6.Bölüm

4 1 0
                                    

İngiltere'ye gidiş sabahıydı. Askeri kamyonlarla gelen erler, cephanelikleri kruvazör uçaklarına götürüyordu. Herkes büyük bir acele içindeydi. On dakika içinde havada olmaları gerekliydi, tabi bundan Mert'e bahseden yoktu. Maria da taşıma işlemlerine yardım ederken dün gece süper askere gösterdiği otel gözüne takıldı. Hızlıca elindeki gri kutuyu bir askere teslim edip oraya doğru koşmaya başladı. Ama bir sorun vardı. Mert'in hangi odada bulunduğunu bilmiyordu ve elliden fazla oda vardı. Mert de o sıra göz bandından askerlerin yazdıklarını okurken bir anda yeni bir savaş kaydı, günlükleri aldığı siteden ona yollandı. Oldukça garip bir durumdu ama gelen dosyayı okumaya karar verdi.

Maria binanın girişinde durup düşündü, birkaç saniye içinde de aklına bir fikir geldi. Binadan biraz uzaklaştı, kulağındaki telsizden "Gözcü konuşuyor, birazdan duyacağınız tabanca sesi bir tehdit olduğunun göstergesi değildir." deyip gözüne kestirdiği iki camı sağ kılıf cebindeki tabancayla vurdu. Tabancasını yerine koymasıyla Mert'in kafasını çıkartması bir oldu. Maria'yı görünce ona seslendi:

"Ne oldu? Saldırı altında mıyız?"

"Hayır, sadece bendim! Hemen aşağıya in! Birkaç dakikaya kalkıyoruz!"

"Bu şimdi mi söylenir?"

"Hiç mi sesleri duymuyorsun?"

"İki saat önce gelen uçaklar ile bir saat elli yedi dakika sonrasında gelen kamyonları diyorsan duydum!"

Maria bu lafa karşılık "Vay be, adam dakik ve keskin kulaklı çıktı." dedi kendi kendine.

"Neyse geliyorum sen git! Bir dakikaya oradayım!"

"Tamam, anlaşıldı!"

Maria toplanma yerine koşmaya başladı. Daha oraya varamadan Mert'i, üzerindeki çatılardan atlayarak geçerken gördü ki başını döndürecek derecede hızlıydı. İkisi de bir süre sonra orada buluşup hemen kruvazöre bindiler. Karşılıklı koltuklara oturup emniyet kemerlerini taktılar. Ardından göklere yükseldiler, bir saatlik yol vardı. Kimisi gözlerini kapatıp uyurken kimisi de kafasına göre takıldı. Bu şekilde İngiltere sınırlarına girdiler.

Gemilerin içindeki hoparlörlerden orgeneralin "Askerler! Parlamento Binası'na oldukça yakınız, hemen kendinizi toparlayın!" anonsu duyuldu. Hızlıca uyuyanları uyandırıp unuttukları bir şey var mı diye kontrol ettiler. Mert ise hala göz bandından askeri kayıtları okuyordu, dün geceden beri aralıksız. Maria'ya bir şeyler sorası vardı lakin sonra sormasının daha iyi olacağını düşündü. Yaklaşık 5-10 dakika içerisinde kruvazörlerin motor sesleri durdu, yere indiklerinin habercisiydi. Kapakların açılmasıyla tüm askerlerin karınca gibi Parlamento Binası'nın önündeki meydana dizilmesi saniyeler sürdü. Diğer ülkelerin orduları da diziliydi, gelenler de vardı. Bir süre sonra tüm ordular gelince binadan ülkesinin askerleri burada olan mareşaller ve Ulusal Ordu'nun Mareşali çıktı. Görülen o ki bu seferki Ulusal Ordu'yu İngiltere, Portekiz, İspanya, Fransa, Almanya ve Belçika askerleri oluşturacaktı. Ne yazık ki toplamda iki bine yakın asker vardı ve bunlar geriye kalan tecrübeli askerlerdi. Oldukça kötü bir durumdaydılar. Fakat tüm durumu değiştirecek kişi Mert'ti, o da sıranın önlerindeydi. Ulusal Ordu Mareşali'nin kürsüye çıkmasıyla arkasında kocaman bir hologram ekranın çıkması bir oldu. Dünya haritasını gösteriyordu. Ufak bir hazırlanmanın sonunda konuşma başladı:

"Askerler, sizin de gördüğünüz gibi ordumuz öncekilere göre küçük olabilir. Yine de hedeflerimiz büyük, şimdi iyi dinleyin. İlk hedef Bolşevik Adası, Doğu Rusya. Oradaki mekanik belayı temizleyip dost taraf olan Rusya'yı kurtaracağız ki bu da silah desteği anlamına geliyor. İkincisi ise Severni Adası, Batı Rusya. Bu adada ise yapay zekâya karşı kullanabileceğimiz silahların bulunduğu bir gizli üs var, tabi düşman da. Ondan sonra ise İzlanda, Grönland önündeki engelimiz ve savunmaları oldukça sağlam. İzlanda'yı da alınca geriye Grönland kalıyor, burayı da alırsak en önemli ikinci bölgesini almış olacağız. Yarın ilk hedefimizi ele geçirmesi için süper askeri tek başına gönderilecek yani birkaç gün daha buradasınız. Plan bu kadardır, iyi günler!"

Bir HataHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin