Bölüm 1- Keskin viraj

955 27 8
                                    

Bursa'dan İstanbul'a dönerken radyoda birden kadının çok sevdiği bir şarkı çalmaya başlamıştı. Uzandı ve sesini açtı, ilk kez dinliyormuş gibi pür dikkat dinlemeye başladı. Kafasında uçuşan bir sürü düşünceleri savmaya çalışırken kendisini şarkının ritmine Birsen Tezer ve Hüsnü Arkan'ın eşsiz uyumuna bıraktı ve gevşemeye çalıştı.

"Bugün dağların dumanı aralandı, hoşgeldin. Ah ışıklar içinde kaldım yandım efendim. Sen bana yangın ol efendim ben sana rüzgar. Tutuşsun gün yansın geceler, zamanımız dar. Sen bana geç geldin, ben sana erken. Tutuşsun gün yansın geceler, vaktimiz varken..."

Hayatta her şeyin bir uyumu olduğunu düşündü. Mavi gökyüzünün Zaman Zaman beyaz Zaman Zaman grileşen bulutlarla eşsiz bir uyumu vardı. Toprağın yeşille, sonbaharın yağmurla, yazın Güneş'le... Peki ya hayatın? Hayatın da bir uyumu olmalıydı elbette. Mesela şimdi rayting yüzünden final kararı aldıkları dizinin istenilen başarıya ulaşamamasını herkes uyuma bağlamıştı. Ne yani, Kadir ve ben bu kadar tahammül edilemeyecek ve sadece 4 bölüm sürecek bir hikayenin baş kahramanları mı olmuştuk? Saçma! Diye geçirdi aklından. Sonra Dedi ki, belki de en büyük uyum uyumsuzluktur! Belki de benim uyum dediklerime onlar zıtlık diyordur! Sonuçta bu işin bir matematiği vardı kimse inkar edemez. Türk dizi tarihinin en akıllarda kalan çiftlerine bakıldığında hep bir uyumdan bahsedilir. Kadir inanır ve Türkan Şoray ? Ah ne güzeldir o film... İzle izle bir insan hiç mi sıkılmaz. Karşındaki oyuncular hissetmeyi biliyor ve hissettiriyorsa bir şeyler yerine oturuyor demekki. Diye düşünürken aklına sevgilisi geldi. Kendisi dizinin bitmesine üzülürken o sevinmişti. Evet belki işim gereği şehir dışındaydım sürekli ve görüşemiyorduk ama sonuçta işsiz olmaktan daha iyiydi ve bunu severek yapıyordum. Az buçuk bir ilişki de değildi üstelik bir an bile ayrı kalmaya dayanamayalım? Sürekli ayrı ayrı iş seyahatlerine çıkarken ve bu bir sorun haline gelmezken bu sefer Yunus çok sabırsız davranmıştı. Başta özlediği için diye düşündü ve içten içe sevindirici buluyordu bu durumu. Ama gitgide sorun haline gelmeye başlamıştı ve yapımcıyla görüşmeden sonra onunla konuştuğunda telefonda bir oh sesi duyunca çok sinirlenmişti. Kendi işleriyle ilgili olumsuz bir durum olsaydı ve Elçin böyle bir tepki vermiş olsaydı Yunus ne düşünürdü acaba? Eminim yine bir ton uzun cümleler sıralar ve beni dinlemezdi bile diye düşündü. Haklıydı. Yunus kendisiyle ilgili konulara ortamdaki en zeki ve başarılı oymuş gibi bir tavıra bürünür, karşısındakine haklılık payı vermezdi. Tek haklının kendisi olduğunu düşünerek hareket ederdi. Elçin'in belki de en hoşlanmadığı yanıydı Yunus'un bu hareketleri. Ama aralarındaki ilişkinin yıllar içinde aldığı şekilde kendisini bu konuda hep Yunus'a karşı hep alttan alan taraf olmayı seçtiğini biliyordu. Ne vardı yani bir çok konuda anlaştığım sevdiğim sevgilimin bir yönünde de anlaşmasam, hoşlanmasam? Ne olur.. İnsanlar nelere katlanıyorlar bende buna katlanırım ne olacak? Diye düşünüyordu Elçin. Haklı olabilirdi belki, ama hayatın böyle geçmeyeceğini henüz 30'lu yaşlarına gelmesine rağmen idrak edememişti. Ömrünü sürekli böyle bir döngüde geçirmek istediğinden emin değildi ve bunu düşünmeyi reddediyor, hayatı akışına bırakıyordu.

"Bugün günlerden güzellik, Sefa geldin hoşgeldin. Ah bu yağmur yalnızlığımmış dindim efendim."

Şarkının bu nakaratına geldiğinde istemsizce sesli bir şekilde şarkıya eşlik etti. Ruhu bu dizeyi seçmişti ona. İçinin sıkıntısını bu dizeler yüzeye çıkarmıştı.
Hava kararmaya başlarken gökyüzünün aldığı lacivert renge bakarken sigarasını yaktı ve pencereyi indirdi. Hava serindi ve yağmur geliyordu, gri bulutlar çok uzak değildi. Bursa'nın yüksek Dağlı manzarasında ilerlerken birden korna sesiyle irkildi ve hemen vitesi boşa alarak yavaşlamaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştı ama hala arkasındaki beyaz araba ona korna çalıyor farları yakıp söndürüyordu. Yolun keskin bir virajla devam ettiğini görünce iyice yavaşladı ve virajı geçtikten sonra sağa çekmesi gerektiğini anlayarak dörtlü lambaları yaktı. Arabayı sağa çektiğinde beyaz araba da yanından geçip önünde durdu ve arabadan bir hışımla bir Adam çıktı. Yanına gelirken bir an kavga çıkaracak sandı ve farketmeden ne yaptığını anlayamadı. Ada'm geldi ve aralarında 1 metreden daha kısa bir mesafede durdu ve bağırmaya başladı.
- Siz ne yaptığınızın farkında Mısınız ya? Az daha hem beni hem kendinizi öldürüyordunuz!
- B-ben anlayamadım ne yaptım ben şimdi? Neden bahsediyorsunuz siz beyefendi?
- Az daha şu keskin viraja 140'la giriyordunuz hanımefendi ve bende sizin dalgın olduğunuzu farkedince yavaşlayıp arkanıza geçtim ama az daha yavaşlamasaydınız birlikte virajı alamayacak ve uçurumu boylayacaktık! Ah salak kafam sananeyse bırak git yoluna seni ne ilgilendirir dimi! Ama yok! Kendini tehlikeye at anca sen! Ada'm söylenmeye devam ederken Elçin birden,
- Şey, ben, gerçekten farkında değildim özür dilerim sizi de zor durumda bırakmışım istemeden gerçekten özür dilerim beyefendi. Kafam biraz dalgındı ve ben tüm konsantremi yola vermemişim demekki ...
Ada'm kadının sözlerini duyup, korkmuşluğunu görünce sakinleşti ve
- Asıl ben özür dilerim korkuttum sanırım sizi ben bir an durmicaksınız sandım ve o an yükseldim birden kusura bakmayın lütfen.
Ada'm bu sözleri söylerken bir yandan da yanında giden arabanın içinde dalgın dalgın gökyüzüne bakan kadının bu kadar tanıdık olabileceğini düşünemediğini ve nereden tanıdığını düşünmüştü. Kadınsa Ada'mın sakinleştiğini görünce mahcup ifadesinden kurtarmaya çalıştı kendisini. Ve söz girdi, artık olayın şokunu atlatmaya çalışır bir şekilde;
- Tekrar kusura bakmayın ve aslında teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki de şu an nefes alıyor olamayacaktım. Ne diyeceğimi bilemedim, sağolun tekrar. İyi akşamlar.
Kadın bunları söylerken Ada'm aklında hala kadını nereden tanıdığını düşünüyordu ve kadının arabasına bindiğini farkedememişti. Kadın arabasına bindi ve tekrar Ada'ma yüzünü hafif eğerek teşekkür etti, arabasını çalıştırdı. Ada'm kadının gidişini farkettiğinde aradan 3-4 dakika geçmişti bile.
Kadın arabayla yavaşça ilerlerken az önce yaşadığı kısa süreli şokun ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken ilerde gördüğü mola yerini işaret eden tabelayı görünce istemsizce Oray'a girdi ve bir kahve içmek istediğini hissetti. Kahve şu an karmakarışık olan kafasını belki biraz olsun dindirmeye yarayabilirdi. En azından araba kullanmaya başlamadan evvel kafasını toparlayıp biraz dinlenebilirdi.
Kahveyi alıp boş masalardan birine oturunca üşüdüğünü farketti ama aldırış etmedi ve soğuğun sayesinde kendisine geleceğini düşünerek arabaya gidip montunu almak yerine bir sigara daha yakmaya karar verdi. Az önce ne olmuştu öyle? O keskin virajı Nasıl da farketmemişti? Bu kadar dalıp gidecek ne vardı ki? Sadece üzgündü ama hayatından vazgeçmek aklının ucundan bile geçmezdi. Acilen kendisini toparlaması gerektiğini anladı ve o Ada'mın kendisine gelmesi için gönderilen biri olduğunu düşündü. Yoksa başka bir açıklaması olamazdı bunun. Otoyolda giderken kim böyle bir şey yapardı ki başka? Bunun bir işaret olduğunu ve yaptığı yanlış bir şey olduğunu düşündü. Acaba neyi yanlış yapmıştı diye düşünürken birden karşısındaki boş sandalyenin çekildiğini duydu be kafasını o tarafa çevirdi.

1.bölüm sonu.

Elbar - Hisset Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin