Dayan ruhum..

46 7 1
                                    

"Söylenmesi gereken hiçbir şey söylenmedi. Susuldu. Susturuldu.. Ne çok acılar susturuldu. Ne çok çığlıklar bastırıldı. Ne çok..

En çok cinayetler saklandı.. En çok acılar susturuldu.. Söylesenize kaç kız~kadın adına töre namus hüküm denilen saçmalık yüzünden öldürüldü ? Hadi söyleyin. Ama hepsini. Hiç birini unutmadan. Özgecan'ı hatırladınız mı ? Cansu'yu ya? Leyla'yı ? Aytaç'ı ? Kocasına tuz vermedi diye öldürülen Emine'yi ? Çocukları önünde parçalanan M.Ö ? Hatırladınız mı ? Siz hatırladınız belki.. Ama ben hiç unutmadım.. Unutmamaya da yemin ettim. Sadece bunları değil.. Saklanılmış susturulmuşları da unutmayacağım.. Hatta bir kısmını belki açığa bile çıkarırım.. Susmayın.. Susturulmayın.. Hepimiz namus töre cinayet ve mağdurlarının çığlıkları olalım.."

Berivan.

"Ölmüştü.. Fiziken olmasa da zihnen çoktan ölmüştü.. En acısı da bir hikaye kahramanı
olamayacak kadar da bitikti.."

Adını bile bilmediğim kadının ellerinden sıkı sıkı tutuyorum. Dehşet saçan gözlerimle üzerimize doğru gelen adamlara bakıyorum.
Korkuyorum. Ama ölüm korkudan çok uzaktı. Ucsuz, bucaksız sonu olmayan bir yoldu. Varlıkla yokluk arasındaki en ince çizgiydi. Hissetmek istedim. Ölümü hissetmek.. Yaşamayı bile daha hissetmemişken, ölümü hissetmek. Hayat mutluluktan çok uzak. Acısı, kederi, bitmek bilmeyen sorunları, sonu olmayan göz yaşları, karanlığı... En çokta hayatın hep karanlık olması yoruyor insanı. Bazen güneş senin için doğdu sanırsın. Karanlığın bitti sanırsın. Sadece sanırsın, çünkü fark etmemişsin ki bu aydınlık sadece bir rüyaymış.. Çok az zaman sonra kabusa dönüşecek olan bir rüya... Belkide bu yüzden hayatı hissetmekten vazgeçmiştim. Bilemiyorum.. Hiç bir şey bilmiyor anlayamıyorum. Ölüme ramak kala beni kurtaran bu kadın.. Ve bu kadının uzattığı el.. Beni nereye götürüp savuracak ? Bana neler olacak ? Ölümden vazgeçtim mi ? Yaşamak cazip mi geliyor ? Bu gibi sayısız düşünceler aklımdan akıp geçerken havaya patlayan silah sesi beni düşüncelerimden almıştı. Şimdi yabancı fakat bir o kadar da şevkatli kadına daha da sokuluyordum. Silahı patlatan adam "Berivan!! Konağa dönüyorsun!" Deyip bize doğru gelmeye başladığında, kadının kulağına doğru "Lütfen beni onlara verme.. Beni ablamın katillerine verme.." Diye fısıldıyorum. Söylediklerime karşılık olacak ki ellerimi sıkı sıkı tutuyor. Lafın gelişi adam olan adam beni kolumdan tuttuğu gibi götürmek isterken Kadın buna engel olup, "Bir dakika böyle hayvan gibi sürüklemenize gerek yok. Geliyoruz zaten. Merak etmeyin kaçacak ne halimiz ne de isteğimiz var" diyor. Ne yani beni onlara teslim mi edecekti ? Beni karanlıktan çıkarmayacak mıydı ? Yardım etmeyecek miydi ? O zaman neden ölümden kurtardı ki ? Ben tam hazırken ve de ölmeme ramak kala ? Bütün bunları bir kaç saniyede düşünmüş ve gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Adam "Berivan'ı anladık da Sen nereye" demişti kadında fazla ciddi ve sert ses tonuyla. "Ağayla konuşacaklarım var" deyip ısrarla arabaya doğru ilerliyordu. Ellerimden sıkı sıkı tutarak sürekli kulağıma "Sakın korkma" diyordu. Hiç bir şey anlamamıştım. Ya da ki beynim durmuştu. Arabanın kapısını açıldı ve biz oturduk. Kalbim şu anda yaralı bir kuş misali içeride çırpınıyordu. Araba hareket etmeye başlamıştı. "Ablam öldü mü gerçekten ? Şimdi bu koca dünyada yapayalnız mı kaldım ? Canı çok yandı mı ? Ölürken beni hatırlamış mıdır ? Berivan demiş midir? Ağlamış mıdır ? Bana ne olacak ? Neler olacak ? Bana ne yapacaklar ? Ablamın katilinin karısı mı olacağım ben? Sahi neler olacak bana ve bitap düşmüş ömrüme ? Korkuyorum.. Allahım yardım et bana.. Nefes almak istiyorum.. Ölmek istemiyorum belki ama o Ağa'nında karısı olmayacağım..... Kafamın içindekiler vücuduma ağırlık yapıyordu neredeyse.. " Bu gibi düşünceler kafamın içinde dolanıp duruyordu.. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.. Ellerimi saçıma geçirerek başımı ellerim arasına aldım.. Nefes almak zor geliyordu.. Fakat nefes almalıydım.. Bu yüzden derin derin nefes almaya çalıştım.. Adını bile bilmediğim fakat şefkat dolu olan kadın ellerimden sıkı sıkı tutarak "Seni ona vermeyeceğim güzelim" deyip gözlerime bakıyor.. Adeta güven veriyordu.. Araba durduğu gibi kapısı açıldı.. Adam kolumdan tuttuğu gibi beni arabadan indirip, konağın avlusunun ortasına attı.. Avluya baktığımda tüm konuklar gitmişti.. Sadece ev ahalisi kalmıştı.. Çok değil bir kaç saat önce davul ve zurnaların çalındığı konak şimdi ölüm sessizliğine bürünmüştü.. Kimseden çıt çıkmıyordu.. Ürkek-korkak gözlerimle avlunun ortasında duran ev ahalisine baktım.. Ağanın yüzünde ki şiddeti, Sultan hanım'ın yüzündeki nefreti görmek beni daha da ürkütmüştü.. Bacaklarımın vücudumu daha fazla saklayamayacağını anlayıp, usulca yere çöktüm.. Gözlerim dolu dolu olduğundan başımı öne eğip bir kaç damla göz yaşı akıttım.. Ben gözümde ki yaşları silerken, silahın tetik sesi konağın ölüm sessizliğini bozuyor. Başımı yavaşca kaldırdığımda Ethem Ağa'nın bana silah doğrultduğunu görüyorum.. Gözlerim şaşkınlıktan ve korkudan büyüyor.
"Nereye kaçıcaktın ?! Nereye ha nereye ?" Diye kükrerken, ben dona kalıyorum.. Bırakın kelime söylemeyi nefes dahi alamaz hale geliyorum. Daha ne hissettiğimi ya da hissetmem gerektiğini bile çözememişken deminden beri sessiz ve hareketsiz kapı önünde duran kadın hiç düşünmeden önüme atlamıştı. "Ethem Ağa duuur!!" Diye avazı çıktığı kadar cesur bir şekilde bağırdı. Ethem Ağa havaya bir el ateş edip "Çekil be kadın! Acımam vururum" diyip silahı kadına doğru çeviriyor. "Ne yapıyorsun ağabey ? Delirdin mi ? Delirdiniz mi ? Hala görmediniz dimi geçmişin yobaz kültürünü!! Hala silah arkasına saklı erkeklikle dolanıyorsun ortalıkta dimi" deyip bir kaç adım daha silahın önüne geçip Ethem Ağa'nın yüzüne nefes almadan baktı. "Seni buracıkta vururum. Töreme laf ettirmem kadın! Beyaz elbiseni al kanına boyarım. İnan hiç acımam. Bu senin meselen değil. S*ktir git buradan" diyip silahı onun üzerinden çekip yüzünü çevirdi. "Vaaay ağamız silah doğrultmak dışında da bir şeyler biliyormuş.. Ağzı lafta yapıyormuş meğersem! Büyük başarı! Biliyor musun sayın Ağa bozuntusu bu tam da benim meselem! Benim meselem! Ve biliyor musun? Bu çocuga dokunamayacaksın! Dokunamayacak töre denilen illetiniz! İzin vermicem!! Söyler misin? Tabi söyleye bilirsen! Hangi şerefin hagi onurun namus mahsülüdür? Bu yaptıgınız? Ha?! Bu görünen şeytanın orak tutmuş postürüdür! İndirin maskeleri!! Tahammülüz kalmadı gömün arık gecmişin bu yoz gültürünü!!" Bagırmaya devam ederken kadın, Sultan hanım daha fazla dayanamıycak olsa ki kadının üzerine yürüyerek "Defolup gitsene kadın! Belamısın?elin kızının derdi sana mı kaldı?" Diye kükrüyor.. Kadınsa onun aksine cok sakin bir tavırla "Gidiyorum elbet.. Bana kaldı nolucak? Aslında bu durumun derdi sizede kala bilirdi.. Eger birazcık vicdanınız olsaydı.. daha cocuk olan bir kızı göz göre göre aganın yatagına mı teslim edeyim? Yada mermisine? sizde olmaya bilir ama benim bir vicdanım var! Ve bu vicdanım sizin emirlerinize göre susmuycak! görmezden gelemem karanlıga caresizliye itileni! Unutma sessiz kalmak üstlenmekdir bu sucu!! Er ya da gec sana da batar bunun ucu!!" deyip yanıma dogru koştu kadın. Saclarımı okşayarak "İyi misin?" Diye sordu.. Yardım isteyen gözlerimi ona dikiyorum. Elimden tutup beni yerden kaldırdı.. "Gidiyoruz" deyip koluma girdi.. Ethem aganın adamları hemen harekete geciyor ve bizi ayırmaya calışıyordu.. Kadın bana sıkı sıkı sarılıp bırakmamaya adete yemin etmişdi.. "Cocuktan gelin olmaz ulan! Bunu o aklınıza sokun!! Daha 16 sına bile girmemiş bir kızdan gelin olmaz!! Sıgarmı ulan erkeklige?? Sıgar mı? Sadece hayellerine sıgınmış bir sabinin koynuna girmek!!" Söyleyip feryat edip aglıyordu kadın kollarım arasında.. Bense tepkisiz kalmıştım.. Kolumu dahi kıpırtdatmıyor, kadının dedikleri beynimde yankılandıkca sessizce aglamaya devam ediyordum sadece.. Sonunda kadını benden ayırmayı başarıyorlar onu kapı önüne benide yeniden aganın önüne atdılar.. Başımı yeniden öne egip infazımı beklemeye bsşladım.. Tıpkı kesilmeyi bekleyen kuzular gibi.. Buradan.. Bu cehennemeden.. Kurtuluşum yalnızca ölüm.. Ve ben o ölüme muhtacım...
Ağa da benim gibi yere cöküp eline belime koyup kulagıma dogru egildi.. Nefes bile almadan olacakları beklerken kadın konaktan cıkmamak icin aynı anda hem direniyordu, hemde "Elini cek dokunma ona! Cocuk yaşında daha o! Yok mu utanman?! Yaşayan bir ölü artık minicik bir beden! Ya siz nasıl insanlarsınız? Ona evlilik degil evcilik yakışır! Elini cek dokunma ona! Hic düşünmedin ama onun tek hayali şimdi bir salıncaga binip bu dünyadan yok olmak! Nasıl bir erkekliktir? Nasıl bir namerdlik? Sadece hayellerne sıgınmış bir cocugun yanına sokulmak?! Onun bir hayatı var! Onun bir hayali! O konuşa bilen bir varlık hic kalmasa da mecali! Onun bir ruhu var be onunda görür gözleri! O bir insan ve asla affetmiycek şeresizleri" bütün bunları bir nefeste haykırarak söylemeye calışıyordu.. Cok gecmeden kadını konaktan atdılar.. Ağa da kadının konaktan atılışından sonra büyük bir rahatlıkla yeniden kulagıma dogru egiliyor "Bana ihanetin cezası ölümdür" diye fısıldadıktan sonra boynumun kokusunu cigerlerine cekiyor. Sonra belimden tutdugu gibi odasına dogru beni sürükleyip yatagının üzerine atdı.. Ac bir köpeğin avına kapıldıgı gibi üzerime kapanıp yeniden kulagima "Eger uslu bir cocuk olursan ihanetin bedelini daha hafif ödersin" diye fısıldayıp igrenc öpücüklerini yüzümün ve boynumun en kuytu köşelerine bırakıyor.. İgrenc öpücükler sanki beni düştügüm şoktan uyandırdı.. Cünkü şimdi tepkisiz kalmak yerine ağaya var gücümle karşı koymaya calışıyordum.. Onu itip kurtulmaya calışıyordum. Yaranan bir anlık boşlugu degerlendirerek odadan kacmak istedim.Cünkü kararlıydım ablamın katilinin karısı olmayacaktım... Fakat igrenc adam gelinligimin kuyrugundan tutdugu gibi beni kendisine cekti. Yüzüme bir kac tokatı yerleştikden sonra üzerimde ki gelinliyi yırtmaya başladı.. Önümde duran masadakı vazoyu alıp ağanın kafasına carpmak istesemde o buna engel oldu.. Elimden vazoyu alıp, arkadakı dolabın aynasına atdı.. Şimdi vazo ve aynalarda benim gibi paramparcaydı.. Ağaya karşı koymak mümkünsüz hal almıştı neredeyse.. Avazım cıktıgı kadar bagırıp bir umut yardım bekliyordum. Beni bir hayvan gibi duvara carpıp yeniden öpmeye başladı.. Ona karşı koydukca kafamı duvara carpdırıyordu.. Üzerini soyunmak icin bir kac adım geri gittiginde yanımda duran makyaj masasını yere deviriyorum... Ağanın affalmasını fırsat bilerek kapıya dogru koşuyorum.. Beni yeniden yakalamayı başarıp, üzeri süs eşya ve vazo dolu olan şifonyerin üzerine itdi.. Odaya baktıgımda kırılmadık ne cam ne de eşya kalmadıgını gördüm.. Her yer de cam kırıkları vardı.. Her yerde CAN kırıklarım vardı.. Ağa bu duruma fazlasıyla sinirlenmiş olacak ki, beni yeniden kolumdan tutup, cam kırıklarının üzerine fırlatıyor.. Kollarıma, bacaklarıma ve sırtıma batan cam kırıkları yüzünden acıyla inlemiştim.. Ve vücudumun yara almamış tek bir kısmı dahi kalmamıştı.. Ağa yeniden beni kollarımdam tutarak yataga dogru fırlatdı.. Artık ona karşı koya bilecek gücüm kalmadı.. Artık hayatımın da pek rengi kalmadı.. Dayan ruhum.. Dayan.. Bu acıya da dayan..

Artık cok gec.. Artık her şey icin cok gec.. Kurtarılmak icin cok gec.. Yaşamak icin cok gec..

Çiçek..

Şimdi denizin taşa vuran dalgalarında arta kalan su damlaları gibiyim.. Öyle caresiz, öyle amacsız, öyle terk edilmiş, öyle kurumaya mahkum.. Biraz da sonbahar çiçeklerine benziyorum.. Dalından koparılmış, rüzgarla savrulmuş, en sonunda da soguk denizin dalgaları arasında kaybolmaya mahkum edilmiş gibiyim.. Babamın ölümünün ikinci haftasındayım.. Lakin hala alışamadım onun yokluguna.. Hala ögrenemedim babasız yaşamayı.. Zaten pekte ögrenmek istemiyorum ya.. Acıkcası babasız yaşamak pek cazip gelmiyor.. Sadece intikam icin nefes alıyorum.. Sadece intikam icin babam kokmayan bu dünyanın havasını cigerlerime dolduruyorum.. Cok özledim be.. Cok özledim.. Gülüşünü.. Duruşunu.. Oturuşunu.. Dokunuşunu.. "kızım" deyişini.. Nefesini.. Tenini.. Cok özledim.. Kelimelere cümlelere dökülemiycek kadar cok özledim.. Nerdesin be babam..? Görüyor musun beni? Duyuyor musun? Yoksa hic var olmamış gibi yok mu oldun? Neden yalnız bıraktın ki beni? Neden öldün? Ne diye öldürdüler seni babam? Kim sana kıydı ki? Kim sen kadar güzel bakan, şefkat dolu bir adama kıyar ki? Bir karıncaya bile kıyamayan adamı kim neden vursun ki?? Allahım sen bir yol göster.. İcimde ki bu acı dinmez.. Dinemez.. İcimde ki bu yangın sönmez.. Sönemez.. Babamın katillerini katilini bulmadan.. O katilin cigerini sökmeden benima acım bitmez.. Ve bu ömrüm bitmez.. Bitmemeli.. Katilden intikamı almadan bitemez.. Ben babam kim vurduya gidemez! Bir kac ay sonra dosyası hic var olmamış gibi kapanamaz.. Offf.. Kafamdakılar yeminlen boynuma agırlık yapıyor.. "Dayan ruhum.. Bu acıya dayan.. Sıgındıgım tek limanım yıkıldı.. Şimdi limanım olmayan bir gemiden farkım yok belki.. Ama dayanmam lazım.. Babam icin dayanmam lazım" diye dizlerime dogru fısıldadım.. Öyle bir fısıldadım ki, ben dışında başka hic bir canlı duymadı.. Kimse anlamadı derdimi.. Anlamasında.. Kimse duymadı acımı.. Duymasında.. Kimse bilmedi.. Bilmesinde.. Kimse acımasın bana.. Acımasında.. Bu gibi düşünceler icinde kaybolmuş ben benligimle kaybulurken bir elin sıcaklığı beni bulundugum boşluktan cekip cıkarıyor.. Bu el Doganın eliydi.. Şaşırdım mı? Tabiki de hayır! Ben bu adamın elinden hic yalnız kalamıycak mıyım? Sürekli günahımmış gibi peşimden dolanmasından bıktım! Her zaman ki gibi sol yanıma ilişip "Naber güzellik" deyip en icten gülümsemesiyle gülümsüyor.. Bense onu aksini soguk ve asık suratımla "Bunu yapmayı kes Dogan" deyip yerden cantamı aldıgım gibi yola koyulmaya calıştım. Dogan kolumdan tutarak buna engel olup "Ne? Ne diyorsun? Neyi keseyim?" Deyip gözlerini gözlerime dikiyor. Bende onun yaptıgının aynısını yapıp gözlerimi gözlerine dikip "Sürekli beni takip etmeyi, günahım gibi arkamda dolanmayı kes Dogan! Yalnız kalmak istiyorum! Anlıyor musun?" Bagırıp kolumu elimden kurtarıp yoluma devam etmek istesemde yine başaramıyorum. Doğan yine kolumdan tutarak bana engel oluyor. Sert ve anlamsız bir şekilde yüzüne bakıyorum. "Seni anlıyorum Çiçek inan bana.. Ben sadece seni merak ediyorum. Senden ayrıda kalamıyorum. Biliyorsun ben senin yanındayke-" daha fazla devam etmesine bile izin vermeyip lafını bölüyorum ve "sen benim yanımdayken bile beni özlüyorsun! Ya bırak ya! Sen beni özlüyorsun ama ben özlemiyorum! Seni yanımda istemiyorum! Ben yalnız kalıp kaybolmak istiyorum! Seni yanımda bulmak degil! Ha benide anladıgını sakın söyleme! Cünkü senin canımdan cok sevdigin baban İstanbulun en ıssız en karanlık sokaklarının birinde vahşicesine 5 ~ 6 yerinden bıcaklanarak öldürülmedi!! O yüzden sakın birdaha beni anladıgını söyleme! Ve ben istemedigim sürece bana ulaşma!!" Deyip kolumu Dogandan kurtarmak istedim. Fakat başaramadım. Doğan bir anda kudurmuş bir köpek gibi dudaklarıma yapışıyor! Neye ugradıgımı şaşırıp affalladım.. Az sonra kendimi toplayıp Doğanı tüm gücümle dudaklarımdan itmeye calışdım. İttikden sonra tokadı yüzüne yapıştırdım. "Senden igreniyor pislik herif! Bir daha sakın beni arama! Sakın beni bulma! Yemin olsun ki babamın katillerinden önce seni gebertirim" deyip koşmaya başladım.. Nefesim kesilene kadar koştum.. İstanbulun en kuytu köşe sokaklarına koştum.. En karanlık sokaklarına.. En tehlikeli sokaklarına.. Tehlikeli ve karanlık sokaklar da kaybolmak istedim.. Kimse bana ulaşamasın, kimse beni bulmasın istedim.. Nefesim kesilene kadar koştum.. Nefessiz kalıp bayılacak gibi olduğumda karanlık ve ıssız bir sokagın bir köşesine cöktüm.. Nefes alıp verişim düzene girdiginde ayaga kalktım. Bu sokak resmen barut kokuyordu.. Fazlasıyla tehlikeliydi.. Önce ileri gitmek istesemde bu düşünceden vaz gecmiş, geldigim gibi geri gitmek kararını aldım. Ben tam yoluma koyulmuş gidiyordum ki, kulak batıran bir ateş sesi duyuldu.. Sonrada sırtımın tam ortasında tarifsiz bir acı.. O acıyla beraber daha da koyulaşan barut kokusu...

Bir Papatyanin Karanlığı..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin