Pişmanlık

73 9 12
                                    

Sabah saat 10:00'u gösteriyordu. Batuhan yatağının yanındaki çalar saatin sesiyle birden yataktan fırladı. Gözlerini açmaya çalıştı ama açılmadı bu yüzden elleriyle birlikte gözlerini ovaladı. Zeynep ile buluşmasına yalnızca 4 saat kalmıştı.Bu yüzden büyük bir heyecan ile ve aceleyle banyoya doğru koştu ,hemen üstünü çıkardı ve kendini ılık suların altına bıraktı. Bunu her zaman yapardı suyun altına kendini atıp düşünmek ona çok iyi geliyordu. Size de öyle gelmiyor mu? Bence de öyle. Hiç ayağınızı banyodaki su dolu kovanın içine sokup saatlerce düşündüğünüz olmadı mı? Neleri mi? Yaşantınızı, yaşadıklarınızı, yaşayacaklarınızı ve yaşamak istediklerinizi... Kendinize hiç sormuyor musunuz?  Kendinizi hiç sorgulamıyor musunuz? Batuhan bunu hep yapıyor. Belki 10 dakika, belki de birkaç saat... Düşünmek herkese çok iyi gelir. Düşünmek hayatınıza yol verir, geleceğinizi belirler. Bu düşüncelerle birlikte güzel bir duş aldıktan sonra Batuhan duştan çıktı. Saçını kuruladı ve annesinin ona yeni aldığı fön makinesi ile saçını yaptı. Siyah pantolonunu ve beyaz tişörtünü giydi. Aceleyle hemen annesinin yeni hazırlamış olduğu kahvaltı sofrasının başına geçti. Sabahın ve günün en önemli beslenmesi olan kahvaltısını yaptı. Artık yola koyulmuştu. Buluşma yerine gitti bekledi, bekledi, bekledi...saat 14.00'ı çoktan geçmişti. Ne gelen var ne de giden...

Zeynep'in ağzından ;
Dün Batuhan'la beraberdik. Güzel vakit geçirdik,iyi hoş. Belkide ben pek iyi vakit geçirmiş sayılmam. Bilmiyorum biraz garip. Bunca yıl beni bekledi ve ben de onu bekledim. Belkide tam anlamıyla bekleyemedim. Batuhan'a sorsak benimle tekrar buluşana kadar tek bir kıza bile kafasını kaldırıp bakmamıştır. Ama ben, ben öyle değilim işte... Çoktandır bir sevgilim var ve sanırım onu seviyorum. Dün oraya neden gittim bilmiyorum ama bir şey benim oraya gitmemi söyledi. Sanki zorla itti beni. Gittim ama neden sarıldım, neden akşama kadar hoş vakit geçirdim bilmiyorum, neden... Şimdi ben ne yapmış oldum? İki adamı aynı anda aldatmış mı oldum yoksa kendimi kandırmış mı oldum? Bir yerde sevdiğim o adam diğer tarafta beni yıllarca beklemiş bi adam. Ne yapacağım hiçbir şekilde bilmiyorum. Biri bana yön göstermeli, hata mı yapıyorum doğru mu yapıyorum bilmiyorum hata yapıyorsam ne kadar hata yapıyorum hepsi mi hataydı? Sanırım 10 – 15 aydır birlikte olduğum bir adam var. Galiba onu çok seviyorum. Ben Batuhan ile buluştuğumda beni evde hasta zanneden bir sevgilim var. Ben nasıl bir kızım böyle, ben nasıl bir insanım, ben o kadar masum birine nasıl böyle büyük bir kötülük yapabiliyorum. Yaptığımdan o kadar pişmanım ki bugün gitmemeye karar verdim, yine aldattım Batuhan'ı, yine kandırdım onu. Tıpkı dün olduğu gibi... Acaba beni affedebilecek mi? Bir daha nerede görüşebiliriz ki sanki? Telefon numaramı da vermedim, nerede oturduğumu da söylemedim, nerede okuduğumu da söylemedim beni nasıl bulabilir ki?
Kimi kandırıyorum ben? Dünya kücük eğer kaderinde gerçekten o varsa bir gün elbet mutlaka karşılaşırsınız, tıpkı bende olduğu gibi... Yıllar sonra tekrar sarıldı bana ve ben bütün duygusuzluğumu kollarıma yükleyerek karşılık verdim acımasızca. O kadar kötüyüm ki, helak ettim yılların düşünü. Bir hayali daha yıktım yutkuna yutkuna... O beni affedecektir ama ben kendimi affetmeyeceğim!

Batuhan'ın ağzından ;
Bu gün o kadar büyük bir heyecanla atladım ki yataktan evden çıkışımı bir görseydiniz hayret ederdiniz... Öyle mutlu uyandım ki bu sabah hiçbir şey beni üzemez dedim. Ama öyle olmuyormuş işte... Hayat sürekli bize mi çalışacak? Ne alıp veremediği var ki bizden? Neden sürekli bizimle oynuyor, sanki dalga geçermişcesine? Hayatı mı suçluyorum yoksa Zeynep'i mi bilmiyorum. Sizce hangisi suçlu? Bence ben suçluyum. Aptalca bir çocukluk hevesine inanıp yıllar sonra tekrar hayalimin karşısına çıktım... Aptallık mı yaptım bilmiyorum, çok mu sevdim onu da bilmiyorum. Aslında o kadar da kötü düşünmemek lazım. Belki hastalanmıştır, belki daha da kötüleri olmuştur Allah korusun. Hani derler ya cahilliğine verin diye ; saflığıma verin. Hani derler ya çocukluğuna verin diye; Çocukluğuna değil çocukluğumu verin... Verin de o kapıdan aşağı inmeyeyim. Verin de ona kollarımı tekrar açmayayım. Bana pişmanlıklarımı verin...
Bakın ne oldu sabahın köründe alelacele kalktım yataktan. Fırladım evden, ama ne oldu? Yine kandırıldım... Bekledim, bekledim, yine olsa yüne beklerdim... Geleceğini bilsem o ağacın altında saatlerce beklerdim. Dünya bizim etrafımızda dönmüyor maalesef... Şimdi ne mi yaparım? Evime giderim, odama çıkarım, kapıyı kilitlerim, yatağıma kafamı gömerim, saatlerce rüyalarıma girmesini beklerim... Siz sanki farklı bir şey yapardınız. Kusura bakmayın ama hayat bazen kalkmaya yeltendiğin sırada sırtına binen bir yük gibidir... Eğer seven bir erkeksen, eğer dünyada o sayılı kişilerden biriysen, eğer seçilmişsen, seçilmiş derken; iyi bir şey değil bu... Kısaca dünyadaki yalnız kişilerdensen kafanı duvarlara vura vura ağladığın her saniye sana pişmanlık olarak geri dönüyor. Diyeceğim o ki; bu yolda kandırılmak da var...

MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin