"Kötü Kader diye bir şey yoktur... 21. yüzyıl vardır.. Ve bu 21. yüzyıl bir Kelebeğe bile intihar ettirebilir."
Berivan...
Tahammül edilemeyen acılarım, nefes aldıkça kanayan yaralarım var benim. Nefes aldıkça daha da acıyan. Acıycak olan. Hayatı zindan eden anılarım var. Boğuluyorum. Boğuluyorum. Anlıyor musunuz? Boğuluyorum. Daha fazla boğulucak gücüm kalmadı.. Daha fazla vericek savaşım kalmadı.. Kalmadı.. Ömür kalmadı.. Yanına mutluluk kalmadı.. Her saniye daha da yakınlaşan tren sesi tenimi ürkütmüyor değil.. Az sonra bu raylara parçalanmış şekilde yapışacağımı bilmek ağlamamı daha da şiddetlendirmişti.. İntihar.. İntihar kolaymış.. İntihar en kolayıymış.. Asıl zor olan yaşamakmış.. Şimdi daha iyi anlıyorum.. Ve daha iyi anladığım bir şey daha var ki , İntihar meğerse bir nefsi müdafaymış.. İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapması ve yaşamak için zerre kadar umudu kalmamasıdır.. Asıl acı, budur... Asıl can yakan budur.. Tren artık gözle görülebilecek kadar yakındaydı.. Hız rüzgarı tene dokunabilecek kadar yakındaydı.. Ayağa kalkıp ellerimi açtım.. Gözlerimi kapadım.. Ölüme hazırdım..
Beren (Hemşire)
Yorgundum. Fazlasıyla yorgundum. Bu gün işte bir hayli yorulmuştum. Sadece işte değil, hayattan da yorulmuştum.. Üstelik gün geçtikçe bu yorgunluğumu daha fazla artıyordu.. Bıkmıştım da..
Ne kadar yorgun olursam olayım, yine de adetimi bozmamıştım. Mezarlığa uğramadan eve gitmem. Önce Mezarlığa gittim. Hayatımın Güneşiyle konuştuk biraz. Yine ben konuştum o sustu.. Cevap veremedi.. Sustu.. Sustu.. Sustu Güneşim.. Söndü güneşim..Bir an önce eve ulaşmak istiyordum.. Kısa yoldan gideyim diye tren yolundan gitmeye karar verdim. Kafamı yerden kaldırmadan bıkkın ve bezgin adımlarla ilerliyordum.. Tren sesi gittikçe kulağıma yakınlaşıyordu. Refleks olarak tren yoluna baktım. Gördüklerim.. Önce bir göz yanılması sansam da kısa sürede bir göz yanılması değil de, ölümü bekleyen bir gelin gördüğümü anladım. Tren büyük bir hızla yaklaşıyordu.. Hemen müdahale etmeliydim. Hızla koşup, gelinin çelimsiz kolundan tutup kendime doğru çektim. Bedeni boş bulunduğu için kendini tutamadı ve benim üzerime düştü.. İkimizde yere düştük.. Biz yere düştükten hemen bir kaç saniye sonra, trende son hızıyla yanımızdan geçiyor. Yüzüme baktı Daha olanları yeni anlamış olacak ki, hökürtü ile ağlamaya başladı.. Biraz beyin durgunluğu yaşadıktan sonra, önümde hıçkırıklara boğulan gelini sakinleştirmeye çalışıyorum hemen..
