkışta ilk olarak Mert’in yanına gittim.

“Mert, konuşabilir miyiz?”

“Tabii, ne vardı?” Yumruk vardı canım, ister misin?

“Özür dilerim. Yaptığım çok kötüydü ama istemeden oldu. Seni kırdığımın farkındayım…”

“Ahaha olur mu tatlım, kırılmadım ki ben. Ben önemsiz şeylere üzülmem. Değer vermediklerime de.”

Tatlım? Önemsiz? Ben senin ananı bacını?! Ağzımdan çıkansa: “Ha?”

“Takma bebeğim ya.”

Yanağımdan makas aldı ve gülerek yanımdan ayrıldı. Ve beni asla yalnız bırakmayan kadim dostlarım küfürlerimle baş başa bıraktı.

Ben de küfrederek Evim, aman Evrim’in yanına gittim.

“Evrim?”

“Efendim?”

“Ya kusura bakma…”

“Hiç önemli değil canım benim.”

“Konuşmama izin ver lütfen. Ben bilmiyordum, çok üzgünüm. Asla dalga geçme gibi bir niyetim yoktu.”

“Sen zaten öyle bivine benzemiyovsun Sinem. Başta alındım ama boşuna alındığımı favk ettim. Önemli değil.” dedi ve gülümsedi. O an onu çok sevdim. Bu kızı cidden çok sevdim. Bana da sarıldı zaten. Ben de ona sarıldım. Bu kız Mert ile, Mert de bu kız ile mutlu olacaksa birlikte olsunlar, hak ediyorlar.

Ne kadar alçak gönüllüyüm, kahretsin.

Ben böyle kuş kadar hafiflemiş bir şekilde odama dönerken Doruk’la karşılaştım. Gözlerimi karşıya dikip yürümeye devam ettim. Etmeye çalıştım daha doğrusu. Bir elinde içkiyle kolumdan sertçe çekti.

“Bıraksana be!”

“Özür dilerim Sinem.” M’leri uzatarak söylüyordu. “Böyle olsun istemedim.”

“Bırak dedim! Canımı acıtıyorsun.” Klasik dizi repliğiydi, ben pembe dizi gibi hayatı hak edecek ne yapmıştım?

Ne yaptığının farkına varır gibi şaşkınca eline baktı, gevşetti. “Özür dilerim… Ben, özür dilerim.”

“Git karşımdan.”

“Özür dilerim…” Derken dudağıma yaklaştı. Onu göğsünden itekledim. Bir daha öpmeye kalkışmıştı. Beni bir daha öpmeye kalkıştı! Suratına geçirdiğim tokatla onu eli yüzünde, yalnız bıraktım.

O, bu tokattan daha fazlasını hak etti.

Aşk Tadında StajHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin