Hava iyice kararmıştı. Vakti gelmiş olmalı, bedenim kan ihtiyacını gidermeliydi. Bu gece içeceğim kan, gelecek aya kadar vücduma yeterli enerjiyi sağlayabilirdi. Kan bir uyuşturucu gibi bedenimi ele geçire bilirdi. Fazladan kan büyük bir kıyımı beraberinde getirebilir ve bu benim felaketim olurdu.
Kapşonlu montumu üzerkme geçirdikten sonra kendimi dışarı attım ve doğruca ormana doğru yol almaya başladım. İlerlerken kimsenin beni görmemesi için dua ediyordum. Eğer sokakta kimsevikler olmasaydı kartala dönüşüp ormana uçardım lakin herkesin içinde kartala dönüşmek benim bir daha Alaskada yaşayamayacağımın bir başlangıcı olurdu.
-Hey!
Gelen ses ile tüm düşüncelerimden irkilerek sıyrıldım. Kahretsin. Biri beni farketmiş olmalıydı. Başımı yere eğerek yavaşça arkama döndüm.
-Evet?
Karşımdaki kişinin sadece ayaklarını görebiliyordum.
-Sen bu saatte nereye gidiyorsun?
Herhalde bir polis memuru olmalıydı. Ah Tanrım, bundan nasıl kurtulacaktım?
-Şey, alış veriş yapacaktım memur bey.
Polis sessizce durmuş beni süzmekteydi. Acaba anlamışmıydı? Anlamışsa tek çaresi onu öldürmekti.
-Hemen kafanı kaldır!
Ses tonu oldukça ciddi ve endişeliydi.
Kesinlikle anlamıştı ve bundan kurtulmamın tek çaresi çekiciliğimi kullanarak onu bir yerde öldürmekti.
Şuana kadar en şehvetli bakışımla kafamı kaldırarak polis memuruna baktım. Yüzümü, özellikle gözlerimi görünce şok olmuşa benziyordu.
-S-sen normal degilsin.
Ahh yazık olacaktı bu adama.
-Hayır! Oldukça normalim. Gözlerimi soracaksan onlar özel lensler. Görme bozukluluğum varda.
En baştan çıkaran sestonumu kullanarak onu etkilemeye çalışıyordum.
-Ah kesinlikle inanmıyorum. Sen bir insan olamazsın.
Adam oldukça inatçıydı. Tamam bunu sen istedin ve sonuçlarınada katlan o zaman.
-İstersen sana başka yerlerimide gösterebilirim. Emin ol ki gözlerim kadar sıra dışıdır.
Polis memuru kararsız bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Sanırım çabuk altedilecekti.
-Burda, herkesin gözü önünde gösterecek değilsin herhalde?
Tamamiyle artık benimdi. Onu baştan çıkarmayı başarmıştım. Bir hayvan avlamak için dışarı çıkmıştım ama bir insan kendini zorla bana sunmuştu ve bunu kabul etmemek nezaketsizlik olurdu.
-Takip et beni!
Hızlıca ormana doğru yürümeye başladım, ardımda 30-35 yaşlarında ve muhtemelen evli olan bir polis memuruyla.
Bir kaç dakikalık kısa yüruýüşten sonra yeterince güvenli dediğim sık ağaçlı bir yerde durdum. Dolunay ezrarengiz ışığıyla tüm ormanı gümişi bir renge boyamıştı.
Geceleri de bir insan olsaydım buradan ve bu havadan kesinlikle korkardım.
Polis memuru yavaşça yanıma yaklaştı.
-Hadi, bana o esrarengiz yerlerini göstermeyecekmisin?
Gittikçe yaklaşıyordu. Nefesi iğrenç sigara kokuyordu.
-Yavaş ol, tabiiki höstericem.
Üzerimdeki montu çıkarıp yere attım, bluzumu, pantolonumu ve daha fazlasını...
Avlanırken rahat olmalıyďım ve kıyafetlerime kan bulaşmasını istemezdim.
Polis memuru şaşkın bir ifadeyle bana baka kalmıştı. Galiba bunu yapacağımı tahmin edememişti.
Dolunaylı gecede parlayan bedenim ve gözlerim dışında ormanda sıra dışı hiç bir şey yoktu. Yavaşça polis memuruna yaklaştım. Aslında avlarımla oyun oynamazdım ama kendisi benim özel yerlerimi görmemi istemişti ve bunu kendisine gösterecektim.
-Artık başlayalım değilmi?
Hızlıca başını salladı, ardından o da soyunmaya başladı. Gömleğini çıkarmıştı ki korkunç gerçeği söyleyerek ellerinin kemerinde dona kalmasına neden oldum.
-Ah seni zavallı! Seninle bir insan gibi sevişeceğimimi düşündün? Az sonra kesinlikle çok zevk alıcam, sorun şu ki senin zevk alacağından pek emin değilim.
Korkuyla yüzüme bakmaya başladı. Eli silahını aramaya başlamıştı lakin onu çoktan kaybettiğinin farkında değildi. Ölüm soğuk bir histi.
-Şimdi gözlerini dört aç ve beni izle, şimdi şahit olacağın ama kimseye anlatamayacağın şeyler olacak. Seni temin ederim canın hiç yanmiycak ve şer şey göz açıp kapayıncaya kadar bitmiş olcak.
Ağzımı hafifçe açarak polis memurunun yüzüne baktım. Korku her zerresine işlemiş gibiydi. Çok hızlı bir şekilde dilimi adamin boynuna sapladım, gırtlağından çıkan çığlık yüm ormanı kaplamış gibiydi, her yerden duyuluyordu. Damarlarından akan kan ağzımdan kayarak mideme doluyordu. Ahh uzun zamandır insan kanı içmemiştim. Neredeyse insan kanının tadını unutmuştum. Hayvan kanı besleyiciydi ama çok fazla tadı yoktu, zevk vemiyordu. İnsan kanı öyle değildi; hem besleyici hemde farklı bir aroması vardı, hoş ve zevk verici. Mideme akan kan gözlerimin rengini değiştirmiş, koyu kırmızı bir renge boyamıştı. Çıtırsayan dal parçalarıyla düşüncemden sıyrılarak sesin geldiği yöne baktım; bir insan daha ama hızlıca uzaklaşıyordu.
Bundan nefret ediyordum. Ardımdan bir görgü tanığı bırakmak istemiyordum. Zira bu görgü tanığı şehire ulaştığında tüm insanları benim vatlığımdan haberdar edecekti ve benim bu şehirde kalmam imkansız hale gelecekti.
Onu yakalamamın en kolay yolu dönüşmekti ve silkinerek hızlıca gümüş bir kargaya dönüştüm.
Havalanarak bir sonraki kurbanıma doğru süzülmeye başladım. Orman gök yüzünden oldukça güzel görünüyordu, tabii kurbanımda.
O kadar korkuyordu ki durmadan koşüyor, koşuyordu. Ölüm korkusu adrenalini tetiklemiş olmalıydı ve bu durumdan hızla kaçıp kurtulmak istiyordu. Bende öldürmek istemiyordum, kan emmek...
Lakin buradaki yeni hayatım için iki kurban oldukça az bir sayıydı. Sadece iki insan.
Birazdan genç adam seyrek ağaçlı ve ayın boyadığı renkleriyle uzun otlarla dolu bir alana girdi. Bunu yaparak kesinlikle büyük bir hata yapmıştı ve bu hata onun canına mal olacaktı hemde çok acı bir şekilde.
Gökten süzülerek genç adamın arkasında bir yere kondum. Yavaşça ve kararlı bir şekilde yaklaştım. Karga góünümümden çıkmak istemiyordum. Eğer dönüşürsem adamın kanının son damlasına kadar içerdim ama kargayken bunu sonuna kadar yapamazdım. Yarısından azını içer ve kurbanımı bırakır giderdim.
Genç adam korku ve dehşetle ardına döndü ve tabiiki karşısında beni yani aswang'ı gördü.
Yavaşça ona yaklaştım. Her halde korku onun tüm işlemlerini etkisiz hale getirmişti. koca ve sessiz ormanda onun hızlıca çarpan kalbinin sesini duyabiliyordum hemde çok net.
Bu anı fazla uzatmak istemiyordum. Son görgü şahidinide öldürüp evime dönmek istiyordum. Hiç tereddüt etmeden atağa geçtim. Dilimi ona hissettirmeden şah damarına sapladım. Onun acı çekmesini istemiyordum, hiç bir şey hissetmeden ölsün istiyordum. Karşı konulmasan bir kaç saniye kan emdikten sonra son kurbanımı yerde çırpınır vaziyette bırakarak havalandım.İlk kurbanımı öldürdüğüm yere geldim. Ceset çoktan soğumuş, yarı çıplak vaziyette donmuş gözlerle gökyüzünü izliyordu. Giysilerimi giyinerek hemen oradan uzaklaştım. Başka bir kurbanım daha olmasını kesinlikle istemiyordum. Başka bir görgü şahidini daha kaldıramayabilirdim. Bu gece yeterince kan ihtiyacımı gidermiştim ve görünen o ki uzun bir süre kana ihtiyacım olmayacaktı taki zor bir durumda kalana kadar. İste o zaman gözümü kırpmadan hrr kim olursa olsun ölümü ona tattırırdım.
Ağır, gerçekten ağır bir günün sonunda kendimi yatağıma zor atmıştım. Okulun ilk günü stresi ve annemin yıllar önce koyduğu yasağı bir defa daha çiğnemem çok ağır olmuştu. Ama benim güzel ve fedakar annem emin ol ki çok zor bir durumdaydım. Bunu bilmiş olsaydın kesinlikle bana hak verirdin.
Anneme binlerce yeni sözler vererek derin bir uykuya çoktan dalmıştım bile. Koyu karanlık bir uykuya bir o kadarda güzel ve büyüleyici. Ah Anne!******
Bu bölümü yazarken sadece 'Sia - Move your body' şarkısını defalarca dinledim. Size bu bölüm bitirene kadar şarkıyı defalarca dinlemenizi öneririm. ;-)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aswang | Karanlıkta Kal
VampireHer şey koyu karanlık summit ormanında başladı. karanlık ormanın derinliklerinde, küçük bir kulübede dünyaya açıldı. Baştan çıkarmak en büyük silahıydı, O gündüz insan, gece Şeytanďı. Göklerde Belaya kanat çırpan kargalar misali, süzülerek 'Ölüm' ge...