Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Kalbimin tam orta yerinde, daha önce tatmadığım bir his, bütün bedenimi ele geçirdi, karla kaplanan küçük bir evin çatısı gibi.
Ertesi sabah, karanlığın bir pençe misali tırnaklarını geçirdiği gece, odamın camından yansıyan güneşe yerini bıraktı.
Yıllarımı geçireceğim bu oda, sadece dört duvardan ibaretti. Odayı saran kasvetli havayı son kez içime çekip yatağımda gerildim.
Ruhumu bezdirecek türde bir hava sinmişti gökyüzüne. Pencereye doğru baktığımda, hava dünün aksine iyi gözüküyordu oysaki.
Yağmur yoktu, ya da herhangibir fırtına. Ama boğuk bir atmosfer vardı dışarıda. Bedenimi yataktan kaldırmama izin vermeyen bu hava, sanki ruhuma işlemişti.
Havanın bir açılıp bir kapanmasıyla odam bir kararıp bir aydınlanıyordu. Boş bakışlarımı birkaç saniye daha henüz alışamadığım bu kapalı kutudaki odamda gezdirdim. Odama doğru yaklaşan ayak seslerini işitince kafamı kapınin olduğu tarafına çevirdim.
Gökyüzünün enkazı değdiği her nesneye karanlığın mührüyle gölgölenirken, beyaz kalmayı başaran tek şey Araf'ın beyaz teniydi.
Üzerine geçirdiği dar pijama bedenini ele geçirmişcesine sarmıştı.
Onun odaya getirdiği sıcak his, kalbimin farklı atmasına neden olurken beynimin kaosa çevrilmesine sebep oluyordu.Yüz hatları kasılmıştı, dudakları aralanmıyordu ama yanları kıvrılmıştı. Soğuk bakışları üzerimde dolaşırken ellerini bacaklarına yapışan siyah pantolonunun cebine sokmuştu.
"Gözlerin." dedi odadaki sessizliği yerle bir edercesine.
Ellerimle gözlerimin altındaki dün geceden kalan rimel kalıntılarını temizledim. Akan rimelimi elimde görünce sessizce lanet okudum.
"Hayır." dedi soğuk bir ses.
"Ne var?" dedim gözlerimle uğraşmayı bırakıp. Delici bakışları üzerimde geziyordu.
"Gözlerin bakmak için çok fazla." dedi aynı tınıyla. Yüzündeki kaslar kesinlikle
yerinden oynamıyordu.Kelimeleri yüzüme tek tek çarparken kalbime saplanan bir ok misali tüm kelimelerimi yutmama neden olmuştu. Ağzımdan çıkamayan kelimelerin yerini masum bir gülümsemeyle doldurduktan sonra, yataktan kalkma girişiminde bulundum.
Ben yatağımın ucundaki terliklerimi yavaşça ayağıma geçirirken, Araf masamın üzerinde duran çerçevenin içindeki fotoğrafa göz gezdiriyordu. Birkaç saniye bakıp yerine koyduktan sonra ellerini masama yaslayıp bedenini bana çevirdi.
"Baban mı?"
Kelimeler aklımda törpülenirken birkaç saniye ona baktıktan sonra iç güdüm gerektiğinden fazla açıklama yapmamam gerektiğini fısıldadı.
"Evet, babam."
Oturduğum yataktan ayağa kalkarak, komidinimin üstündeki lastik tokayı saçımın topuz olcağı şekilde başıma bağladım.
Ellerini göğsünde birleştirip imalı ve çarpıcı bakışlarıyla "Ne oldu?" diye sordu.
Odamdan ayrılıp tuvalete doğru yönelirken duymama ihtimaline karşın sesimi yükseltme ihtiyacı duydum."Hayret. Hakkımda her şeyi bildiğini düşünüyordum."
Diş fırçamın üzerine biraz macun sıktıktan sonra, solgun yüzümü aynaya doğru çevirdim. Onun karşısına bu şekilde çıktığıma inanamıyordum. Göz altı torbalarım, torbadan çok bir çuvala benzemiş, rimelim bir fondöten misali tüm yüzümü siyaha bulamıştı.
Aynada yansıyan ikinci bir yüzü görünce duraksadım.
Kapının kenarında, öylece beni seyrediyordu. Ona aldanmadan dişlerimi fırçalamaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE OYUNLARI
Dla nastolatkówDüşünceler göklere yükseliyordu, Fakat vücut toprağa bağlıydı. Ya muma ateş olacaktım, ya da yanan muma dokunacaktım. Karar benimdi. Ben ise, ateşte yanan bir kağıdın, külü olmayı tercih ettim.