Kız asla unutamamıştı ve unutmayacaktı. Neden terketmişti ki kendisini? Sebepsiz yere ve ardına bakmadan...
Onu ormanda tek başına bırakmış ve gitmişti, hüzün içerisinde ve soğuktan tir tir titreyerek.Ama nede olsa dayanacaktı, çünkü hamileydi ve içinde onun dölünden bir bebeği taşıyor, onu hissediyordu. Bebek hızla büyüyordu. Diğer bebekler gibi değil; yerinde duramıyor, sürekli annesinin karnında dönüp duruyordu.
Kızın hergün büyüyen karnı kendisini endişelendiriyordu, zira ailesi bunu öğrenecek olsa bu bebeği asla doğurmasına izin vermezdi. Saklamalı ve hiç kimsenin haberi olmadan doğurmalıydı.
Kız her gece Rüyasında onu görüyordu:
Şeytan kıza yaklaşıyor, yavaşça karnını okşayarak;
- çocuğumu kimseye gösterme, ona iyi bak!
Diyordu.
Kız her nekadar ona sormaya çalışsada nereye gittiğini ve neden gittiğini bir türlü fırsat bulamadan uykusundan sıçrayarak uyanıyordu.
Beş ay geçmemişti ki, kız bir yaz gecesi uykusundan sancılar içerisinde uyandı.
Sancısı dayanılamayacak kadar fazlaydı. Kendisini bağırmamak için zor tutuyor, yavaşça yatağından kalkıp hazırlanıyordu. Gitmeliydi; hiç kimsenin duymayacağı, görmeyeceği bir yere, Ormana.
Kız güç bela ormana ulaşabilmişti. Sancı içerisinde kıvranarak yere uzandı ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Bu arada güneş yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamış, ormana ürkütücü bir sis çökmüştü. Kızın çığlıkları karşısında uyanan hayvanlar oradan hızla uzaklaşıyorlardı. Bu havada bir farklılık vardı; kızın can çekişmelerinde, çığlık atışında ve doğacak olan bebekte.
Kız var gücüyle ıkındı...
Acıyla yüzünü sağa, çalılıklara çevirdi ve işte o an, orda onu gördüğüne yemin edebilirdi; bebeğinin babasını, aşık olduğu şeytanı.
Lakin bir hayal gibi gördüğü kaybolup gitti ve kız ormanda yalnız başınaydı.
Kısa süre sonra biraz acı ve bol çığlıklardan sonra ormanı tiz bir çığlık sardı. Bu çığlık öyle bir çığlıktı ki, duyan her canlı nereye kaçacağını bilemiyor, korku içerisinde olanca hızlarıyla uzaklaşıyorlardı. Bu çığlık yeni doğan bir şeytanın çığlığıydı ve bundan sonra dünya asla eskisi gibi olmayacaktı.
Kız bebeğini hasretle kucağına alıp öpmeye başladı. Çok güzel ve masum bir kız bebeğiydi.
Altın gibi parlayan saçları ve gri gözleriyle inanılmaz bir güzellik vardı bebekte. Kız bebeğini kucaklayarak ormanın derinliklerinde kayboldu. Artık evine dönemezdi, o kasabada yaşayamazdı. Gitmeli ve kızını kimseye göstermeden büyütmeliydi.
***
Kızı ve çocuğunu gören bir daha olmamıştı. Kasabasını, evini ve kardeşlerini terketmiş, bir gece evden çıkıp gitmişti. Kimisi onun şeytan tarafından öldürüldüğünü söyledi, kimisi farklı bir kasabadan olan sevgilisiyle kaçtığını...
Lakin kız bebeğini alıp ormanın derinliklerinde, ıssız bir yerde küçük ve eski bir kulübeye yerleşmişti. Nekadar da metanetli davranmaya çalışsada evini ve ailesini sürekli özlüyordu ama onu geri dönmekten alı koyan bir bebeği vardı. Kasabaya dönse bile nasıl açıklayacaktı, ne diyecekti bebeği hakkında?
Gidemez, evet asla geri dönemezdi. Burda kızıyla birlikte kalmalı, onu büyütüp başka kasabalara, şehirlere gidip yaşamalıydı. Peki kader onlara nasıl bir ağ çizecekti, hayalleri gerçek olacakmıydı?..
Kızın bebeği çok uslu ve güzel bir kızdı. Tüm gün boyunca uyuyor, gece boyunca uyumuyordu. Acayip olan şu ki, bebek gece oldumu yerinde duramıyor, sürekli hareket ediyordu. Kız uykuya daldığında bazen bir ses duyup uyanır ve kızını yatağında bulamazdı. Telaşla arar ve sonunda kendisini tek başına, karanlık bir odada, pencere önünde dışarı bakıp bir şeyler mırıldanırken bulurdu. Kız bu durumdan çok korkardı. Bebeği yaşıtlarına göre çok hareketli ve gittikçe hızlı büyüyordu. Gündüz çok uslu ve uysal oluyor, lakin gece oldumu yerinde duramıyordu.
Kız bir akşam çok farklı bir geceye uyandı ve hayatının en korkunç gecesine şahit olacaktı...Her yer kan içerisindeydi. Duvarda, yerde, kapılarda...
Kız bir defa daha dehşete düştü. Yavaşça, ses çıkarmadan ilerliyor, korkuyla etrafına bakınıyordu. Kim yapmıştı bütün bunları, kızı nerdeydi?
Kız ilk defa bukadar korkmuştu.
Odanın kapısını yavaşça açtı, diğer odaya girdi. Aman Allahım!!!
Kız bir çığlık atarak yere düştü.
Yere düşer düşmez elinde bir ıslaklık hissetti, iyice ellerine bakınca ıslaklığın kan olduğunu anladı. Odada onlarca hayvan leşi vardı; vahşi kediler, köpekler, rakun ve bir çok hayvan.
Hepsi ölüydü ve donuk gözleriyle kendisine bakıyorlardı.
Kim öldürmüştü bunları ve bunlar buraya nasıl gelmişti?
Sağ taraftan gelen tıkırtıyla kız başını o tarafa çevirdi. Orada, pencerenin altında bit karartı vardı, parlayan kırmızı gözleriyle kendisine bakan küçük bir karartı.
Kız korkuyla yerinden doğruldu ve yavaşça karartıya yöneldi. Gözleri karanlığa iyice alışmıştı. Dikkatlice karartıya baktığında bu karartının küçük bebeği olduğunu anladı. Hızlıca diz çöküp bebeğine baktı; korkmuştu ve mahçup bir edayla annesine bakıyordu. Bütün bunları omu yapmıştı? Kız bir türlü anlayamıyordu.
Bebeğini kucağına alarak:
-"sakin ol! Sana birşey olmayacak bebeğim, kimse sana kızmayacak. Benim güzel bebeğim." diyerek onu bu korkunç odadan çıkardı. Bebeğin tüm vücudu kanlar içerisindeydi. Gözleri hâlâ alev alev parlıyordu.
Yoksa bu bebek babası gibi bir şeytanmıydı?Emeğe saygı!
Rica ediyorum hikayeyi okuduktan sonra oy verin. Yarışma için her bir oyunuz önemli. ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aswang | Karanlıkta Kal
VampireHer şey koyu karanlık summit ormanında başladı. karanlık ormanın derinliklerinde, küçük bir kulübede dünyaya açıldı. Baştan çıkarmak en büyük silahıydı, O gündüz insan, gece Şeytanďı. Göklerde Belaya kanat çırpan kargalar misali, süzülerek 'Ölüm' ge...