Daha Anlatılacak Çok Şey Var.

47 2 0
                                    

Bu hayatta en kötü şeydir umut.

Umut; acımasızca oyunlar oynar duygularla.
Belki de hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurdurur, mutlu olacağına inandırır insanı.
Kandırır.
Önce vaatler sunar aklına, sonra da ellerinden her şeyin alındığı vakit geride öyle bir yıkım bırakır ki...yaşattığı o hissi dünyadaki hiçbir dil, hiçbir kelimeyle anlatamaz.

O yüzdendir belki umut etmemem. Belki de umut edecek herhangi bir şeyimin kalmamasındandır.

Her ne sebeple olurda olsun, umudun vaad ettiklerine arkamı dönüp kapılarımı kapayalı yıllar olmuştu ama nasıl hissettirdiğini, nasıl yüz üstü bıraktığını hâlâ çok iyi hatırlıyorum.

Ve şimdi de o hissin anıları yeniden kapımı çalmaya başlamıştı.

Tüm korkularıma rağmen Doruk'a dokunmam ve yıllardır bana musallat olan o şizofrenik kişiliğin beni terk etmesi yeniden bana umudu hatırlatmıştı.

Doruk bana bakarken onun gözlerinde de bunu görürebiliyordum. O da kendini buna kaptırmamaya çalışıyordu ama ona ailemin öldüğü geceyi hatırladığımı söylediğimde apaçık bir şekilde görmüştüm umutlandığını.

Bileğimden tutup merdivenlerden aşağı inerken, beni koltuğa oturturken aklımda hep bu vardı;
Gözlerinin grisinde gördüğüm o bir anlık parıltı... Umut.

Sonra kendimi düşündüm. O geceyi hatırladığımda ilk ne hissetmiştim? Beynimdeki o bir gecelik boşluk dolduğu için sevinmiş miydim?
Aileme ne olduğunu gördüğüm için yıkılmış mıydım?
Yoksa her şeyi hatırlamanın verdiği o keskin acıyı hissetmemek için Doruk'un grilerindeki umuda mı sığınmıştım?

Sığınmak...

Ne kadar da acizce bir kelime.

Bu düşünceden istemsizce utanarak gözlerimi ellerime indirdim. Doruk hâlâ bileğimi tutuyor, sessizliğimin sebebini deli gibi merak ediyordu. Ama yine de bana baskı yapmıyor, hazır olduğumda anlatmam için bana zaman tanıyordu.

Aramızda sessizlik hakimdi ve git gide geriliyordu. Bir süre sonra buna son vermem gerektiğini hissettim, hatırlamışken ve her şeyi anlatabilecekken onu böyle bekletmek çok acımasızcaydı.

Benim için bile.

Gözlerimi elllerimden ayırıp ona baktım. Zar zor çıkan sesimle ona Büşra'yı da çağırmasını söyledim.
Gözleri yukarı katta dediğimi hatırlatmak amacıyla bileğimdeki eline kaydı.

"Seni bırakmamı istediğinden emin misin?"

Ona cevap vermek istedim ama sesimin bana ihanet etmesinden korktuğum için sadece başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.

Bir an tereddüt ettiğini gördüm. Ne diyeyim ki, haklıydı. Sonuçta az önce yukarda kendime zarar vermeye çalışmıştım.

Bileğimi tutmayı hâlâ sürdürünce diğer elimle elini çektim.

"Hemen gelicem."

Arkasını dönüp merdivenlere hızla tırmanırken Büşra da koşarak merdivenlerden aşağı iniyordu. İkisi de bir an hızlarını alamayıp çarpıştılar ama Doruk Büşra'yı düşmeden tutmayı başarmıştı.

Aslında buradan bakınca oldukça komik görünüyorlardı. Yani iki kocaman insanın şapşal bir biçimde çarpışması komikti. Fakat ben bırakın gülmeyi, nefes almayı bile güçlükle başarıyordum. Gerçi o da isteğe bağlı değildi ya.

Ben düşüncelerime dalmışken Doruk'la Büşra çoktan yanıma gelmiş, önüme dikilmişlerdi. Doruk anlatacaklarımı duymak için beklentili, Büşra ise neden olduğunu epey merak ettiğim şekilde telaşlıydı ve elinde bir tomar kâğıt vardı.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin