Artık çok az kalmıştı. Batuhan'ın hâla unutmadığı o söz... Yıllar öncesine ait o minik kız sesi hâla kulaklarında çınlıyordu. Nasıl bir aşktı bu? 7 yıldır tükenmek bilmeyen bu hasret o küçük çocukla beraber büyümüştü. O gün 04.07.2009 Cumartesi günüydü. 4 gün sonra Batuhan'ın doğum günüydü. Odasının duvarındaki asılı takvime bir çizik daha attı ve kendi kendine ;
- Çok az kaldı sevgilim... Çok az. Geliyorum sana.
Dedi.
Peki Zeynep? O hatırlıyor muydu Batuhan'ın doğum gününü? Bu nadide armağanı Batuhan'a layık görebilecek miydi?
Batuhan onun için İstanbul'dan bir lise kazanmış ve buraya taşınmaları için ailesine yalvarmıştı. Ne yapıp edip İstanbul'da Kadıköy'e taşınmaya ikna etmişti babasını ve annesini. Günler, saatler, dakikalar geçmek bilmiyorken takvim 07.07.2009'u gösteriyordu. Saat ise 23.15. Batuhan bu büyük heyecanla bütün gün odasında oturdu ve düşünüp durdu. Tamam buluşacaklardı ama saat kaçta? Hiçbir şeyden haberi yoktu, bir gün belirlemişti Zeynep o gün bi yerde buluşacaklardı. Ama saat kaçta? Yatakta düşünüp dururken Batuhan, kendi kendine ;
- Ben onu yıllarca beklemişim. Sabah giderim Galata Kulesi'nin önüne akşama kadar beklerim onu.
Dedi. Böyle Zeyneb'in gözlerini, elini ilk tuttuğu anı, o vedalaşmalarını düşünürken uyuyakaldı yatağında.- Oğlum! Haydi kalk bak saat kaç olmuş sen hâla uyuyorsun.
- Ya anne bi beş dakika daha uyuyayım ya n'olur.
- Bence bu gün uyumak istemezsin.
- Oha! Saat 10.30 olmuş anne insan bu saatte mi uyandırır. Biraz daha erken uyandırsan ya.Dedi ve yataktan fırladığı gibi banyoya koştu Batuhan. En geç saat 12.00 da orda olması gerektiğini biliyordu. Banyosunu yaptı. Yeni yeni çıkmaya başlayan bıyıklarını ve diğer tüylerini aldı. Elini yüzünü yıkadı ve doğruca gardırobuna koştu. Dolaptan yeni aldığı beyaz tişörtünü, altına buz rengi kot pantolonunu ayakkabı olarak da beyaz ayakkabısını giydi. Allah Allah daha evin içindeydi. Vallahi annesi görse onu gebertirdi. Heyecandan olsa gerek giydiği ayakkabılarını annesi görmeden çıkardı dolabına koydu ve doğruca mutfağa koştu. Annesinin hazırladığı kahvaltının başına oturunca adeta gözleri döndü Batuhan'ın.
- Anne bu gün çarşamba değil mi?
- Evet kuzum. Ne oldu?
- İşe neden gitmedin. İş bi yana neden bu kadar ihtişamlı bi kahvaltı hazırladın ki?
- Oğlum bu gün izin aldım bi kaç işim var onları halledeceğim. Sen de güzel güzel kahvaltı yap diye hazırladım işte. Kötü mü yapmışım istersen hemen toplayayım ne dersin?
- Yok yok anne aman. Zaten ayda yılda bir böyle güzelliklere şahit oluyoruz. Bırakta tadını çıkaralım değil mi.
Dedi ve güldü Batuhan. Sonra ne mi oldu? Günlerdir annesinin yemek getirmesini bekleyip aç kalmış aslan yavrusu gibi dadandı kahvaltıya. Afiyetle bir güzel kahvaltısını yaptı. Sonra odasına gidip yeni aldığı parfümünü sıktı. Mâlum özel gün. Telefonunu, anahtarını, ve bu an için biriktirdiği parasını da alarak hızlı adımlarla kapıya doğru yöneldi.
- Görüşürüz anneee!
Diye bağırdı Batuhan kapının ağzında ve evden çıktı. Hızla Kadıköy Kabataş arası vapur seferlerinin yapıldığı iskeleye doğru gitmeye başladı. Akbil'ini bastı ve içeri girip vapuru beklemeye başladı. Ve sonunda vapur gelmişti. Hızla vapura doğru ilerledi içeri girdi ve kendine ikinci kattan bir yer buldu. Geçti hemen oturdu. Yaklaşık 10 dakika sonra Kabataş'a vardı. Gözlerindeki heyecan hızla büyüdü ve çok şiddetli bir hâl aldı. Vapurdan indikten sonra Beşiktaş'a doğru yürüdü ve bir otobüse binerek Beyoğlu'na doğru yol aldı. Zeynebi görünce ne yapacağını hakkında düşünceleri iyice karmaşık bir hâl almıştı. Otobüsten indiğinde Galata Kulesi'ne doğru hızlı bir adımlarla yürümeye başladı. O kadar heyecanlanmış olacak ki anlından akan ter uzaklardan bile belli oluyordu. Galata Kulesi'nin bütün ihtişamı gözler önündeydi bu yükseklikteki muazzam bir yapıta şahitlik yapmak Batuhan'ın gözlerini adeta büyülemişti. Bir kenara geçti ve oradaki çınar ağacının altında oturmaya başladı. Etrafta güzelliği ile göz büyüleyecek bir kız görünmüyordu. Bu nedenle Zeyneb'in henüz gelmediğini düşünerek cebindeki sigara paketini almak üzere bir hamle yaptı Batuhan. Elini cebine doğru götürdü ve Parliament sigarasından bir dal aldı ve ağzına yerleştirdi zehrini. Çakmağıyla tek bir basışta kıvılcım ve gazın birleşiminden doğan ateşi sigarasına doğru yöneltti. Derin bir nefes çekti ve verdiği nefeste duman vardı. Bekleyişe geçti Batuhan. Zeyneb'in geleceğini biliyordu ama yine de gelmeyeceğine olan inanmayışı onu etkisi altına almaya başlamıştı. Kendi kendine ;
- Ya gelmezse?
Diye geçirdi Batuhan. Ama Zeynep sözünü tutardı. Geleceğim dediyse gelirdi. 7 yıl önceki sözler hâla hafızasında kazıldıydı. Sadece o sözler değil. Zeynep'e yazdığı şiirler, onunla kurduğu hayaller, ona biriktirdiği mutluluklar odasının kenarındaki bir deftere kazılıydı. Bekledi, bekledi, bekledi... Ama Zeynep gelmemişti. Kendi kendine tekrar düşüncelere daldı.
- Ya gelmişse de ben onu tanıyamadıysam. Ama gelmiş olsa tanırdım, yaşlanmış olsa bile o güzel yüzünü tanırım ben. Yıllardır gözümün önünden gitmiyor sonuçta.
Saat 14.24'ü gösterdiğinde miğdesinden gelen guruldamayız irkildi ve karşıdaki kafeye doğru ilerledi. Bir simit bir bardakta çay aldıktan sonra oturdu bir güzel karnını doyurdu. Hesabı ödedi ve eski yerine geri döndü. Zeynebi düşünürken o ağacın altında uyuyakalmıştı. Rüyasında Zeynep'in geldiğini ve Galata'nın önünde dakikalarca ayrılmadan sarıldıklarını gördü. Doya doya öpüyordu gözlerinden, el ele tutuşup altını üstüne getiriyorlardı İstanbul'un. Tam o sırada ona birinin dokunmasıyla kendine geldi Batuhan.
-Pardon siz de mi birini bekliyorsunuz?
Dedi güzel ve ince bir kız sesi.
- Şey... Şey ben dalmışım ya.
- Sorun yok. Eminim güzel bir rüya görüyordun. Yüzündeki sırıtmadan belliydi.
- Evet birini bekliyorum da. Onun geldiğini görmüştüm.
Dedi ve gülümsedi Batuhan.
- Bende birini bekliyorum. Sabahtan beri buralarda dolaşıyorum ama gelmedi. Oysa gelecekti.
- Kimi bekliyorsun?
- Sevgilimi.
- İsmin neydi?
- Burcu. Senin?
Bunun üstüne büyük bir hayal kırıklığı yaşadı Batuhan. Oysa... Zeynep olmalıydı o. Ama yine hüsran. Batuhan Galata'ya doğru bakarken gözleri daldı ve Burcu'nun dokunmasıyla irkildi.
- Hey orda mısın?
- Evet evet burdayım. Şey ben de Batuhan. Memnun oldum.
- Ben de memnun oldum. Şey peki sen kimi bekliyordun?
Dedi Burcu utangaç bir tavırla.
- Bilmiyorum...
- Nasıl bilmiyorsun ya?
- Aslında biliyorum. Kim olduğunu biliyorum. Kimim olduğunu bilmiyorum.
- Kusura bakma Batuhan ama pek anlamadım. Baştan anlatır mısın?
- Ya bak. Ben daha 7-8 yaşlarında bizim mahalleye bir aile taşındı kızlarının adı Zeynep. Zamanla biz birbirimizle kaynaştık. Tabi o zamanlar Ankara'da oturuyoruz. Bir iki yıl ya geçti ya geçmedi. Zeyneb'in babasının tayini çıktı İstanbul'a geldiler. Nasıl desem yani o benim çocukluk aşkımdı diyebilirim. Herneyse işte onların eşyaları kamyona yüklenirken biz de onunla vedalaşıyorduk. Birbirimizi sevdiğimizi söyledik, aşık olduğumuzu... Sonra bana " 15 yaşına girdiğin gün Galata'da buluşalım. Bekle beni orada." Dedi. Bu gün de benim doğum günüm, 7 yıl önce verdiğim sözü tuttum ve buraya geldim onu bekliyorum... Öyle işte.
- Oha! İnanmıyorum. Geleceğine eminim böyle bir anı unutmaz. Unutamaz yani. Bence sen bekle gelecektir.
- Umarım öyle olur.
Dedi ve gülümsedi Batuhan. Onlar öyle konuşmaya daldıktan sonra Burcu ;
- Neyse ben gideyim artık. Geleceği yok bunun.
Dedi ve vedalaştılar. Burcu gittiğinde saat 17.05 olmuştu. Zeynep hala gelmemişti.Batuhan büyük bir çöküntü ile viran olan heyecanını da yanına aldı ve uzaklaşmaya başladı Beyoğlu sokaklarından.
Aslında pek de uzaklaşıyor sayılmazdı. Kulenin etrafında dönüp dolaşıyordu. Zeynep'in gelmeyişi onu yıkmıştı adeta...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL
RomanceÇocukluktan sulanmaya başlanmış bir fidan sizce ne kadar gür bir çınar olabilir? Küçük yaşta tanışan ve zamanla birbirlerinde aşık olan Batuhan ve Zeynep'in yolculuğu... Bu iki çiftin evcilik oyunlarından aşk dolu bir yuvaya yolculuğu sizce ne kada...