Savaşta kaybolan Mert, tamamıyla çöle dönüşmüş olarak bilinen Afrika'daki bir yeşil alanın kıyısına çarptı. Sizce de çok garip değil mi? Ama böyle bir yerin olması tamamıyla normaldi, işin içinde insan olunca.
Hafiften iri yarı esmer bir adam, bilinci kapalı ve iki kolu da kopmuş Mert'in yanına yaklaştı. Yerdeki kişiyi dikkatlice süzdükten sonra onun üstünü aramaya başladı, eline bir künye geçirdi. Üstündeki "Mert Batur B Rh + S.A." yazısını görmesiyle şaşırması bir oldu. S.A.'nın açılımının "Süper Asker" olduğunu bilen birisiydi. Bir kere daha yaralarını inceledikten sonra baygın askeri sırtına alıp ahşap kulübesine doğru yürüdü.
Aradan yaklaşık bir hafta geçmişti. Bir türlü uyanamayan Mert, yattığı kanepeden düşerek uyanmıştı. Kendisini oldukça yorgun hissediyordu ve başı da biraz ağrıyordu. Bir süre yerde yattıktan sonra ayağa kalkmak için ellerini yanına koymuştu ki, duraksadı. Çünkü etten elleri yerine siyah kirbonyumdan yapılma elleri vardı, kolları ve omuzlarının bir kısmı da aynı metalle kaplıydı. Bunlar yetmezmiş gibi ayağa kalkıp etrafına bakınca, Nuwerde'de değil de başka bir yerde olduğunu görünce ufaktan şok geçirdi. Hemen kendine gelip hızlıca vücudunun her yerini yokladı. Neyse ki sadece karnında ufak bir çizik vardı, onun dışında garip olan tek şey ise kafasında bulunan, gri renkte bandana vardı. Metal elleriyle bandanayı çıkartıp bakmak istedi ve yaptı. Fakat kafasındakini çıkarmasıyla kollarının kontrolünü kaybetmesi bir oldu. Kolları bir anda aşağıya düştü, tabi ki kendisi de.
Bu düşmeden çıkan sesle içeri o esmer adam girdi. Bir elinde lazer tabancayla hızlıca odayı süzüp ne olduğunu kavradı. Tabancasını arkasındaki silahlığa koyduktan sonra Mert'i yerden kaldırıp kanepeye oturttu. Yavaşça bandanayı alıp kafasına taktı. Sonrasında ona bakarak ve onun anlayacağı bir dilde "Sana tavsiyem bir dahakine o kafandaki şeyi çıkartma, duş alırken bile." demesiyle nefes aldı. Konuşmaya devam edecekken Mert sert bir ifadeyle "Bir dakika! Ben nerdeyim ve sen kimsin?" diyerek adamı sorguladı.
Esmer adam ise olan biteni söylemesi gerektiği düşünüp daha derin bir nefes aldı. "Ben burada yaşayan birisiyim, adım da Aakil. Şu anda Moritanya'nın doğudaki kıyıya yakın şehirlerden birisindeyiz. Buraya nasıl geldiğini ve bu kolları da sen sormadan anlatayım, buraya gelmeden 2 ay önce Nuwerde'deki savaştan Atlas Okyanusu'nu geçerek geldin ve geldiğinde kolların olmadığından ben de sana bu metal kolları vücuduna monte ettim. (Keyifli bir sesle) Doğrusu bir an için bunları takamayacağımı sandım ama becerebildim."
Adam daha bir şeyler söyleyecekken Mert, hızlı bir şekilde yürüyerek Aakil'in geldiği kapıya gitti. Kapıyı açınca suratına gelen güneş ışığıyla hafiften sersemledi. Arkasından uçarmışçasına çabucak gelen Aakil onu dışarıdaki ufak, yeşil renkte çardağa taşıyarak "Dostum, bayadır bilincin kapalı ve yaraların birçoğu yeni iyileşti, bir anda gün ışığına çıkmak pek de iyi bir karar değil." dedi.
Çardağa oturup 5 dakika filan hiç konuşmadılar. Kendisi azıcık toparlayan Mert, Aakil'e dönerek "Peki Nuwerde'de olan savaşın sonucu ne oldu?" diye nazikçe sordu. Kulübesine dönük kafasını hiç çevirmeden "Adayı geri aldık ama tüm sistemi mahvolmuş ve içinde bir sürü cesetlerle birlikte. Kenny adındaki süper asker öldü, geriye kalan Rukia ve Mert de kayboldu. Diğeri hakkında bir bilgim yok da sen buradasın." dedi. Mert de geriye yaslandı, yavaşça nefes alıp verdi. Biraz rahatlamış gibiydi.
"Sanırım Bayan Rukia sizin için çok önemli."
"Yani, öyle hissediyorum."
"Doğrusu biraz meraklandım. Neyse, madem konuşacak kadar iyisin o zaman yemek yiyebilirsin diye düşünüyorum. Hadi!" diyerek ayağa kalktı. Mert ise tam kalkacakken önündeki esmer adama "Sana bir soru daha sormak istiyorum." diye seslendi. Aakil de ona dönüp "Ne soracaksın?" diyerek cevapladı.
