YA O YA DA ADEL

13 6 7
                                    

-Yazar-

Artık sona yaklaşmışlardı. Ying'in elinde bir anda kocaman güçlü bir ordu olmuştu ama Yang'ta hala bileklik vardı ve Yang'ın planı hazırdı. Bugün Adel'i alacaktı ve bunun için mükemmel bir planı vardı.

-Ying-

Hepimiz Adel'e bakarken o bize bakıyordu. Bir anda vücudu titremeye başlayınca insanların arasından geçmek zor olacağı için masadan atladım ve önümde duran insanların başlarına basarak karşıya geçtim ve Adel'i düşmeden yakalamayı başardım. Tabi bunu yaparken bir çok hakaret duydum. Adel'i kucağıma alacağım sırada adı Alp olan Adel'in eski bir arkadaşı beni durdurdu.

"Onun nesi var?" Diye sorduğunda ona cevap verdim.

"Adel uyanmış olabilir ama onun ruhunun bir parçası hala kayıp. O yüzden arada bir iki parça bir araya gelmeye çalıştığı için uyuyor." Diye cevap verdim ce Adel'i kucağımda taşıyarak onu odasına götürdüm ve her zamanki yatağına  uzanmasını sağladım. Sonra ise odadan çıktım.

-Yang-

Bütün bu olanları bileklik sayesinde Adel'in gözlerinden görmüştüm. Bu süre zarfında elimde Elif'in enerjisini tutuyordum. Gözlerimi açıp avuçlarımın içindeki parlak mavi topa baktım ve onu da diğerleri gibi bir kavanozun içine koydum. Artık az bir vaktim kalmıştı. Adel uyandığına göre artık Ying bana saldırabilirdi çünkü Adel yüksek ihtimale Ying'in istedikleri şeyleri yerine getirecekti.

Gözlerimi kapatıp yerime oturdum ve bilekliğin gücünü kullanarak bu sefer birden fazla insanı uykuya dalmasına sağladım.

-Ying-

Çadırdan çıktığımda görmeyi en son düşündüğüm manzara ile karşılaştım. İnsanlar yerde uzanıyordu. Hemde hepsi.

"Hayır." Diye fısıladım ve koşarak birinin yanına gittim ve onu sarmaya başladım ama tepki vermedi. Bunun olmasına izin veremezdim, eğer Yang bunu yaparsa oyun biterdi. Elimde Adel'in benim için oluşturduğu büyük bir ordu olabilirdi ama yine de onlara ihtiyacım vardı. Ne kadar çok, o kadar iyi. Peki onları nasıl kurtaracaktım? Aklıma tek bir yol geliyordu ama onu yaparsam...

Çadırımın içine girdim ve bir not defteri ile kalem alıp yazmam gerekenleri yazdım ve yazdığım kağıtla birlikte dışarı çıktım. Son bir kez daha etrafa baktım ve gözlerimi yumdum ve tüm gücümü toplayıp bu kamptaki herkese odaklandım ve Yang'ın sinyalini kendime çektim. Böylece herkes kurtulurken ben Yang'ın bana yaşatacağı kabusun içine girdim.

Gözlerimi açtığımda Yang karşımda duruyordu. Elinde siyah çatlakların bulunduğu bir kılıç tutuyordu. Benim elimde onun tam tersi vardı. Siyah kılıcın üzerinde beyaz çatlaklar vardı.

"Zekice." Dedi Yang.

"Tüm gücümü kendine çektin ve şimdi herkes kurtuldu, sen hariç." Dedi ve savaş pozisyonunu aldı.

"Senin enerjin ve gücün bana büyük bir üstünlük sağlayacak!"

"Hiç sanmıyorum!" Dedim bende ve bende savaş pozisyonuna geçtim. Benim savaş pozisyonuna girmemle Yang gülümsedi ve dövüşümüz başladı.

Her darbemizde etrafımızda renkler beliriyordu. Kırmızı, yeşil, sarı, turuncu ve bunun gibi birçok renk. Vücutlarımızın beli yerlerinde kesikler olmuştu ama biz hiç durmadan dövüşmeye devam ediyorduk. Sanki vücudumuzda çizikler yokmuş gibi savaşıyorduk ama gerçekte, her darbemizde acıdan kıvrılıyorduk. En sonunda ikimizde yorgun düştük. Dizlerimiz sertçe yere çarptı ve derin derin nefesler almaya başladık. Sonra ise Yang bir anda gülmeye başladı.

"Seni öldüremeyebilirim." Dedi Yang. Bu söylediği ile güldüm ama sonradan söyledikleri ile gülmem yarım kaldı.

"Ama öyle gösterebilirim, nede olsa yorgun düştün."

"Hayır!" Diye bağırdım ve son kalan gücümle kılıcımı Yang'a savurdum ama Yang bir anda önümden kaybolmuştu. O gider gitmez etrafında farklı sesler aynı şeyi fısıldamaya başladı.

Kaybettin.

-Toprak-

Gözlerimi açtığımda başta nerede olduğumu algılayamadım. Uzandığım yerden kalkıp etrafa bakmaya başladığımda kampta olduğumuzu gördüm. Herkes yerde uzanıyordu. Neler olmuştu, neden herkes yerde uzanıyordu?

"Diğerlerini daha sonra uyandıracağım." Başımı sesin geldiği yere çevirdi. Karşımda Yang duruyordu. Arkasında ise...

"Ying!" Diye bağırıp onlara doğru koşmaya başladım ama bir anda vücuduma çarpan rüzgar beni durdurdu.

"Herkesi tek tek uyandırdım ve aynı soruyu sordum ve cevaplar elliye elli çıktı. Şimdi sana da aynı soruyu soracağım." Dedi bir el hareketiyle Ying'in bedeninin havada süzülmesini sağladı. Saçları sanki aşağıdan yukarıya hava geliyormuş gibi hareket ediyordu.

"O mu Adel mi, hangisini kendimle beraber götüreyim?" Gözlerim duyduğum soruyla kocaman açıldı.

"Tavsiyem Adel'i seçmen, Ying'i seçersen yine Adel'i alırım, hatta çok daha kolay alırım onu sizden."

Ne yapmalıydım, eğer Adel'i almasını söylersem Yang amacına ulaşırdı ama Ying'i seçersem Adel'i ne kadar süre ondan uzak tutabilirdik ki?

"Ben..."

"Sence kararı benim vermem daha doğru olmaz mı?" Diye sordu Adel ve Yang'ın arkasından çıkıp yanıma geldi. Onun orada olduğunu ikimizde farkında değildik ve onun sesini duymamız ikimizi de şaşırtmıştı. Adel Yang'a döndü ve konuşmaya başladı.

"Ying'in enerjisini alamadığını biliyorum. Onu yorgun düşürdün ve insanları bundan yararlanarak kandırmaya çalışıyorsun." Dedi ve derin bir nefes alarak devam etti.

"Beni her halikarda alacaksın, gecikmesi bir şey değiştirmeyecek, ben senin dediğin gibi sadece hızlandırıcıyım." Sonra bana döndü.

"Törenin olmasına izin ver." Başımı iki yana sallarken Adel gözlerini yumdu ve bir anda başımda ağrı hissetmeye başladım. Kulaklarım çınlıyordu ve etraf bulanıklaşıyordu.

"Üzgünüm ama bazı şeyleri öğrenmem gerekiyor." Dedi Adel. Yang onun yanına bir bıçakla geldiğinde Adel bıçağı alıp bileğini kesti ve bedeni sanki bir kuklanın ipleri kesilmiş gibi yere yığıldı. Yang onu yerden kaldırdı ve omzuna attı. Sonra ise bana gülümseyip kayboldu. Benim de görüş alanım karardı.

Bundan sonraki bölüm final bölüm. Bu kitap biraz kısa oldu ama bu oldukça normal çünkü bu kitap son kitaba geçiş gibi bir şey. Okuduğunuz için teşekkür ederim, hoşçakalın 👋😊

Acım... #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin