Merhaba arkadaşlar aslında yazmayı bırakmıştım ama bir anda tekrar yazasım geldi. Umarım bundan sonra sürekli yazarım.
Birini seversen ölçülü seveceksin. Ne çok fazla ne çok az. Ben çok sevdim. Hem de çok. Şuan o yüzden bu spor salonunda onun yaptığı gibi basket oynuyorum.
Birinci basket.
İkinci basket.
Üçüncü basket.
Ve
Top kaçtı.
Arkamı döndüğümde babamla karşılaştım. Anlaşılan sınıfta olan şeyleri öğrenmiş. Topu sektirerek yanıma gelmeye başladı. Üçlük çizgisinin oraya gelince durdu ve topu potaya yolladı.
Ve bumm.
Haldun Karahanlı üçlük attı. Alkışlayarak yanına gittim. "Mükemmel bir atıştı hocam."diyip sırıttım." Kendimi övmek gibi olmasın ama biliyorum Asya."diyip göz kırptı. Kolunu omzuma atıp tribünlere yürüdük. Başlasın bakalım nasihatler.
"Sen niye derste değilsin Asya."diyerek başladı biricik babacım. "Herşeyi bildiğin halde neden bana bu soruyu soruyorsun baba?" ama öyleydi yani. Herşeyi bildiği halde sorması canımı sıkıyordu. Babam derin bir nefes alıp "Bak Asya neden böyle yaptığını biliyorum ve seni anlıyorum ama " "Hiçbirşeyi anlamıyorsun."diyip babamın sözünü kestim. "Sen beni anlayamazsın baba. Beni kimse anlayamaz. Ben sevdiğim insanı kaybettim. Çocukluğumu kaybettim. Canımın yarısını kaybettim. O yüzden sakın beni anladığını söyleme." diyip burnumu çektim. Demek ki ağlıyordum her zaman ki gibi.
Babam bana sarılıp "Tamam haklısın seni anlamıyorum ama sende yanında olmamıza izin ver. Bak çekip gittin. Ne değişti? Hiçbirşey. Belki değişen ufak şeyler vardır ama hayat devam ediyor. En azından seni seven insanları kendinden uzaklaştırma. Bari onlar için yaşa."diyip daha sıkı sarıldım.
'Seni sevenler için yaşa.'Tamam Poyraz'da beni seviyordu ama Burak'la Ezgi'de seviyor. Sanırım bundan sonra az da olsa acımı unutup 'beni sevenlerle' birlikte birşeyler yapacaktım. Sonuçta babamın dediği gibi 'Hayat devam ediyor' bende babama sarılıp ayağa kalktım. "O zaman ben beni sevenlerin yanına gideyim." diyip gülümsedim. Babamda bana gülümseyip "Hadi git bakalım. Ha unutmadan yanında oturan çocuğa eziyet yapma."diyip kahkaha attı. Babama dil çıkarıp spor salonundan çıktım. Tabiki de çocuğa birşey yapmayacaktım. Sonuçta hayat devam ediyor. Görmezden gelebilirim.
Sınıf kapısının önüne geldiğimde zil çaldı. Öğrenciler dışarı çıkmaya başlarken ben sınıfa girdim. Sırıtarak sırama gittim. Burak'ın yanında durup "Naber Burki?"diyerek yanağını sıktım. Burak sırıtıp" Ne istiyorsun Bücürük?"dedi. Vay be bu çocuk harbi beni tanıyor ya.
"Valla lafı çok uzatmayacağım Burki. Çok açım. Bana tostlar alsana."Ezgi de yanımıza gelip "Hadi o zaman melekler istikamet kantin."diyip Ezgi'yi kolunu altına aldı. Yürürken beni de kolumdan çekip kolunu omzuma attı.
Merdivenlerden inerken sınıfta yanıma oturan çocuğu gördüm. O da beni görünce durdu."Okuldan ağlayarak kaçtığını düşünmüştüm Atarlı."diyip sırıttı. Bende sırıtıp "Gördüğün gibi okuldayım Bay Çok Bilmiş."dedim. Çocuk Burak'ı yeni görmüş olacak ki ona dönüp kafa salladı. Tekrar bana dönüp kafasını sağ tarafa yatırdı." Ama ağlamış gibisin Atarlı."diyip gene sırıttı. Yerimde huzursuzca silkelenip "Yok öyle birşey. Ayrıca benim bir adım var."diyip gözlerimi devirdim amacım konuyu değiştirmekti."O zaman ilk ben söyleyeyim. Ben Emre."diyip elini uzattı."Bende Asya."diyip omuz silktim. Sonrada merdivenlerden inmeye başladım.
Kantine geldiğimizde Burak direk Gül Teyzenin yanına gitti. Tabi benim tostlar anca olur. Bizde Ezgi'yle masanın birine oturduk. Buraları çok özlemiştim. Arkadaşlarımla birlikte olmayı çok özlemiştim. Ben böyle şeyler düşünürken Burak tostlarımı getirdi. "Al bakalım Bücürük. 3 tane karışık tostun ve 3 tane de ayran."diyip masaya oturdu. Her tostlar mutlaka bir ayran bitirirdim."Akşam Fatih Baba'nın mekanına mı gitsek? Hem seni de özlemiştir. Ne dersin Asya?" diyerek bana döndü Ezgi. Kafamı salarken bir yandan da ağzımda tost varken "Olur." dedim. Bir anda ikisi de şaşırsa da Burak kafama vurdu. "Ağzında birşey varken konuşma. İçini gördüm be."diyip yüzünü buruşturdu. Bende inadını ağzımı açıp içini gösterdim. Sonrada hep beraber kahkaha atmaya başladık. Tostlarım bittiğinde Ezgi'yle birlikte sınıfa çıktık. Burak'ın azcık işimi ne varmış oraya gitmişti. Sınıfa girdiğimizde Alev ve tayfası vardı. Ezgi'yle birbirimize bakıp sırıttık. Çünkü neler olacağını biliyorduk."Aa Asyacım, sen bu halde okula gelmeye utanmıyor musun?"diyip gözlerini karnıma indirdi. Bende karnıma baktıktan sonra Alev'e baktım. "Ne varmış benim halimde hem bundan sanane."diyip dik dik bakmaya başladım."Ah anlaşılan bilmiyoruz sanıyorsun ama herkes biliyor Asya saklama." ne diyor bu diye Ezgi'yle baktığımda yüzünün değiştiğini gördüm. "Aman Asya uğraşma boşver. Gel sıramıza gidelim." diyerek beni kolumdan çekmeye başladı. Çekmesine müsaade ederken bi yandan da "Ezgi ben neyi saklıyorum ki ayrıca ne var halimde?" diyip bi anda Ezgi'ye döndüm. "Ne olabilir ki Asya konuşuyor işte boş boş her zamanki Alev."diyerek omuz silkti. Sıraya oturduğumda yanıma bay çok bilmiş gelip o da oturdu." Elimi havada bırakman çok onur kırıcı Atarlı. "diyip alt dudağını sarkıttı." Özür falan dilememi bekleme Bay Çok Bilmiş. "diyip gözlerimi devirdim. Ne kadar sinir bozucu bir çocuk bu." Yok canım özüre gerek yok. Bu sefer elimi uzattığımda sık yeter. "diyip gene göz kırpıp elini uzattı. Bende elimi uzatıp sıktım." Oldu mu? "dedim. Memnun olmuş bir şekilde kafasını aşağı yukarı salladı. Bende elimi çekip önüme döndüm.
Dersin ilerleyen saatlerinde kapıdan ileriye Burak girdi." Kusura bakmayın hocam. Bir duyurum olacaktı. "hocada kafasını salladı." Öğle arası basketbol antrenmanı var. Takımda olanlar gelsin. "diyip yerine oturdu.
Basketbol.
Poyraz için herşey demekti. En hassas konusu. Maçlarda o kadar soğuk ve ciddi oluyordu ki ben bile korkardım ama her basket attığında dönüp bana göz kırpması içimden birşeyleri alıp götürürdü.
Sıkıntıyla gözlerimi yumup tekrar açtım. Derin nefesleri alıp derse odaklanmaya çalıştım.Sonunda öğle arası olmuştu. Hep beraber spor salonuna indik. Ezgi'yle ben tribünlere giderken Burak soyunma odasına gidiyordu. "Özlemişim be." diyip sırıttım. Ezgi'de kahkaha atıp arkasına yaslandı. "Tabi özlersin bebek. Basketbol bu yani." dedi. Aslında basketbolu sevmem ama babamdan ve Poyraz'dan dolayı iç içe olmuştum. Evet güzel oynarım ama en çok izlemeyi severim. Hele de oynayan Poyraz olursa. Ah bakın gene Poyraz.
'Şuan Poyraz oynamıyor Asya. Bundan sonrada oynamayacak. Sevip sevmemek sana kalmış. 'dedi benim güzel bilinç altım. Aslında haklıydı. Poyraz yok artık. Tam ben bunları düşünürken "Biliyorum basketbolu pek sevmezsin ama işte bir yandan da seversin." diyip elini omzuma attı. Saçmaladığını anladı galiba biricik gerizekalı arkadaşım. Gülerek kafamı sallarken oyuncular sahaya giriyordu ve içlerinde o da vardı.
Bay Çok Bilmiş.
Beni görünce sırıtıp göz kırptı salak çocuk. Dişlerimi sıkarak "Bu çocuğun ne işi var." dedim. "Kimin? He Emre'nin mi? Baban aldı işte seçmelerde. Güzel oynuyor demek ki." diyip omuz silkti.
Ne kadar güzel oynayabilir ki? Bir Poyraz olamaz. Ben bunları düşünürken üçlük attı ve ağzım açık kaldı. Tabi tribündeki kızlarda hemen alkışlamaya başladı. Ne var ki bunda Poyraz'da güzel üçlük atabiliyor. Hemen ağzımı kapatıp antrenmanı izlemeye başladım.