"Neden bana bu kadar çok yardım ediyorsun? Tanımadığın birisi için kendini bu kadar-"
Lafını tamamlamasına izin vermeyen Aakil "Dostum, sana bir tavsiye daha vereyim. Asla sana yardım eden insanlara böyle kabaca sorular sorma." dedi ciddi bir şekilde. "Ama söyleyeceğim, bir ara.",duraksayıp derin bir nefes alarak sakinleşti.
" Şimdi içeri geçelim ve yemeğimizi yiyelim."
Bu ciddi laflar üzerine Mert, şimdilik adama daha fazla soru sormayı bıraktı ve onunla birlikte içeri geçti.
Yemeklerini yiyen Aakil ile Mert yarına olan planları için erkenden yatmışlardı ama plan hakkında bilgisi olan tek kişi Aakil'di. Mert salondaki kanepeye yatmadan önce dışarıya çıkıp ay manzarasına bakmak istemişti. Ayakta durarak ara sıra aya bakıyor, düşünüyordu. Olanları düşünüyordu. Hayatında hiç bir savaşa katılmamışken iken tüm dünya için önemli bir savaşa katılmıştı. Bayılıp 2 ay boyunca uyanamaması da başka bir sıkıntıydı. İçinden "Neyse." dedi ve son bir kez daha baktı hoş görüntüsünü denize yansıtmış beyaz aya. Yarın yorucu bir gün gibi olacaktı diye geçirdi aklından.
Sabah vakti gelmişti. Aakil oradan oraya dolaşırken Mert uyuyordu. Bir süre sonra Mert'e dönüp onu kaldırmak için seslendi. Daha "Dostum uyan!" diyemeden Mert kalktı. Bu durumdan memnum olan Aakil " Umarım diğer günler de böyle erkenden kalkarsın." dedi. "O zaman hemen başlayalım. Seni geldiğin sahilde bekliyor olacağım, şu dün ay manzarasını seyrettiğin taraf..."
Aakil dışarı çıkmıştı. Mert de sersemliğini gidermek için birkaç saniye daha kanepede esneyip bir şeyler yemek için buzdolabının kapağını açacakken ufak beyaz küp şeklindeki bir kutudan "Aakil'den mesaj: Dostum, karın doyurma işini sonraya sakla. Bu ses kaydını da sana demeyi unutursam diye kaydettim." sesi duyuldu. Mesajı alan Mert, kapağı açmadan dışarıya koştu. Sırtı dönük bir şekilde bekleyen Aakil, süper adamın geldiğini duyunca "Sanırım cihazım hedefine ulaşmış..." diyerek arkasına dönüp ona baktı. "Yeme işini sonraya erteledim, çünkü bugün senin sınırlarını zorlamaya çalışacağım"
Mert ise "Sınırlarım? Ne açıdan sınırlarımı zorlamak istiyorsun?" dedi şaşkınca.
"Fiziksel güç ve dayanıklılık açıdan zorlanacağını düşünüyorsan, yanlış yoldasın demektir. Seni zihinsel açıdan zorlayacağım. Şuan üzerinde bulunan metal kollarını iyicene bir incele."
Bir süre önemli bir şey var mı diye bakındıktan sonra " Tamamdır. Yoksa bilmediğim bir şeyler mi var?"
"Hem de çok. Bandanadan başlayalım; Kafandaki şey sana l kollarını kontrol etmeni sağlayan bir çip içeren ve titanyum kumaşıyla yapılmış özel bir üründür. O kollar da aslında zırhlı silahlar. Kullanılan silah teknolojisi, bir aralar kullanılması düşünülmüş elektro bolt silahının çok üst düzeydeki hali: Kaimane. Açılımı 'Kaironize Manyetik Elektrik' olan bu teknoloji sadece kabloya ihtiyaç duymadan bir şok silahı değil, sistemleri çökertmeye, ele geçirmeye ve büyük ölçüde çukurlar açabilecek bir güce sahiptir. Tabi en güzel yanı ise elektriğin gücünü ve yayılma yönünü kontrol edebiliyorsun. "
Duydukları üzerine iyicene şaşkına dönen Mert " Ne yani elektriğin kendi aklı mı var ?" diye sordu. Aakil ufak bir kahkaha atarak "Hayır dostum, sen beyninle kollarını yönetebildiğin gibi elektriği de yönetebilirsin. Lakin bunun için sıkı pratik yapman lazım ki gidişi istediğimiz gibi olsun. Öncelikle şu avuçların içindeki daireleri gördün mü?"
Ellerine bakarak "Evet." dedi. Ardından Aakil "Onlar düşmanına göndereceğin elektriğin çıkış noktaları. Eğitime orayı açmaya denemekle başlayalım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Hata
Science Fiction"Öyleyse hayatını da kaybetmesi mi doğru olan ya da ne olursa olsun yaptığı hatayı düzeltmek mi? Peki, ikisinin de seçilebileceği bir yol olsaydı nasıl olurdu?" 2053 yıllarında keşfedilen yeni bir maddeyle güç dengeleri oldukça değişmişti, tabi deği...