"Dünya da her 4 kadından biri şiddete maruz kalmaktadır..."
"Kadına şiddet uygulayan Erkek değildir!! Erkeklikle uzaktan yakından alakası yoktur! Olamaz! Dişisine kötü davranan tek HAYVAN İNSANOĞLUDUR"
"Şiddete karşı susma! Bağır! Ölmeden önce bağır! Toprak kokmadan bağır!! Sen kadınsın! Değerlisin! En değerlisi sensin sakın unutma!"
Çiçek..
Kendimi tamamen Doğan'ın kollarına bırakmıştım.. Onun kollarında huzurluyum.. Ona güveniyorum.. Bu hayatta babamdan sonra güvendigim huzur bulduğum tek erkek.. Onunla deliler gibi eğlenebiliyorum. Her sırrımı, acımı rahatça paylaşabiliyorum. Onun beni sevdiğine eminim.. Her zaman beni anlayan Doğan bu sefer de beni anlamıştı.. İntiharım için kızmak gürlemek gibi saçma sapan şeyler yapmamıştı.. Beni anlamıştı.. Ve beni başaramadığım şeye, en çok istediğim şeye, ihtiyacım olan tek şeye ölüme götürüyordu.. Ona minnet dolu gözlerle bakıyordum.. Yol boyunca hiç konuşmadık.. Sadece bakıştık.. Zaten biz konuşarak anlaşanlardan da degildik.. Bize bir bakış, bir gülüş, bir dokunuş yetiyordu anlamak için birbirimizi... Arabanın yan aynasındaki yüze birden gözüm takıldı.
Aynadaki yüz tanıdık bir o kadar da yabancı gibiydi.. Bu ben miydim ? Teorik olarak aynada benim olmam lazım ama bu imkansız.. Bir insan bir hafta da bu hale gelebilir mi? Solgun benzim, morarmış göz altlarım, yorgun ve boş bakan gözlerim, kabarmış saçlarım, çatlamış dudaklarım... Bir zamanlar çilek kokan tenim şimdi sadece ilaç kokuyordu.. Acaba ölümde bu kadar çirkin miydi ?
diye düşündüm.. Bunu düşünürken canım yanmıştı.. Az sonra öleceğim için yanmamıştı canım.. Babamın ölümünü hatırlayarak bir daha ölmüştüm.. İçimde bir şeyler daha ölmüştü... Ve bu ölüm canımı acıtmıştı... Bu gibi düşüncelerden beni sıyırmayı başaran Doğan'ın sesi oluyor... Doğan şefkat dolu sesi ile "İnelim hayatım" dedi.. Arabadan indi,kapımı açtı, sonrada hiç bir şey söylemeden uçurumun en ucuna gidip oturdu.. Onun uçurumun kenarına yerleşmesini izledim... Arabadan inmek istedim.. Ama başım fazlasıyla dönüyordu.. Bunu bir kaç kez denedim.. Hepsinde başarısız oldum.. Biraz bekledim.. Birkaç dakika sonra gücümü toplayıp Arabadan indim.. Çıplak ayaklarımla toprağa bastım.. Toprak kuru ve sıcaktı.. Başım çok dönüyordu.. Her an yere ve dahası uçurumdan düşebilirdim.. Bunu bilmek biraz ürkütücü gelmişti. Ne garip dimi? Buraya ölmek için geliyorum.. Uçurumdan atlamak için geliyorum.. Uçurumdan atlayarak ölmek için gelmeme rağmen ürküyorum da.. Bu çok saçma.. Başım dönüyordu, eskisine rağmen daha da şiddetle dönüyordu... Ama daha fazla devam edemedim.. Doğan'ın bir kaç adım gerisinde yere çakıldım... Doğan olanlara fazlasıyla tepkisizdi.. Bu benim tedirginliğimi daha da artırmıştı.. Kalbim şimdi daha da hızlı atıyordu.. Ben sükütumu bozmadığım sürece onun da bozmayacağı belliydi.. Bu yüzden kurumuş dudaklarımı kıpırdatarak
"Buradan mı atlayacağım?" dedim...
-"Atlayacağız.."+"Hayır atlayacağım"
-"Atlayacağız"
+"Manyak mısın Doğan?"
-"Daha yeni mi biliyorsun?
+"Doğan bunu yapmanı istemiyorum.. Ve lütfen son öpücüğümü verdikten sonra burayı terk et.."
-"aaa öyle mi?? Gerçekten benim atlamamı istemiyorsun demek"
+"Evet Doğan"
-"Tabi o zaman giderim, sende atla. Ama yere iyi çakıl ki ölebilesin" deyip olduğu yerden bana dogruldu..
Bir şey söylemedim zaten söylemekte saçma olurdu.. Bulunduğum durum fazlasıyla zaten saçmaydı.. Sustum.. Susmak en mantıklısıydı.. Doğan ağır ve usturuplu adımlarla oradan kalktı, yanıma geldi, yüzüme baktı anlamsızca , sonra kolumdan çok sertçe tutup ayağa kaldırdı. İstemeden acıyla inledim. Kollarımdan tutarak silkmeye başladı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Papatyanin Karanlığı..
Chick-Lit"Karanlığın, Masumluğun, Aşkın, Nefretin, Acının, Cinayetin, Törenin, Siyahın, Papatyanın, Yalanın, Turuncunun ve Hayallerin kaç tonu var sizce? Kaç tonunu yaşadınız? Ya da kaç tonunu yaşıya bilirsiniz? Yaşarken öle bilir misiniz? Severken gide bili...