"Şş sakin ol güzelim sakin" deyip yüzüne serpilmiş saçlarını büyük bir şefkatle çekiyorum yüzünden.. Yüzüne, gözüne bakmak istiyorum.. Gözlerinde ki acıyı sorgulamak istiyorum. Parmaklarımın ucuyla saçlarını çektikten sonra büyük bir merakla bakıyorum yüzüne, gözüne. Bu kız, bu yüz, bu gözler, bu yüz çizgileri... Beynimde neredeyse şimşekler çakıyor gibi oluyorum. Hastanede ölesiye dövülen kız olduğunu hemen hatırlıyorum.. Gözlerinde ki o gün ki, endişeyi, acıyı hatırlıyorum.. Hemen ona sıkıca sarılıyorum.. Sanki tüm yaralarını sarmak, tüm acılarını yıkmak ister gibicesine.. Sarılıyorum.. Kollarımın içinde yaralı bir kuş misalı feryat edip hıçkırıklara boğulan kıza teselli verebilecek sözler bulamamanın hüznünü yaşıyorum.. Acının en koyu rengini yaşayan kızsa "Ölmek istiyorum!! Bırak!! Lütfen bırak!! Daha fazla yaşamak istemiyorum!! Daha fazla acı..! Lütfen bırak..!" Bu sözleri söyleyip feryat ediyordu.. Onun ipeksi saçlarını okşayıp daha sıkı sarılıyorum..Kulağına en şefkatli sesimle "Kendini Öldürmene asla izi vermeyeceğim.. Bu yüzden boşuna çırpınma ölmek için.. Seni düştüğün karanlıktan kurtaracağım.. "Diye fısıldıyorum.
Oysa benim aksime feryat eden sesiyle "yaşamak için nedenim kalmadı.. Işığı yakmak için umudum, kendimi öldürmemek için çünkü'm kalmadı" diyor..
Bense "Kendini öldürme çünkü hayat yaşadığın ya da sana yaşatılan kötü şeylerden ibaret değil.. Kendini öldürme çünkü her fırtınanın sonunda mutlaka bir güneş vardır, her kötü alışkanlığın sonunda pişmanlık, her karanlığın ardında bir ışık vardır. Kendini öldürme çünkü sen son derece yaşamayı hak ediyorsun. Bırak seni üzenler düşünsün. Bırak sana bunları yaşatanlar ölsün. Senin gibi mükemmel birini neden üzmüşler ki ? Adına ne diyip seni parçalamışlar ki ? Adına töre mi dediler ? Yoksa Namus mu ?.. Hangisinin damgasını vurup seni yok etmek istediler ? Ha kuzum ? Ama sen bu değilsin.. Sen çok güçlüsün. Dimdik ayakta durabilirsin.. Ve sen buna layık değilsin. Sen yaşamaya layıksın.. Bu hayatta güneş gibi parlamaya layıksın.. Kendini öldürme çünkü sen bencil biri değilsin.. Hayatının değerini biliyorsun.. Ve daha da önemlisi bu hayatta yapman gereken bir sürü şey var. Ve sen onları öksüz bırakıyorsun.. Sen daha bir sürü film izleyeceksin.. Daha bir ton yeni şarkılar keşfedeceksin.. Kim bilir belkide o şarkılarda kendini bulacaksın. Bir çiçek ekeceksin.. Onu büyüteceksin.. En sevdiğin dizinin finaline üzüleceksin.. Bunlar ve bunlara benzeyen bir sürü şeyler daha yapıcaksın. Yani yapmalısın.. Tamam bu durumda bunlar sana çok saçma geliyor anlıyorum.. Şimdi sana her yer siyah onuda anlıyorum.. Üzerinde ki gelinlik değil kefen.. Onu da anlıyorum.. Ama bana inan siyah dünyanı en canlı renklere boyayabilirim.. Kefenliğini yırtabilirim.. Senin karanlığına da ışık ola bilirim.. İnan bana..'' İNAN" diyordum..
Şimdi bende onun gibi hıçkırıklara boğulmuştum.. Hemen aklımda canlanıyor.. Güneşimi nasıl söndürdükleri.. Ve acım, hıçkırığım bire beş artıyor..
"Bana yardım et" diye fısıldayan sesi duyuyorum.. Hemen kendimi toplamaya zorluyorum. Ayağa kalkıyorum. Sonra çamurdan siyahlaşan gelinlikte ki kızın elinden tutup kaldırıyorum.
"Seni kimsenin bulamayacağı bi yere gidiyoruz"
Deyip kızın ellerinden sıkı sıkı tutuyorum.. Başka güneşler sönmeyecek! Buna izin vermicem!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Papatyanin Karanlığı..
Чиклит"Karanlığın, Masumluğun, Aşkın, Nefretin, Acının, Cinayetin, Törenin, Siyahın, Papatyanın, Yalanın, Turuncunun ve Hayallerin kaç tonu var sizce? Kaç tonunu yaşadınız? Ya da kaç tonunu yaşıya bilirsiniz? Yaşarken öle bilir misiniz? Severken gide bili...