Bölüm 7 - Ateşe uçan pervaneler gibi - İlk Öpücük

380 12 7
                                    






Senaryo textiyle yüzünü kapadığını sanırken, arada gizli bakışlar attığının farkında olunmaması düşüncesi bir yandan kafasını kurcalıyor diğer yandan da sinirlendiriyordu. Kaçak bakışlar atarken, yakalanmaktan korkuyor, ama yine de göz göze gelebilmenin heyecanını yaşamayı içten içe arzuluyordu. Baksın istiyordu, onun da ona baktığının bilincine varsın ve gözleri gözlerine değsin.
Gözlerini beyaz kağıdın üzerinde silik bir baskıyla yazılmış olan kelimelere dikerken, aslında okumadığı sahnelerin onun imdadına yetişeceğini düşünmüyordu henüz. Aklında sadece, neden bu kadar bencil bu kadın? diye beliren soru işaretleri vardı.
Ne vardı sanki bir yudumcuk tattırsaydı o tatlı bal renginden ona. Bir bakış bahşetmek bu kadar zor olmamalıydı, insafsız olabilir miydi bir melek...
İnsafsız, huysuz, aksi şimdi ise bir de suratsızlık eklemişti karakteristik özelliklerine. Sanki sekizinci harikası ruhunu saklayabilmesini sağlayabilirmiş gibi. Ne sanıyordu ki? O öyle alelade herhangi biriymiş gibi davranmaya çalışırken, hele de normal insanlar gibi otururken benim onu farkedemeyeceğimi mi sanıyordu? Farkediyorum işte! Ben görüyorum. Sadece ben hissediyorum. Sen görmüyorsun farketmiyorsun ama, burdayım işte. O bal renkler beni içine doğru çekiyor. Ateşe uçan pervaneler misali sana yanmaya can atıyorum ben. Sen, görmüyorsun beni. Bakmıyorsun. Gözlerin gözlerime değmiyor, farketmiyorsun sana susayan gözlerimi... Ama ben, ruhunun derinliklerine kazınmış olan sırrını çözebilecek tek erkeğim. Senin, gizlediğini sandığın her ışıltın, her zerren benim iliklerime kadar işleyebilir. Ben, seni, senden daha iyi tanıyabilirim. Varoluş sebebini çözebilirim. Gözlerinin şehlalığında sonsuza kadar kaybolabilirim. Ciğerlerine dolacak tek bir nefes için koca bir ömrümü ayaklarının altına serebilirim...

Barış kafasının içinde düşüncelerinin onu götürdüğü sonsuz dehlizlerde süzülürken, karşısında aslında sorar gözlerle ona bakan bir çift bal renginin farkına varamamıştı. Aklından tüm bu düşünceler sıralanırken o bal gözlerin ona baktığını görememişti. Göz gözeydiler işte. Bakıyordu o da. Hemde kim bilir kaç sonsuz saniyedir... Nasıl oluyordu da hem gözlere bakıyor olup hem de deli gibi o gözlere susuyordu... Gözbebeklerinden vücuduna yayılan tüm ateş onu içten içe sararken, işlevini kaybetmiş olan beyni ve kulakları aniden çalışmaya başlamış ve ona seslenen kadını duyabilmişti.

-Barış? Barış iyi misin?

Ama hala konuşabileceği bir sese sahip değildi... İçerde, derinlerde bir yerlerdeydi işte ama neredeydi? Bir türlü bulup çıkaramıyordu ki...

-Heey! ...

Karşısında ona kilitlenmiş olan Barışı âna döndürebilmek, gözlerinin üstünde bıraktığı yakıcı etkiyi söndürebilmek için ellerini gözlerinin önünde savuşturdu Elçin. Sadece bakıyordu aslında, hatta dalmıştı, belki bana bile bakmıyor, farkında bile değil diye düşünürken, gözlerinin üzerinde bıraktığı o etkiyi aklına bile getirmemeye çalıştı. Böyle şeyler düşünmemeliydi. İnsanlar her zaman doğru şeyleri düşünemezdi ama hislerini kontrol altına almasını bilmeli diye düşünürdü. Evet, hayatı boyunca parça parça biriktirip oluşturduğu büyük resmini bozmak, hele de böylesine uzun zaman sonra bozmak, ona göre değildi. Doğrular ve yanlışlar vardı onun hayatında. Ve yanlışlar asla doğruların safına geçemezdi. Kendi benliğinden ödün veremezdi bu yaştan sonra. Hayatın ona belirlediği hayata itiraz etme hakkı çoktan geçmişti. Şimdi başlangıcı yanlışlarla sarılı sonu ise belli bile olmayan yollar için uçurumdan atlamak ona göre değildi, hiç olmamıştı. Geçmişten gelen sadakatle ilgili problemli duyguları, yavaş yavaş düzene girmişti işte. Ne diye kendi doğrularını çiğneyecekti ki? Aslında bunları düşündüğünün farkında bile değildi. Düşünceler onu hep uçurumun kenarına getiriyordu, ya atlayacaktı ya da sözde yolunda olan hayatına devam edecekti... Mantığı mı yoksa duyguları mı konuşuyordu onunla, kestiremiyordu hiç. İkisinin arasında kalmanın ne demek olduğunu yeni öğreniyordu. Bu zamana kadar hislerini kontrol altına almasını hep bilmişti, yine bilecekti. Kendisine yediremeyeceği hiçbir şeyi hayatında görmeyecekti. Katı prensipleri, iç sesini şimdilik bastırıyor gibi görünüyordu. Düşünmüyor değildi, bazı geceler, bazı sabahlar aklına geliyor, dakikalarca o keşkeden şu amaya doğru atlıyor, sonunda ise Saçmalık! dediği düşüncelerini kapı dışarı etmesini biliyordu. Kendisinin olmasını istemeyeceği hiçbir şeyi 'hissedemezdi'. Kendi kurallarını kendisi çiğneyemezdi. Daha dikkatli olmak zorundaydı... Kendisine bu zorunluluğu istemeye istemeye hatırlatıyordu...

Elbar - Hisset Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin