Öyle güzel sarıldılar ki aşk bile onları seyretti... Yıllar sonra bir araya gelen iki güzel hayal şimdi bir aşkta buluştular. Bu Nasıl bir özlemdir ki doyasıya sarılmak kelimesini iliklerine kadar işlediler birbirlerinin. Yolda gidenler durup izliyordu onları adeta. Varoluşundan bu yana en hiddetli aşka tanık oluyordu Beyoğlu sokakları. Galata bile Kız Kulesi'ni bırakıp onlara çevirmişti suretini. Tan vaktinin kızıllığı yeniden ışık kazanmıştı. Siz düşünün artık bu ne güzel sarılmadır... Birinin bu sessizliği bozması gerekiyordu. Gökyüzünün bile bozamadığı bu sessizliği Batuhan bozdu ;
- Yıllardır unutmamışım kokunu, gelmeyeceksin sandım.
Diye fısıldadı usulca Zeynep'in kulağına.
- Ben de öyle... İyi ki buradasın, nasıl özledim bir bilsen.
Batuhan elini Zeynep'in belinde kavradı ve ;
- Gel bi yere oturalım azıcık, insanlar bize bakıyor.
Dedi. Zeynep'te olur anlamında başını salladı ve Zeynep'in yıllar sonra tekrar Batuhan'ın elini tutmasıyla beraber yürümeye başladılar. İleride bir yere oturdular.Batuhan elinde tuttuğu sigarasını ağzından indirdikten sonra bir soru sordu ;
- Neden Galata'yı seçtin buluşmak için?
Zeynep başını yaslandığı omuzdan kaldırarak gözlerini Batuhan'ın gözlerine dikti ve yanıtladı ;
- 1500 yıl önce gözetleme kulesi olarak yapılmış. Kendisine nice isimler konmuş. Birisi gelmiş sen zindan ol demiş Galata'ya. İstanbul'un azılı mahkumlarını gövdesinde barındırmış. Birisi sen yangın çıkarsa haber ver demiş. Yangın haberi vereyim derken 2 büyük yangın geçirmiş. Birisi sen rasathane ol demiş. Gemileri uçuracak şiddette bir fırtına yaşamış. İki büyük deprem yaşamış. Birisi gözetleme kulesi ol demiş. 5 savaşa şahit olmuş. Yıkılmamış. 1500 yıl boyunca hasar almış, incinmiş, kırılmış ama yıkılmamış... Sonra bir gün Boğaz'ın ortasında bir deniz kızı görmüş. O kibiri, o İstanbul'a tepeden bakışı anında yerini buruk bir hüzne bırakmış. Kız Kulesi Boğaz'ın ortasından bütün ihtişamını şermiş İstanbul'un en kibirli oğlanına. Kendini beğenmiş Galata bile denizin ortasındaki ufak bir adaya oturan zarif deniz kızına aşık olmuş. Ama gel gör ki önünde koskoca bir Boğaz ve irice bir kara parçası varmış. Bu nedendendir ki asırlardır birbirlerine uzaktan martıların selamıyla anlatmışlar aşklarını. Gördüğü savaşlar bir yana, yaşadığı fırtınalar bir yana, sarsıldığı depremler bir yana, tutuştuğu yangınlar diğer bir yana tarihin en büyük aşkını yaşamış. Tarihin en şiddetli yangınını asırlarca kalbinde barındırmış ama yine de yıkılmamış. Böylesine aşık bir oğlan varken İstanbul'un hangi güzelliği bizim aşkımıza şahit olmaya layık olabilirdi ki?Bu cevabın üstüne Batuhan cebindeki kağıt parçasını çıkardı ve Zeynep'e uzattı.
- Bunu gece oku olur mu?
Zeynep mutlulukla dolu suratına hafif bir tebessüm daha ekleyerek başını evet anlamında salladı ve kağıdı cebine koydu.Hava iyice serinlemişti. Akşamüzerinin kızıllığı yerini yıldızların parıltısına bırakmıştı. Artık veda vaktinin geldiğini ikisi de biliyordu. Zeynep ;
- Geç oldu, eve gitsem iyi olacak.
Dedi. Batuhan'da omuzuna yaslanan o güzel kızı kaldırdı yanağından bir öpücük aldı ve ;
- Ben seni eve bırakayım.
- Hayır bitanem gerek yok sen eve geç kalma benim evim zaten çok yakın.
- Peki o zaman.
Dedi Batuhan ve vedalaştılar ikisi ayrı yönlerde giderken Zeynep arkasından bağırdı ;
- Yarın yine aynı yerde!
Batuhan içten ama sessiz bir kahkaha attı ve ;
- Bu sefer bir saat söylesen çok iyi olacak. Saat 2 uygun mu?
- Tamam, olur.
Dedi Zeynep ve el salladı. Batuhan eve kendini attığında saat 22.00 olmuştu.
Annesinin sesi hiç eksik olur mu kapıda...
- Oğlum Allah aşkına nerede kaldın? Saat kaç oldu baksana.
- Anne geldim işte.
- Hayırdır yüzündeki neşe biraz fazla görünüyor.
- Ya anne yok bişey. Hadi ben odama çıktım...
- Hadi öyle olsun bakalım.Batuhan kendi kendine düşünürken Zeynep'in telefon numarasını almadığını anladı. Nasıl unuturdu böyle bir şeyi. Gece mesaj da atamayacaktı ama en azından yarın buluşacaklardı. Yarın alırım numarayı diye geçiştirdi kendisini Batuhan.
Zeynep eve gider gitmez koşarak odasına çıktı. O kadar heyecanlıydı ki annesini bile öpmeden girdi odasına. Annesi neler olduğunu anlamadan her şey bir anda olup bitmişti. Odasına girer girmez cebindeki kağıdı aldı ve yatağa attı kendini. Kağıdı açtı... Satırları okumaya başladı...
Merhaba deniz kızı...
Ben Avrupa'nın en görkemli oğlanı,
Sen Marmara'nın en zarif ceylanı...
Ben İstanbul'un gururu,
Sen Boğaz'ın en güzel kızı...
Şimdi söyle, sen bu kadar güzelken,
Neden sevmeyeyim seni?
Nasıl sevmeyeyim seni?
Beni diktiler bir tepeye,
Galata dediler ismime...
Seni döşediler en güzel taşlarla,
Boğaz'daki ufacık bir adaya,
Kız Kulesi dediler ismine...
Yüzyıllardır bu şehrin aşıklarını seyrediyorum Deniz kızı...
Bir ömürdür de İstanbul'un en asi kızını.
Aşığım sana ama sarılamıyorum...
Özlüyorum seni ama yanına gelemiyorum...
Ah şu taş duvarlar bir dile gelse sevgilim.
Gör bakalım ne çok seviyorum...
Aramıza koymuşlar bir nehir,
Ayaklarımızı çalmış bizden kader, sarılmayalım diye...
Ellerimizi çalmış bizden padişah, elini tutmayım diye...
Her bişeyimizi çalmışlar da,
Bu büyük aşka mani olamamışlar...
O kadar savaş gördüm sevgilim.
Hiç birinde yıkamadılar kalbimi.
Şimdi bir senin savaşın mı yok edecek,
Bu asrın oğlanını...Seni Seviyorum...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL
RomantikÇocukluktan sulanmaya başlanmış bir fidan sizce ne kadar gür bir çınar olabilir? Küçük yaşta tanışan ve zamanla birbirlerinde aşık olan Batuhan ve Zeynep'in yolculuğu... Bu iki çiftin evcilik oyunlarından aşk dolu bir yuvaya yolculuğu sizce ne kada...