-BÖLÜM 8-

237 150 4
                                    

Dur bir dakika bu karanlıkta kalp atışlarımın sesi dışında başka bişeyin daha sesi vardı bir nefes sesiydi bu ve en az içinde bulunduğum karanlık kadar derindi...

Korkum ve heyecanım bir tık daha arttı.İçimde kalan son cesaret kırıntılarıyla sesimi toparladım,güçlendirdim ardından korkumu ve heyecanımı gizlercesine gür bir sesle:

(Ben)-Kim var orda?

Soruma yanıt gelmedi tekrar bağırdım:

(Ben)-Kimsin lan kim?

Yine yanıt gelmemişti.Kalbimin küt küt atış sesi ve kime veya neye ait olduğunu anlamadığım nefes sesi dışında artık ayak seside duymaya başlamıştım.Heryer hala zifiri karanlık olduğu için hiçbişeyi göremiyordum.Kulaklarımı kabarttım ve adım seslerinin dikkatli bir şekilde dinlemeye başladım.Adım sesleri ne taraftan geliyorsa yönümü o tarafa çevirdim.Ve yeni bişe fark ettim etrafımda tur atıyordu...

Evet evet etrafımda tur atıyordu.O etrafımda dönüp tur attıkça bende olduğum yerde onun ayak seslerini takip ederek kendi etrafımda dönüyordum.Döndük döndük ve döndük yaklaşık iki tur o benim etrafımda bende kendi etrafımda döndüm.Ve birden ayak sesleri kesildi bende ayak seslerinin tam kesildiği yöne doğru yüzüm bakacak şekilde durdum...

İçimden artık ne olucaksa olsun dedim ardındanda:

(Ben)-Bu kadar oyun yeter yüzünü göster lan ibne!!! (sinirli bir şekilde )

Hemen ardından birden dönük olduğum taraftan bir ışık gözüme aniden çarptı.Işığın etkisiyle elimi gözlerime siper ettim yaklaşık 10 dakikadır zifiri karanlığın içinde olduğum için gözlerim bu ışığı yadırgamıştı.Dokuz on saniye sonra gözlerim ışığa alışmaya başlamıştı yavaş yavaş gözlerime siper ettiğim ellerimi indirmeye başladım.İndirdikten sonra ışığın geldiği yere doğru baktım bu bir pencereydi...

Ne yalan söyliyim bir pencereyi gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim.Pencereden içeriye giren ışık sadece pencereden içeriye doğru iki üç metre kadar aydınlatıyordu geriye kalan pencerenin sağı,solu ve diğer yerler hala karanlıktı.Pencereden giren ışığın verdiği kısıtlı aydınlatmanın yardımıyla bir odada olduğumu anladım.Yerler eski çağlardan kalan saray ve kalelerdeki gibi tamamen beyaz mermerlerle kaplıydı.Pencereye yaklaşmaya karar verdim ve temkinli adımlarla pencereye yaklaşmaya başladım,pencereye ulaşmama üç dört adım kalmıştıki pencerenin sağında kalan karanlık kısımdan aniden biri çıktı ve pencereyle arama geçti...

Uzun boylu,omuzları geniş,üzerinde kapşonlu siyah ve yere kadar uzanan
bir cübbe vardı.Cübbenin kapşonunu taktığı için suradı gözükmüyordu.Gözlerimle onu baştan aşağıya süzmeye devam ettim.Belinde bir kılınç vardı,iki eli yanlara doğru salınıktı ve cübbesinin kollarını oluşturan kumaşın uzun olması ellerinin gözükmemesini sağlıyordu,adeta filimlerde gördüğüm orta çağdan fırlamış biri gibi gözüküyordu.Pencereyle arama geçtiği için pencereden giren ışık sırtına vurup zaten uzun olan boyunu dahada uzatıp gölgesini benim üzerime yansıtıyordu...

Gözlerimle onu süzmeyi bitirdikten sonra içimden "acaba ibne demesemiydim?" dedim kendi kendime.İçimden bunu geçirdikten sonra ortamda bulunan aydınlığın büyük bir kısmına egemen olan karanlıktan güç alırcasına gür ve etkileyici kalın sesiyle konuşmaya başladı...

(Odadaki)-Adın ne?

(Ben)-Ca...Ca..Can (korkum ve şaşkınlığımıdan dolayı kekeleyerek)

(Odadaki)-Ütopya'ya hoş geldin "elçi"

(Ben)Ütop ne? (dediğini anlamamış ve şaşkın bir şekilde)

(Odadaki)-Herşeyi anlicaksın çok yakında...

Dedi ve ardından iki adım atıp yanıma geldi.Aramzda sadece bir kol mesafesi vardı korkuyordum ama asıl beni endişelendiren Öykü'nün nerde olduğuydu ve eğer onun başına bişe geldiyse ne korkum ne şaşkınlığım hiçbişe umrumda olmazdı.Yanlara doğru salınık olan kollarından birini bana doğru kaldırdı.Kaldırmasıyla elini gizleyen cübbenin kumaşı kolundan dirseğine doğru sıyrıldı ve avucunu sol köprücük kemiğimin altına doğru denk gelicek şekilde açtı ardından avuç içiyle sol köprücük kemiğimin altına bastırdı...

Canım çok acıyordu sanki sıcak bir metal tenime deyiyordu ve bu tenimde dayanılmaz bir acıya neden oluyordu...

(Ben)Ahh!!!!!!!!

Kendimi geri çekmek istedim ama çekemiyordum sanki avuç içi tenime yapışmıştı.Ardından elini birden koyduğu yerden çekti,çekmesiyle yere sırt üstü yığılıp kaldım...Avcunu koyduğu yer hala yanıyormuşcasına acı veriyordu ama artık acının gittikçe hafiflediğini hissedebiliyordum.Acı hafifledikçe bedenime rahatlama ve uyku hali gelmeye başladı.Göz kapaklarım kapanmaya başladı,tavana doğru kısık gözlerimle bakıyordumki başıma geldi ve suradıma baktı...

(Odadaki)-Üzgünüm evlat çok üzgünüm ama görev sırası sende sevdiklerinle vedaşlanman için sana kısa bir süre veriyorum.Sürenin bittiğini gözlerinin aleve döndüğü zaman anlicaksın.Geri dönmek için tekrar tılsımı kullan...Eğer kaderine karşı gelip dediklerimi yapmazsan sonsuz karanlığa mahkum olucaksın...

Tüm bu sözleri kafamın içinde yankılanır bir şekilde duyuyordum.O (odadaki) bu sözleri söylerken tenimdeki acı bedenimi tamamen terk etti ve ardından verdiği rahatlıkla beraber uykum göz kapaklarıma bastırdı bastırdı ve bastırdı en sonunda göz kapaklarım uykuma teslim olup kapandı...

Kara BüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin