ÖLÜMCÜL RÜYALAR

19 5 10
                                    

-Yazardan-

Yang sinirle bağırdı ve masanın üstünde olan birkaç cam şişeyi yere devirdi. Adel'e ister istemez lanet ediyordu, olanlar onun suçuydu. Sinirle bağırdı.

"Bir gün amacıma ulaşacağım, kimse bana engel olamayacak!"

Ying zaman hortumunu kendisi koydu sanıyordu ama yanılıyordu. Zaman hırtumunu koyan Adel'di. Ying'in tahmininin aksine gözlerinin bağlı olması hiçbir işe yaramıyordu. O ne isterse oluyordu.

-Elif-

Çadırdan çıktım ve kendi evime gittim. Bu şeylere tam olarak ne deniliyor bilmiyordum ama odundan yapılmışlardı ve yerden biraz yüksekteydiler. O evden çıktığınızda sizi odun bir yol bekliyordu, evlerin önünde merdivenler vardı. Evimin içine girip kendimi yatağa attım. İki gün içerisinde iki yakın arkadaşımı kaybetmiştim ve bu içime oturuyordu. Ağlayamıyordum da çünkü ağlamak hiçbir şeyi çözmezdi. Oysaki şuan ağlamaya hiç olmadığım kadar ihtiyacım vardı. Uyumakta istemiyordum, çünkü uyursam yine ölme tehlikesiyle karşı karşıya gelmekten korkuyorum. Yatağın içinde bir sağa bir sola döndüm. Ama yapabilecek hiçbir şey bulamadım. Hayatımda ilk defa bu kadar yanlızdım.

-Emre-

Camdan dışarı bakarken olan bitenler sanki bir rüyaymış gibi geliyordu. Bu olanların en dışında olan biriydim. Adel'in kim olduğunu bile bilmiyordum. Koyu, kıvırcık saçlarımı karıştırdım ve dışarı çıktım. Acıkmıştım, dün akşam nerdeyse hiçbir şey yememiştim. Yemek alınan yere gidip bir tane ayvalık tost ve onun yanına da bir tane kola aldım ve yemeye başladım. Henüz kimse uyanmamıştı az önce uyananlarda tekrar uykuya dalmıştı. Zaten güneş daha yeni doğuyordu ve bu normaldi. Yemek yemem bitince ayağa kalktım ve çöpleri çöp poşetinin içine attım ve ellerimi pijamamın ceplerinden içeri sokup yürümeye başladım. Neler olmuştu böyle, hayatım bir anda darmadağan olmuştu. Yalan söyleyemem babamdan kurtulduğum için içimde bir nebze de olsa mutluluk vardı, peki ama annem ne olacaktı. Beni çok merak etmiş olmalıydı.

"Zaten merak etti." Duyduğum sesle hızla arkamı döndüm ve onu gördüm, Yang'ı. Elinde bir bıçak vardı ve bıçağı annemin boğazına dayamıştı. Ellerimi yumruk yaptım.

"Sen ne yaptığını..."

"Şşt." Dedi ve annemin boynuna küçük bir çizik bıraktı.

"Ne kadar ses, annen için o kadar acı."

"Onu hemen bırak!" Diye tısladım.

"Yoksa ne yaparsın?" Diye sordu alaylı bir gülümsemeyle.

"Sen bir hiçsin." Dedi ve bıçağı annemin boynundan çekip sırtına sapladı.

"Hayır!" Diye bağırıp onlara doğru koşmaya başladım ama aramızdaki mesafe çok uzundu. Ben onlara ulaşana kadar Yang bıçağı birçok kez annemin sırtına saplamış ve ortadan kaybolmuştu. Annem yere düşmeden önce onu yakaladım. Onu sarsarken bir yandan da gözlerini açması için yalvarıyordum. Ama açmadı. Gözümden yaşlar süzülmeye başladığı sırada bir gülme sesi duydum. Bir kadınla erkeğin karışımı bir sesti.

"Gerçekten zayıfsın evlat." Dedi ve annem başını kaldırdı. Göz bebeği ve irisi kırmızıya dönmüştü.

Onu hızla itip az önce çömeldiğim yerden ayağa kalktım. Annemin bedeni bir kukla gibi havaya kalktı.

"Siz insanlar gerçekten çok... tuhafsınız." Dedi ve başını kaldırdı. Kolları ve bacakları hala bir kukla gibi sarkıyordu.

"Gözlerini atmasını istedin ve açtı ama sen onu iğrenç bir şeymiş gibi çöpe attın." Dedi annem veya onun içindeki şey ve elini kaldırdı. Korkuyla birkaç adım gerilediğim zaman bacaklarımın arasından bir şey geçtiğini ve havalandığımı hissettim. Öne doğru düşeceğim sırada gözlerimi sımsıkı yumdum ama tahminimin aksine yumuşak bir şeye çarptım. Gözlerimi açıp baktığımda bunun altın rengi bir yunus olduğunu gördüm.

"Sıkı tutun." dedi bir ses ve bende onu dinleyerek başındaki çıkıntıya tutundum. Bir anda arkaya döndü ve hızla havada yüzmeye veya ona benzer bir şey yapmaya başladı.

"Hiç anneden kaçılır mı, gel buraya!" diye bağırdı arkamızdan bir ses. Aynı anda etrafa ateş topları fırlatılıyordu. Korkuyordum ve yunusun yaptığı ani hareketler bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Biraz daha dayan, sadece bir süre daha." Dedi az önce sıkı tutunmamı söyleyen ses.

"Kaçamazsınız!" Diye bağırdı arkamızdaki korkunç ses. Kalp atışlarım çok hızlanmıştı. Bir anda altımda bulunan yunus kayboldu ve bu yüzden bende düştüm. Doğrulduğumda bacağımın ve ellerimin sıyrılmış olduğunu fark ettim.

"Seni yakaladım." Duyduğum korkutucu sesle kalbim duracak kadar hızlanmıştı ve boğazımda bir düğüm oluşmuştu. Arkamı döndüğümde annem ve onunda yanında Adel bıçakla bize bakıyordu. Adel ani bir atak yaparak beni omzumdan yakalayarak kendine bıçağı tam kalbime sapladı.

-Yang-

Bir kişi daha kurban gitmişti. Gülümseyerek bir baloncuğun içindeki bilekliği önümdeki yastığa bıraktım. Elimi top şekline getirdim ve Emre'nin enerjisini çekmeye başladım. Elimde bronz renginde bir ışık topu oluşunca gülümsedim. Kavanozların bulunduğu masaya doğru yürüdüm ve onun enerjisini bir kavanozun içine bıraktım ve kapatmadan önce fısıldadığım şeyleri ona da fısıldadım. Işık dönmeye başladığından gözlerimi kapatıp ikinci kurbanıma odaklandım.

-İrem-

Gözlerimi açtığımda bir okulun içindeydim. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdığımda bunun bizim sınıf olduğunu gördüm. İyi de benim burada ne işim vardı? Masadan kalktığım zaman dünya da duymayı en son istediğim kişinin sesini duydum, matematik hocamızın.

"İrem!" İ ve e harfini uzatarak söylemişti adımı, ama o hiç kimsenin ismini uzatarak söylemezdi, tabii ki PDR serisindeki bayanı taklit ettiği zaman dışında. Sınıftan çıktığımda matematik hocamızı hemen karşımda gördüm. Gözleri siyahtı ve vücudunda siyah çatlaklar vardı.

"Ödev zamanı İrem." Dedi korkutucu sesle ve ne zaman eline aldığını bilmediğim kağıdı bana doğru attı. Kağıdın yörüngesinden çekilmem ile kağıt duvara geldi ama normal kağıtlar gibi çarpıp düşmedi, duvarı kesti.

"S*****r, buda ne?" Dediğim sırada matematik hocamız tekrar konuşmaya başladı.

"Ödevlerden kaçamazsın İrem!" Dedi ve bana daha fazla kağıt fırlatmaya başladı. Bende ondan kaçmaya başladım. Filmlerdeki kızlar gibi koşarken çığlık atmıyordum. Sadece önüme odaklanmış bir şekilde koşuyordum.

"Ben senin geleceğini düşünüyorum İrem, buraya gel!" Dediği sırada hep söylemek istediğim şeyi söyledim.

"Beni rahat bırak seni keltoş herif! Senden de matematikten de nefret ediyorum! O övündüğün koca midenden de nefret ediyorum, inşallah yediğin bir şey birgün boğazına takılır!" Diye bağırdığım sırada bacağımda yakıcı bir acı hissettim. Tökezleyip yüz üstü yere düştüm. Arkamı döndüğümde matematik hocamız bana bakıyordu. Bir kağıt daha çıkardı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

"Sınavı geçemedin." Kağıdı bırakınca kağıt boynumu kesti.

-Yang-

Hissettiğim yoğun enerji ile gülümsedim ve İrem'in enerjisini kendime doğru çektim. Elimde Leyla'nın kine göre biraz daha parlak, yeşil bir küre oluştu. Gülümsedim ve kavanozlardan birini açıp İrem'in yaşam enerjisini içine koydum. Kavanozu kapatınca kollarımı iki yana açıp bağırmaya başladım.

"Uyuyun kardeşlerim, hazır duruma gelene kadar sadece uyuyun!" Ardından yaşadığım mutlulukla kahkaha atmaya başladım. Zafer yakındı.

Acım... #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin