13~Kendi Yarattığı Siyahlığında..

69 9 1
                                    

~Serkan'dan~

   Yaşanılan şeyler farklı boyutlara taşıyabiliyordu insanı. Yaşanılanlar ağır gelebiliyordu bünyeye. Umutsuz kalabiliyordu düşünceler. Çaresiz kalmış kanılarda boğuşabiliyordu insanlar. Kalpler işlevini yitirebiliyordu bazen. Ve insan, artık hiçbir şeye boyun eğemiyordu. Bünye kaldıramayınca bazı yükleri paydos verebiliyordu benliğine..

Benim babam.. Benim babam askerdi. Ülkesine, bayrağına, ezanına düşkün bir Türk askeri. Ben babamla hep gurur duyardım. Babamın mesleğini soranlara gururlanarak : ''Benim babam asker.'' derdim. ''O; bizi, Türk milletini korumak için kendinden ödün veren bir adam. Benim babam adam gibi adam.'' 

Yağmurlu bir gündü. Annemle, aşinası olduğumuz pencere kenarında babamı bekliyorduk. Göreve gideli 3 gün olmuştu. Bu gidiş farklıydı, ben bunu sezmiştim. Babam göreve giderken onun yüzüne uzun uzun bakmıştım. Simasını hatırıma kazımak istercesine.. Bir kere daha göremeyecekmiş gibi. Sırtına kenetlediğim ellerimi ondan ayırmak istemedim. Gözlerimden düşen damlalar bana kızıyorlardı. ''Şşş sen asker oğlusun. Ağlamak asker adamın oğluna yakışmaz.'' Ama elimden gelen tek şey ağlamak oluyordu. Bir de O'na dua etmek. Babamı bana tekrar geri getirmesi için. 

Ama olmadı. Ona tekrar öyle sarılamadım. Ellerim onun güçlü sırtında gezinemedi. Gözlerim onun simasında takılı kalamadı. Benim babam geri gelmedi. Annemle o pencerenin önüne bir daha oturamadık. Hayaller kuramadık. ''Babamız gelecek ve bize oradaki maceralarını anlatacak.'' diyemedi annem. Ben annemden artık bu cümleyi duyamadım.

Benim babam şehit oldu. ''Benim babam asker!'' demekten nasıl gurur duyduysam, ''Benim babam şehit, ben şehit evladıyım!'' demekten de her zaman gurur duydum. Benim babam.. O benim cesur yürekli, vatansever, bayrağına aşık babam.. Aşık olduğu bayrağımızın kırmızısına büründü. Bu ağırdı, bu yük bir evlada çok ağırdı. Daha liseye yeni başlayacak olan bir evlada. Babasına mecbur olan bir oğula.. 

Sene 2006 . Annemle pencerenin önünde uyuyakalmıştık. Sabaha doğru acı zil sesi geldi. Ben her şeyden bir haber uyumaya devam ediyordum. Sonra annemin acı feryatları alarm olmuştu çaresiz benliğime.. Kapıda asker ağabeyler.. İlk annemin neden ağladığına anlam veremedim. Sonra, babamın bir torba içindeki kanlı eşyalarını teslim ettiler bize. Bu eşyalar bana gerçekleri kanıtlamıştı.

Elime aldığım vesikalıkta mutlu bir aile tablosu görüyordum. Şimdi bu tablodan iki şey eksilmişti. Babam ve mutluluk.. Babamın bayrağa sarılmış tabutunu görünce elimden kayıp giden hayallerime baktım. Yaşanmışlıklara ve bir de hiç yaşanamayacaklara. Babama olan son görevimi yerine getirmek üzere küreği elime aldım ve bir toprakta ben attım babama. Bir toprakta ben attım, kahramanıma. Şehidime. 

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
 Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

 Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
                                            
(Mehmet Akif Ersoy)

O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Derdimi hiçbir arkadaşıma açamadım. Talha.. O benim en büyük dayanağımdı. Ama ona böyle bir şey yapamazdım. O kırılgan ve duygusal bir çocuktu. O benim dostumsa onu kendimle birlikte eleme sürükleyemezdim. Aynı mahallede olmayışımız bir avantajdı. Talha başka bir semtte oturuyordu. Bu olanlardan onun haberi olmazdı. Ve ben de kimseye böyle bir kötülük yapmış olmazdım. 

Talha vazgeçmiyordu. Ama ben kendimi kendimle yalnız bırakmak istiyordum. Kimseyle -Talha'yla dahi- görüşmek istemiyordum. Ama o sürekli evime geliyordu. Annemi her gün onu eve almaması için tembih ediyordum. Fakat bir gün Talha annemden kurtulup odama kadar gelmişti. Ona anlatacağım o kadar şey vardı ki. Anlatsam rahatlayacaktım biliyordum. Ama bunu ona yapamazdım.

O küçükken babasını kaybetmişti. Onun olduğu bir arabada ve sağ çıkan tek kendisiydi. Babasını orada son yolculuğuna uğurlamıştı. Yaşadıkları ağırdı, belki beni daha iyi anlardı. Fakat kendi acımı ona aktarıp onun eskiyi hatırlamasına sebep olabilirdim. Bunu kardeşime yapmaya hakkım yoktu. Onunla son kez sarılmıştım. Onu bir daha görmeyeceğime emin olarak. Ve onu bu evden son kez uğurladıktan sonra annemle İstanbul'a gitmek üzere evden ayrıldık.

Annemle küçük bir ev kiralayıp yerleştik. Küçük ve vasat bir mahalledeydi evimiz. Gerçi pek bir ehemmiyeti yoktu. Çünkü babam yoktu. Evimizin direği yoktu. Ve direk olmadan bir şeyler yapmak imkansız oluyordu. Bir şeyler için çabaladıkça o ev üstümüze yıkılıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 04, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlık VuslatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin